Donnerstag, 31. Juli 2014

ORF'in kalkması için Volksbegehren yapmanın zamanı geldi !

ORF'in kalkması için Volksbegehren yapmanın zamanı geldi !

Abdurrahman Karayazılı'nın ORF'deki destansı çıkışı Avusturya tarihinde bir ilk oldu. Şimdiye kadar Türk'leri temsil ettiği hayal edilen, bütün göstermelik vitrin politikacılarından daha gerçektiydi. ORF moderatörünün yapmış olduğu tam bir gazetecilik şaheseri. Hem soru soruyor, hem evet mi hayır mı diye soru soruyor, hemde kendisi sorduğu soruya cevap veriyor. Böyle bir ortamda binin üstünde katledilen masum insanın Ramazan ayındaki sefeletleri konuşulacakken moderatörün aklına Abdurrhaman Karayazılı'nın Anti-Semitik olup olmadığını Test etmek geliyor. Anti Semitik politikacı arşivi bayağı geniştir Avusturya'nın Jorg Haider en meşhur olanı, ama hale bir çoğunun kalbinde Yahudi düşmanlığı sadece uygun ortamı beklemekte. Aşırı sağın FPÖ'nün Yahudiler hakkındaki fikri herkes tarafından malum. Strache kafasına kippa giyip Küdüsü ziyaret ederek kendine bir kariyer yapmis olabilir, ama partisindeki insanların çoğunun düşüncesi bu kadar kolay değişmiyor. İnşallah sadece FPÖ değil diğer bütün siyasi görüşlerde  Anti-Semitismus ve İslam Düşmanlığı ortadan kalkar. İnşallah hem hukuk sistemi hemde siyaset toplumda bir azınlığın linç edilmesini engeller. Bunun icin ama Avusturya siyaseti dünyanın başka yerlerinde azınlıklara karşı yapılan bütün linç girişimlerini  şiddetle kınaması gerek. Hatta sadece kınamak ile kalmamalı ayrıca protestosunu göstererek diplomatik bağını kesmeli. İşte Avusturya'da facebook sayfalarında aranan ırkçı Anti-Semitismusun eli silahli olanı Israel de filsitinlilere karşı yapılmakta. Nerdeyse bir aydır bütün insanlığın gözü önünde canlı yayın bir katliam yapılmakta. Hem Razaman hemde Bayram zehir oldu herkese.

Ne yazık ki Avusturya'da yaşayan Yahudiler Müslümanların İsraili  sırf Yahudi olduğu için reddettiklerini zannediyorlar. Sanki müslümanlar Güney Afrika'daki Apartheit rejimine sırf Hıristiyan olduklari için karşı durdular. Müslümanlarin karşı olduğu zulüm ve cinayettir. İnsanları hapsedip keyfine görede en son teknolojik silahlarla öldürmek kendini savunmak değildir. Belki Dışişleri Bakanımız bilmiyor olabilir ama o değerli danışmanları tecrübeli diplomatları var. Sonuçta Dışişleri bakanlığına girmek için zor bir imtahandan geçiyorlar. Söz konusu olan Israel ise ,ve buna karşı olanda Müslüman ise, açıklama çok basit Anti-Semitismus. Bu şekilde herkes kendi vicdanını rahatlatıp katliam görüntülerini bir bilgisayar oyunu gerçekliğinde tüketebilir. Ama yapılan eleştiriler Anti-Semitik bile olsa, İsrailin yaptığı adaletsizlik ve haksızlığı değiştirmez. Yani Viyana'daki Anti-Semit müslümanların yürüyüşü İsrail'in masum insaları öldürmesini meşrulaştırmaz. Abdurrahman Karayazılı'nında ORF programında söylemek istediği buydu. Şimdiye kadar yapılan bütün ORF programlarında sadece bildik tanıdık yüzler ile bildik sohbetleri yaptılar. ORF savaş sonrası kurulan ve halkı topluca eğitmek için tasarlanmış bir kurumdur. Finasmanıda halka yüklenen bir proje idi. Kıta Avrupa'sında İngiltere'den Türkiye'ye kadar bu böyle olmuştur. Sadece Amerika liberal olduğu için, kimin hangi kanalı izleyip para vereceğine karışmaz. Kıta Avrupa'sında her televizyon sahibi aylık bir ücret öder bu ücret Avusturyada ayda 25 eurodur, iki aylık alınır ve 50 euro ödenir. Bu parayı Türkiye vatandaşından toplayamadigi için elektrikten pay keserek TRT ye aktarır. ORF savaş sonu bir toplumda savaşın tecrübeleri ile ortaya çıktı. Elbette kendi misyonunu yerine getirdi ve günümüze geldi. Ne yazık ki Avusturya siyasi yapısı gibi ORF de proporz ( paylaşım esası)  yani ortak olarak SPO ve ÖVP tarafından paylaşıldı ve kendi seçmen kitlesi için, rahbet edilir bir istihdam yeri oldu.


