Donnerstag, 8. Mai 2014

Aghet, Schoah, Nakba

Aghet, Schoah,  Nakba 

"Tabiatıyla ne bir acılar hiyerarşisi kurulması ne de acıların birbiriyle mukayese edilmesi ve yarıştırılması  acının öznesi için bir anlam ifade eder." RTE

Farklı dillerde de  yazılsa hepsinen anlamı  aynı "Felaket". Ortak akıl ve  duygu farklı yerlerde, yada  zamanlarda  bile olsa  insanların  kendi istekleri dışınde  haksız  bir şekilde  doğdukları  topraklardan sürülmesini tek bir kelime  ile  ifade edebilmişler Felaket.   bu  bir kişde olsa bir milyon  kişide  olsa bir Felakettir. Başbakanın  23 Nisan da yayınlamış olduğu taziyesinde vurgulanan da  işte  bu noktadır. Mahatma Gandhi'in de söylediği sivil direniş  burdan yola çıkar. Çünki Vicdan  ruhun  terazisidir, eğer bir haksızlık yaparsan ruhun  vicdan terasisi ile  ölçer  ve aynı acıyı  çektirir sana. İşte  insanın  haksızlık karşındaki ölçüsü vicdanıdır. Doğduğu  topraklardan zorla  çıkarılan bir insanın  görüntüsü herkezin vicdanın da  sizi bırakır. Biz  sonra  baktığımız resme  bir hikaye  bir geçmiş,  bir  kutsiyet  yükleriz ama  biz ne yaparsak yapalım, bu  acının  öznesi için bir anlam  ifade etmez.

Bugün  Müslümanlar  vatanlarından topraklarından  çıkarılan  Filisitin'lilerin acılarını  paylaşıyorlar. Bunu yaptıklarından dolayı insan olduklarını hatırlıyorlar. Hiç birşey yapamamanın çaresizliği ile,  insanlar bir araya gelip başka insanların  felaketlerine  duyarlı oluyorlar. Yani insan oluyorlar. Bir  Rus atasözü derki: İnsan kendi acısı ile yaşadığının, başkasının acısı ilede  insan  olduğunun  farkına  varır. O zaman artık  kalbimize  dönüp vicdanımızın terazisinde  ölçelim, acaba yurdundan evinden edilen bir Yahudi mi , Arap mı  yoksa bir  Ermeni mi daha  fazla acı  çekti? Eğer  birinci  önermeyi  göz  önüne alırsak, bu  yapılan acının öznesi için bir anlam  ifade etmez. Eğer biz  başka insanların da  felaketlerini  görebilirsek işte  o zaman  insan  olmaya  başlayacağız.

Yaşanan  haksızlığa  karşı  aynı  tepkiyi  gösteren  ortak akıl ve vicdan birden acı  çekenin  kimliği ortaya çıkınca ayrışmalar  başlıyor. Tarih bir bilim değildir, ve tarihte  tarihçilere  bırakılmayacak kadar  değerli ve önemlidir. Tarih yaşayan bir  toplumun gelecek tasavvurunun  temellerini oluşturur. Onun içinde  tarihçilere  bırakılmayacak kadar  ciddidir. Bugün üzerinde en çok araştırma yapılan konu  İsrail-Filistin sorunudur, ve  bundan dolayı  sorunun çözümü hakkında  aslında  herşey bilinmektedir. Hatta  tarihçiler bile bu konuda  ortak aklın ve  vicdanın sonunda aynı  sonuca  varır,  işte bu noktadan sonra  tarihin ve tarihçinin  görevi  biter. Çünki tarihçi ancak  bilimsel  metodlarla  tarihi kaynaklarını  araştırabilir ama elde ettiği sonuçla bir  toplumun geleceğini inşa edemez. Bu  görev  siyasetin  işidir ve  öylede  olmalıdır. Eğer  siyasetçi  halka  gidip belli  zaman aralıklarında halktan bir  onay bekliyorsa ancak o tarihi belirleyebilir.

Hirant Dink'in yapmak istediğide  buydu aslında: Ermeni'lerin  ilacı Türktür Türkün  ilacı da  Ermeni. Bunca zamandan sonra bu iki  eski  dostun ilk önce  oturup  usulüne  uygun gömülmemiş  cenazeleri kaldırmaları gerekiyor. Başepiskopos Aram Ateşyan'in da dediği gibi,  ceset  o kadar uzun süre  defnedilmeden  kaldıki artık kokmaya başladı. Yüz yıl  çok uzun bir  zaman 3  nesil hatta  4 nesil sığar  içine, Başbakanında  belirttiği  gibi geçmişinden  korkan  insanlar gelecelerini inşa edemezler. Türkiye'de sorunlar çok,  kimse  bunun aksini söylemiyor. Her vicdan sahibi insanda  sorunları kabul ediyor  belki  bu  duyarlı insanlar arasında sorunların sadece  önem sırasına  göre  bir fark bulunabilir ama  bu bizim ortak felaketlere  aynı  hassiyet ile eğilmemize engel değildir.

Bugün yarım yüzyılı aşmış  olan İsrail-Filistin  sorunu da ancak iki halkın aynı felaketi  anlamasıyla  bilinebilir. Ne zaman  İsrail'liler  Arap'larla birlikte  Schoah ve Nakba'yı  birlikte  anarlarsa işte o zaman  barış  zaten yapılmış demektir. Bence  buda yapılması  en uygun  olan harekettir. Biz ne zaman  insan  olduğumuzun  farkına  varıp, dini, ırkı, mezhebi ne olursa olsun yerinden yurdundan vatanlarında edilen  insaların acılarını vicdanımızda  hissedersek işte o zaman birlikte yaşamaya karar vermiş olacağız. Bundan sonra siyaset  başlayacak bu ortak paydadan yola çıkarak ve  siyseti yaparkende bu ortak  niyet ve irade sürekli hatırlanacak.  Türkiye'de  kendi topraklarında  zaman  içerisinde  kendi  bünyesindeki  her  farklılığa  zulüm etti, Aleviler, Müslümanlar, Kürtler, Solcular, Sağcılar bu  zulümden  bir  pay aldılar. Ama  ne yazıkki başkalarının acılarına bakarken ideolojik bir  gözlük  takanlar  acı  çekmenin  rahmetinden faydalanamadılar. Başörtülülere karşı duran Alevi ve Kemalistlerin yanında Travestilerin haklarına  karşı gelen Başörtülü madur kızlar oldu bu memlekette. Hocalı katlımında  ölen çocukların  haklarını savunan insanlar Varto da  katledilen Ermeni'lerin acılarını  hissedemediler. Bu şekilde de  herkez kendi içinde haklı olduğu cehenneminde yaşamaya mahkum  oldu. Ya hep birlikte  özgürleşeceğiz yada  hep birlikte  köleleşeceğiz. Onun için kölelikte değilde  özgürlükte  buluşalım.

Bu anlatılanların sonunda yine birinci önermeye  dönersek: biz  burda  ne yazarsak yazalım bu  asla acının  öznesi için bir anlam  ifade etmez.


Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl 2020 Wien

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl  2020 Wien  1- Für alle Wiener Schulen 2 Wochenstunden Angebot: Empathie,  soziale Verantwortung ...