Aghet, Schoah, Nakba
"Tabiatıyla ne bir acılar hiyerarşisi kurulması
ne de acıların birbiriyle mukayese edilmesi ve yarıştırılması acının öznesi için bir anlam ifade
eder." RTE
Farklı dillerde de
yazılsa hepsinen anlamı aynı
"Felaket". Ortak akıl ve duygu
farklı yerlerde, yada zamanlarda bile olsa
insanların kendi istekleri
dışınde haksız bir şekilde
doğdukları topraklardan
sürülmesini tek bir kelime ile ifade edebilmişler Felaket. bu
bir kişde olsa bir milyon
kişide olsa bir Felakettir.
Başbakanın 23 Nisan da yayınlamış olduğu
taziyesinde vurgulanan da işte bu noktadır. Mahatma Gandhi'in de söylediği
sivil direniş burdan yola çıkar. Çünki
Vicdan ruhun terazisidir, eğer bir haksızlık yaparsan
ruhun vicdan terasisi ile ölçer
ve aynı acıyı çektirir sana. İşte insanın
haksızlık karşındaki ölçüsü vicdanıdır. Doğduğu topraklardan zorla çıkarılan bir insanın görüntüsü herkezin vicdanın da sizi bırakır. Biz sonra
baktığımız resme bir hikaye bir geçmiş,
bir kutsiyet yükleriz ama
biz ne yaparsak yapalım, bu
acının öznesi için bir anlam ifade etmez.
Bugün
Müslümanlar vatanlarından
topraklarından çıkarılan Filisitin'lilerin acılarını paylaşıyorlar. Bunu yaptıklarından dolayı
insan olduklarını hatırlıyorlar. Hiç birşey yapamamanın çaresizliği ile, insanlar bir araya gelip başka
insanların felaketlerine duyarlı oluyorlar. Yani insan oluyorlar.
Bir Rus atasözü derki: İnsan kendi acısı
ile yaşadığının, başkasının acısı ilede
insan olduğunun farkına
varır. O zaman artık
kalbimize dönüp vicdanımızın
terazisinde ölçelim, acaba yurdundan
evinden edilen bir Yahudi mi , Arap mı
yoksa bir Ermeni mi daha fazla acı
çekti? Eğer birinci önermeyi
göz önüne alırsak, bu yapılan acının öznesi için bir anlam ifade etmez. Eğer biz başka insanların da felaketlerini
görebilirsek işte o zaman insan
olmaya başlayacağız.
Yaşanan
haksızlığa karşı aynı
tepkiyi gösteren ortak akıl ve vicdan birden acı çekenin
kimliği ortaya çıkınca ayrışmalar
başlıyor. Tarih bir bilim değildir, ve tarihte tarihçilere
bırakılmayacak kadar değerli ve
önemlidir. Tarih yaşayan bir toplumun
gelecek tasavvurunun temellerini
oluşturur. Onun içinde tarihçilere bırakılmayacak kadar ciddidir. Bugün üzerinde en çok araştırma
yapılan konu İsrail-Filistin sorunudur,
ve bundan dolayı sorunun çözümü hakkında aslında
herşey bilinmektedir. Hatta
tarihçiler bile bu konuda ortak
aklın ve vicdanın sonunda aynı sonuca
varır, işte bu noktadan
sonra tarihin ve tarihçinin görevi
biter. Çünki tarihçi ancak
bilimsel metodlarla tarihi kaynaklarını araştırabilir ama elde ettiği sonuçla bir toplumun geleceğini inşa edemez. Bu görev
siyasetin işidir ve öylede
olmalıdır. Eğer siyasetçi halka
gidip belli zaman aralıklarında
halktan bir onay bekliyorsa ancak o
tarihi belirleyebilir.
Hirant Dink'in yapmak istediğide buydu aslında: Ermeni'lerin ilacı Türktür Türkün ilacı da
Ermeni. Bunca zamandan sonra bu iki
eski dostun ilk önce oturup
usulüne uygun gömülmemiş cenazeleri kaldırmaları gerekiyor. Başepiskopos Aram Ateşyan'in da dediği gibi, ceset o kadar uzun süre defnedilmeden
kaldıki artık kokmaya başladı. Yüz yıl
çok uzun bir zaman 3 nesil hatta
4 nesil sığar içine,
Başbakanında belirttiği gibi geçmişinden korkan
insanlar gelecelerini inşa edemezler. Türkiye'de sorunlar çok, kimse
bunun aksini söylemiyor. Her vicdan sahibi insanda sorunları kabul ediyor belki
bu duyarlı insanlar arasında
sorunların sadece önem sırasına göre
bir fark bulunabilir ama bu bizim
ortak felaketlere aynı hassiyet ile eğilmemize engel değildir.
Bugün yarım yüzyılı aşmış olan İsrail-Filistin sorunu da ancak iki halkın aynı felaketi anlamasıyla
bilinebilir. Ne zaman
İsrail'liler Arap'larla
birlikte Schoah ve Nakba'yı birlikte
anarlarsa işte o zaman barış zaten yapılmış demektir. Bence buda yapılması en uygun
olan harekettir. Biz ne zaman
insan olduğumuzun farkına
varıp, dini, ırkı, mezhebi ne olursa olsun yerinden yurdundan
vatanlarında edilen insaların acılarını
vicdanımızda hissedersek işte o zaman
birlikte yaşamaya karar vermiş olacağız. Bundan sonra siyaset başlayacak bu ortak paydadan yola çıkarak
ve siyseti yaparkende bu ortak niyet ve irade sürekli hatırlanacak. Türkiye'de
kendi topraklarında zaman içerisinde
kendi bünyesindeki her
farklılığa zulüm etti, Aleviler,
Müslümanlar, Kürtler, Solcular, Sağcılar bu
zulümden bir pay aldılar. Ama ne yazıkki başkalarının acılarına bakarken ideolojik
bir gözlük takanlar
acı çekmenin rahmetinden faydalanamadılar. Başörtülülere
karşı duran Alevi ve Kemalistlerin yanında Travestilerin haklarına karşı gelen Başörtülü madur kızlar oldu bu
memlekette. Hocalı katlımında ölen çocukların haklarını savunan insanlar Varto da katledilen Ermeni'lerin acılarını hissedemediler. Bu şekilde de herkez kendi içinde haklı olduğu cehenneminde
yaşamaya mahkum oldu. Ya hep
birlikte özgürleşeceğiz yada hep birlikte
köleleşeceğiz. Onun için kölelikte değilde özgürlükte
buluşalım.
Bu anlatılanların sonunda yine birinci önermeye dönersek: biz
burda ne yazarsak yazalım bu asla acının
öznesi için bir anlam ifade
etmez.