ORF göcmenler için 60'li yıllardan kalma bir format olan Heimat Fremde Heimat adli bir programı sanki göçmenlere hakaret etmek ister gibi hala yayınlamaktadır. Allaha çok şükür ki gelişen teknolojik imkanlar bu çileyi çekmeye engel oluyor. Evinde televizyonu olmayanlar artık  internetten dünyanın her yerindeki televizyonu izliyor ve bunun için para ödemiyor hemde çok daha kaliteli programları. Abdurrahman Karayazılı'nın televizyon çıkışından sonra başlatılan imza kampanyası güzel bir çıkış ama sadece bir moderatörü protesto etmek yetersiz. Çünki ORF artık zamanın gerisinde kalmıştır. Türk'lerin burda siyasete girip ORF içinde söz sahibi olamayı beklemeri gerekmiyor artık. ORF içinde bimbir zahmet ile iş bulmuş bir moderatörün istifasını istemekde bir çare değil.Çünki ORF bu hali ile kaldıığ müdettçe o moderatör gider diğeri gelir değişen birşey olmaz. UETD bundan sonra yapmış olduğu çıkışı tamamlayıp tavrını siyasi bir talebe dönüştürmesi lazım. ORF şu hali ile artık günümüze hitap etmiyor, onun için ortadan kaldırılması gerekiyor. Çünki ORF'in reforme olma şansı ve gereği yok. Bırakalım halktan aldıkları para gelmeden ayakta kalabilecekler mi? Öyle bir televizyon kanalı olunca moderatörler böyle davranabilecek mi? Siz inanıyormusun Avusturya'da özel bir kanalda bu kadar pervasızca haber yapılabilir mi ? UETD bu talebinide sadece bir bildiri ile değil, "Volksbegehren" yaparak gerçekleştirecek. Volksbegehren Avusturya demokrasisinde yasal bir haktır. Bunun oluşturulması için ya 8 milletvekilinin teklifi ( sorun bakalım Efganı Dönmez , Alev Korun Nurten Yılmaz ne düşünüyorlar bu ÖRF hakkında?)   yada 8400 imza gerekiyor. Eğer 8400 imza toplanırsa ORF'in kalkması için gerekli olan Volksbegehren yapılmaya başlayacak. UETD istersen çok kısa bir sürede 8400 inzayı toplar, sonrada ORF'in kalkmasını isteyen diğer siyasi parti, dernek, STK ile kontağa geçer. Burda da 100.000 oy toplanırsa Avusturya meclisi bu talebi mecliste konuşmak zorunda kalacak. Bu şekilde siyasetin icinde olmayan insanlar siyasete müdahale edebilirler. ORF'in varlığı sadece Türkleri ve Müslümanları  rahatsız etmiyor. FPÖ, Yeşiller, ve daha birçok küçük guruplar aynı fikirdeler. Avusturyada varolan etkin bir grup bu talebi senelerdir dile getiriyorlar. Eğer UETD, ORF'in kalkması için taleplerini diğer gruplar ile konuşarak ortak hazırlar ise FPÖ bile ona bu noktada destek verir. İşte buna siyaset yapmak denir. Avusturya tarihindeki en başarılı Volksbegehren 1964 yılında Hugo Portisch tarafından ortaya atılan yine ORF kanununda değişiklik yapılmasını talep eden bir bildiri. Sivil halktan gelen bu inisiyatif 800,000 kişi tarafında destekleniyor ve aslında siyasi olarak hiçbir bağlayıcılığı olmayan bu Volksbegehren'den sonra ORF kanunu gerçekten değişiyor. UETD üzerine aldığı misyonu aynı kararlılık ile devam ettirmeli. Bunca insana umut veren bir UETD den ayni şekilde siyasi taleplerini hayata geçirmesini bekliyoruz. Yeter söz milletin.



Motivationsschreiben Heute Zeitung

Motivationsschreiben   Heute Zeitung 

Sehr  geehrter Frau .............................

Ich habe  heute  mit ...................... gesprochen  und  er hat  mir  von dieser  Stelle berichtet. Mein CV  ist  aktuell und  ich brauchte  nur  noch ein Motivationsschreiben. Ich  als Österreicher mit "Migrationshintergrund" ( Was  es  bedeuten soll habe  ich  immer noch  nicht verstanden). Seit 15  Jahren  lebe ich in Wien. Geboren in der Türkei, aufgewachsen  bis sieben Jahre  in Deutschland, dann zurück in die Heimat. Mit 22 wieder zurück in die neue Heimat. In Wien habe  ich meine schönsten Jahre verbracht. Wie Karl Kraus, Egon Friedel, Thomas Bernhard, und  Ivo Andric  geliebt  und auch gehasst. Ein typische ambivalente Wiener Neurose. Angefangen  mit  Pizza-Lieferung, studiert, als Taxifahrer gearbeitet und bei verschiedenen Zeitungen tätig gewesen. Seit einem Jahr  gebe ich die Zeitschrift   Der-Wisch http://der-wisch.net/ selbst heraus. Zwischendurch halte  ich Vorträge, Seminare  und Workshops als Philosophische Beratung http://www.philosophie-beratung.net/ . Ich habe  gemeinsam mit dem Kardinal und  mit dem Präsidenten der  Islamischen  Glaubensgemeinschaft Podiumsdiskussionen geführt.

Ich habe mich bis  jetzt  beim Standard, Kurier  und Österreich  beworben. Die Presse, die Krone und  Heute waren  für mich nicht denkbar. Aber  ich wollte diese  Gelegenheit für einen neuen Anfang  nützen. Der Anteil der Menschen mit Migrationshintergrund wächst  fast exponentiell. Die  sind  nicht  nur Gastarbeiter sondern auch  Gast-Unternehmer. Seit Jahren versuchen österreichische  Medien das Thema Migrantionshintergrund anzusprechen. Der Standard  hat es leider separiert und somit eine  Totgeburt verursacht. Die Presse und der Kurier scheitern  wegen  ihrer eigenen Blindheit.Die Wiener Zeitung  versucht sich  mit Simon Inou. Österreich versucht mit seiner  Art  die türkischen Unternehmer  zu gewinnen aber  ihre  Berichterstattung verhindert  diese Berührung. Seit  Jahren beobachte  ich in  der österreichischen Medienlandschaft  einen miserablen Zustand. Die Berichte  für und  über  Migranten ( besonders  Türken) sind wie ein Kolonialreport. Als Außenseiter über  eine abstrakte Entität mit vielen Klischees,  das  ist die österreichische Berichterstattung  über Migranten, Türken  und Muslime. Ich schreibe  jetzt  für eine Online Türkisch-Österreichische Webseite eine Kolumne http://www.haberjournal.at/ . Ich  schreibe auch einen eigenen Blog  http://sinanertugrul.blogspot.co.at/ . Ich werde auch weiterhin schreiben, wenn es sein soll  nur in meinem Blog. Weil schreiben  für mich eine Befreiung ist.

Ich  möchte  mit  meinen Erfahrungen  eine  neue Perspektive für die Heute Zeitung  mitbringen. Keine eigene  migrantische Redaktion, nur Berichte  von Wien  und  Österreich. Die Heute  Leser haben Efgani Dönmez zu viel gelesen und gesehen. Efgani Dönmez  hat bei der letzten Wahl 1052 Vorzugsstimmen erhalten. Resül Ekrem Gönültas 12.717. Somit  wurde Resül Ekrem Gönültas  nach Fayman (21.252 Stimmen) zweiter  Politiker ( Omar el Rawi 3339 Stimmen) in der SPÖ.Es war der erste  Versuch ohne wirklicher  Vorbereitung. Ich möchte  einen  Bericht  über einen Wiener Politiker schreiben, vielleicht ein  Interview. Er  ist ein wichtiger  politischer  Akteur  in der Stadt. Ein  Bericht  über die größte türkische Supermarktkette. Die sind auch für viele  Österreicher eine Marke, wo sie auch gerne  einkaufen gehen. Eine Meidlinger  Moschee betreibt  in Niger  Hilfsprojekte. Als österreichische NGO machen  Entwicklungshilfe  in Niger  Afrika. Einen Bericht darüber zu schreiben, vielleicht auch  ein Interview machen. Ich  möchte aber  nicht die  bekannten  Gesichter  wie Atilal Dogudan oder Efgani Dönmez, sondern  die  Nichtsichtbaren. Ich  möchte auch  für meine Stadt etwas beitragen. Heute ist  eine wichtige Zeitung, die  können auch für ihre Gesellschaft  beitragen. Sie  müssen  mich  nicht einstellen, aber  bitte wagen sie diesen Schritt auch  mit anderen Journalisten und beginnen sie ein  neues  Zeitalter, ohne Segregation  oder  Separation,  nicht von außen sondern  von  innen. Nicht  über die Menschen sondern  für die Menschen. Integrieren sie bitte diesen Gesellschaftsteil  in ihre Berichterstattung und gewinnen sie  somit neue Märkte und neue Werbequellen. Ihr Leserziel wird somit erweitert. Es leben  in Österreich 500.000 Muslime davon 350.000 Türken. Als  potentielle Werbezielgruppe werde ich diese Menschen nicht der  Konkurrenz  überlassen.

Es ist Ramazan Fastenmonat,  eine wunderschöne Zeit  für uns, es ist sowie  ihr Weihnachten, es wird  überall mit allen  Größen  Fastenbrechen  gefeiert. Diese sind  österreichische  Unternehmer  und NGO's. Ich bekomme immer eine  Freude , wenn  in diesem Land Weihnachten ist. Als Taxilenker  habe ich vor Weihnachten immer den meisten Umsatz gemacht. Ramazan  ist auch so eine besinnliche  Zeit für  uns. Die Kriminalität  in der Türkei  während  Ramazan  sinkt %80. Ich  denke das ist gut für unsere Stadt. Die  Türken sind nicht  kolonialisiert, deswegen ist ihnen ein  politischer Islam mit Gewalt  nicht  bekannt. Der gehasste  Türken Premier ist ein  Politiker der sehr  gut  organisiert ist und seit 12 Jahren an der Macht bleibt.  Politischer  Islam  in der  Türkei war und ist  immer  politisch  aber ohne  Gewalt.  Die  Muslime  wurden  in der  Türkei 4 mal  vom  Militär  geputscht  und dennoch wurden sie niemals  gewalttätig. Sie haben immer wieder  in der  Politik Parteien gegründet  und nicht  Terrororganisationen. Für Österreich  ist das der beste Weg  gegen alle  radikalen Strömungen des  Post-kolonialen politischen Islams;  ein türkisch  muslimischer Weg. Sie werden  keine einzige  türkische  Moschee  finden, die auf irgend eine weise  radikal ist. Keine  der sogenannten Islamisten haben  mit der türkischen  Community  zu tun. Ich  möchte auch gerne von Wiener Moscheen berichten. Eine Moschee in Niederösterreich ist ein  modernes architektonisches Meisterwerk. Die Raumnutzung  und ästhetische Örtlichkeit aber auch  gleichzeitig  eine Moschee  tief im Pröll Land.  

mit freundlichen Grüßen

Es tut mir  Leid, es ist eher eine Plädoyer  geworden als ein Motivationsschreiben. Ich kann  aber wenn es sein soll, weniger  pathetische Texte schreiben für Heute Leser. Außerdem ist in meinem CV   nicht zu  sehen, aber  vor zwei Monaten habe ich  meine erstes türkische Sachbuch  veröffentlicht. Mein  erstes  Buch war eine  Kurzgeschichte  auf Deutsch. 


Mittwoch, 30. Juli 2014

Evde Kalmış Erkeklere Bülent Arınç Öğütleri

Evde Kalmış Erkeklere Bülent Arınç Öğütleri 

Bugün Bülent Arınc'in  röportajını  dinledim,  bende  Bülent Arınc'in  tarif ettiği  erkek  tipinin  Türkiye'de  BÜTÜN kadınlar tarafından  özlemi çekilen  erkek  olduğunu  farkettim.  Bu  erkek  biraz  Kadir Inanır'a  benziyor ama  biraz daha  muhafazakar, yani  Cuma'ya  gidiyor  Oruç  tutuyor. Zannedersem  kadınların  kızdığı  yer  Arınc'in  ideal  erkeği  değil,  bu ideal erkeği bulacak  kadın  tasvirinde ulu orta  kahkaha  atan kadın  yok. Yani  diyor ki  sevgili  hanımlar,  bütün  istatiksel araştırmalar  kadınların  kendilerini seven,  dürüst ve  sadık  kocalar  dilediklerini  söylüyor. Bazıları  bu  dileklerini Allah'tan bazılarıda  Evren'den talep  ediyorlar, ama  sonuçta  talep  edilen şey aynı. İşte Arınç diyor ki  sevgili hanımlar  böyle bir erkeği  bulmak  istiyorsanız  ulu orta  kahkaha atmayın,  eğer  atarsanız  öyle bir erkek sizinle  hiçbir  ilişkiye başlamaz. Şimdi diyeceksiniz ki  Bülent Arınç  neden evde kalmış  hanımlarla uğraşıyor?  Koskoca  Başbakan Yardımcısı adamın  işi  gücü  yokta, magazin haberlerinin vazgeçilmez  teması  ile neden ilgileniyor.  Biz zaten  bir  taraftan mükemmmel  prens ve prensesleri beklerken   diğer taraftan  potensiyal prens  ve prensesleri katlediyoruz . Sonuçta adam siyasetçi  sadece yol, su ve elektrik  işlerine bakmıyor.  Bazı  arkadaşlar için  iktidarın,  siyaset yapması  tuhaf  gelebilir.  2010 yılından  bu yana Türkiye'de Asker siyaseti belirlemiyor. Ana muhalefet partiside Asker siyaset yapsın diye  beklediğinden Ak parti  her işe koşmak zorunda . Arınç  bir devlet adamı  ister sevin  ister sevmeyin,  adam  kendi inancı ile realiteyi karıştırmıyor   yani  adam laik  ama demokratik hakkı  olan fikrini  beyan  ediyor.  Burda da  kadınlar  kahkaha atmasın demiyor,  atın  zaten atacaksınız. Arınç  orda aynı  zamanda  erkeklerede  öğüt veriyor. Kadınlar   öfkelendiklerinden  öğüdün farkında değiller.  Erkeklere de  diyor ki: "iffetli kadın  istiyorsanız, sizde  kadınlarınızı  sevin,  onlara siddet  kullanmayın, evinize sadık olun,  çocuklarını  sevin"  ancak  o zaman  iffetli  bir kadın bulursunuz. Bir kadın hem iffetli olup hemde kahkaha atabilir, feminist  arkdaşlar  sözüm bitmeden sormasınlar, evet  iffetliler de  ulu orta kahkaha  atabilirler,  böyle bir zorunluluk yok. Burda yapılan ne bir kanun teklifi  neden siyasi  bir talep  burda  bir  öğüt var  kendi  toplumuna yani  Kadınına, Erkeğine,  Ermenisine, Türküne. Kendi  tecrübemden biliyorum  bu  sözleri  Almancaya çevirip  yayınlasak altınada  bir akademisyen ismi koysak  kadınların  çoğu Avusturyada bu sözleri  onaylarlar.

Peki  Arınc'in ifadesinden erkekler neden  alınmadı da,  duyarlı kadınlar  kahkaha  fotoğrafları  çektirip Arınc'ı protesto  ettiler? Aslında kadınların  yüreklerindeki  arzuya  tercüman  olan bir açıklama  yapmışken. Kemal Kılıçtaroğlu'un nasıl  bir siyasi projesi olduğunu  kendi partilileri bile bilmiyor,  partisinin  yarısı göstermiş olduğu  Cumhrubaskani Cati adayına  karşı,  ve muhtemelen oy vermeyecek. Bahçeli  dersen ben ağzından kadınlar  için,  yada üzerine bir şey  söylediğini  duymadım, suç değil ama  Bahçeli evli bile değil, yani adamın hayatında kadın yok. Bir tek Selahattin Demirtas  dise dokunur bir kadin  vizyonu söylüyor.  Kadınlar  ne yazık ki  Türkiye'de her  dinden, toplumsal  kesimden,  kültürden olursa olsun  ortak şekilde  acı çekiyorlar,  Kemalisti , Alevisi, Ermenisi  Müslümanı, Avuturyalısı,  Kürdü,  Türkü, çünki burda  sadece kadın ve erkek  var  ve  gönül  genellikle  en olmayan yere  konuyor. İşte  insanın  yaşamasinin ve varolmasının biricik sebebi olan Aşk 'da  bir kadın ve erkeğin arasında  oluyor. Şu  yazıyı okuyan herkes böyle bir aşkın  ürünü. Erkekler de kadinlar da aslında  sevdikleri insanı  bulup mutlu olmak istiyorlar, kadınlar  kendilerini seven, sadık,  iffetli erkekler  istiyorlar. Emin olun  erkeklerde aynı ortalama  beklentiler  içindeler. Modern  zamanlar  patlak  verdiğinde  modern zamanların geldiğini hala bilmeyen bir sürü insana  köylerinde,  evlerinde  doğdukları  yerlerde  yaşarlarken dediler ki: " artık  özgürsünüz , istediğiniz yere gidebilirsiniz,  hatta  derhal size ait olmayan bu yeri terkedin". Onlarda  neden doğdukları yeri artık terkekmek  zorunda  kaldıklarını anlamadan, yalın  ayak,  kadın  erkek  yola  çıktılar. Şehirlere  yığıldılar, eskiden Dinleri,  Köyleri,  Adetleri ve Tanrıları vardı, artık  özgür vatandaşlar  olarak  mutsuz  olabilirlerdi. Sadakat, sevgi, iffet  modern  zamanlara kadar  din  alimleri  tarafından  tarif edildi. Özgürleşmenin  ilk derecesi  olan  dinden kurtulunca  sadakat, sevgi ve iffet'de  mana değiştirdi. Artık  devletine  sadakat  gösterecek,  işini  seveceksin  iffetli olmanada gerek yok, o zaten Ataerkil baskıcı düzenin  seni ezmesi için geliştidiği  baskıcı bir söylem. Oysa  bu kavramlar  insani ilişkileri  düzenliyorlardı. Sadece kadını  erkeği  değil çocuğu  anneyi ve babayı da. İşte modern zamanların tarumar ettiği  bu değerleri  dile getirdi Arınç.  Buna da ilk önce  bu kayıptan en cok muzdarip olan kadınlar tepki  gösterdi. Charles Aznavour'un  güzel bir sözü vardır hep hatırlarım: Eskiden kadınların hakları yoktu güçleri vardı, şimdi kadınların hakları var  güçleri  yok".

Hala kahkaha atmak  isyitiyorsanız   doyasıya atabilirsiniz  ama bırakın ben  kendi halime  biraz ağlayayım, sonra size katılırım  ve hep  brilikte  Postmodern  cinnetimize devam ederiz.

Mittwoch, 23. Juli 2014

Cemaat, Ak Parti, Gazze

Cemaat, Ak Parti, Gazze

Şu Ramazan ayında Ak partililerin, Kürtlerin, Alevilerin Erminilerin ve Cematın hasretini çektiği Adalet gelsin artık. Ben Başbakan Erdoğan'ın Türkiye'ye yapmış olduklarını bütün ruhumla destekliyorum. Bizi 90 yıllık bir Yeniçeri diktasından kurtardı, ve 30 yıllık bir savaşı bitirerek benim Nobel barış ödülümü aldı. Ama cemaat ile olan ilişkisinde ve diğer olaylarda özenle dikkat etmeli, artık şeffaf devlet, ve adalet anlayışı hakim olsun, devlet kendi memurunu korumasın, eğer bir yerde suç var ise, cezanlandırılsın , vatandaş bunu istiyor hemde muhalefetinden iktidarına kadar. Bunu yaparkende adalet ile yapsın. Bir cemaate olan kinleri onları adaletsizlik yapmaya teşvik etmesin. Hiç kimse bir kişiye sempati duydu diye suçlanamaz, yoksa Başbakana sempati duyanlarda suçlu sayılabilir başka sempatizanlar tarafından, Bir hakim yada polis sadece bir şüpheden dolayı yerinden edilemez, buna adaletsizlik derler, suç işlemesi ihtimali olmak insanı suçlu yapmaz, suç ancak işlenmiş ise suçtur. Ak parti şu yeni Türkiye'de bize tarihimizde yaşanan bütün trajedileri açık açık göstersin, Ermeni komşularımıza ne olduğunu artık anlatsın bize çünki biz büyüdük çocuk değiliz, Rum dostlarımız nerde ? Dersim neresi ? Maraşta ne oldu ? Sivasta kim neden yandı ? Bunlar mahkemeler tarafından açıkça incelensin. Hirant Dink ölümü ile ancak taşları yerinden oynatabildi. Hürriyet gazetesinin haberleri ile, bütün istihbarat sisteminin gözü önünde bir can sokak ortasında öldürüldü. Ben sekiz Türkün sadece Türk oldukları için kafalarından vurularak öldürüldüğünü yaşadım. Almanyanın Hürriyet gazetesi Bild gazetesinde birde bu ölenleri suçlu göstermesi bana çok tanıdık geliyor.  Alman gizli servisinin gözetiminde katledildiler. Bu sırada Başbakan Erdoğana demokrasi dersi veren Cem Özdemir bu olayı Gizli servisin beceriksiz bir çalışması olduğunu söyleyebildi. Sonuçta kendiside o gizli servis tarafından korunuyor biraz dikkatli olması lazım. Ben Başbakanın yapmis olduklarını desteklerken sadece Kürdistan için değil ayrıca Viyana ve Mannheim içinde gecerli olmasını istiyorum. Hatta biraz daha evrensel düşünürsek, Gazze ve Ukrayna'da da aynı barışın derhal sağlanması lazım.

Savaş uzaktan seyredilebilen bir Trashfilm değildir. Savaş ne kadar uzakta olsada seni er yada geç vurur. Hollanda Ukrayna'ya en uzak Avrupa ülkesi ve savaşın  ilk tecrübesini yaptılar. Hollanda Kiralı bu felakatı İkinci Dünya Savaşında sonra ikinci büyük felaket olarak tanımladı. Bugün Rapid Wien ve Galatasaray maçında bir grup gösterici sahaya inerek Filistin bayrakları gösterdiler. Standard gazetesi ve diğerleri artık yazmıyorlar bile Gazze haberlerini sanki katliam denen bir şey yok şu an. Avrupalı ve Batılı denen bütün tanınann yüzler çıkıp utanmadan Hamas'ı suçladılar ve İsraile başsağlığı dilediler. Sanki Bush döneminde bile ulaşılamayan o büyük İttifak bu defa Gazze için ortaya çıktı. Ben bu Birleşmiş Milletleri hicbir zaman tasvip etmedim, sonuçta Bütçesi Tokyo Belediyesi İtfaiyesinden daha az olan bir kurum ne yapabilir. Bazı seçilmiş koloniyal kafalara ikinci dünya savaşında sonra uygun bir istihdam yaratıldı bu şekilde. Birleşmiş Milletler asla bir birleşemediler , tarihlerinde birleştikleri tek karar Saadam Hüseyinin Kuveytten çekilmesi için yapılan operasyon. Bunun dışında hep ayri kaldılar. Burda da görüldüğü gibi Birleşmiş Milletler 1918 den sonra bu toprakları bu devletlere bölmüşlerdi hala aynı beklentide diretmekteler. Kendi açılarından elbette haklılar sonuçta kendi paradigmal pencerelerinden bakınca onlarda israilliler gibi gazzedeki katliamı gayet doğal ve gerekli görüyorlar. Hatta şu müslümanların mümkünse kendi ülkelerinden de gitmelerini istiyorlar. Bu bazen sağ bazen sol bir renk alsada genelde yol bu koloniyal zihniyettir. Bu zihniyet Türkiyede Kemalistlerle aynı kafa, çok çabuk anlaştılar. Onun için Bild gazetesinin genel yayın yönetmeni telefon ile Ertuğrul Özkök'ü arar, Özkök'te Bild gazetesinde bazen yazı yazar. Şimdi Türkiye'de yaşanan Avrupa'lılar için tam bir şok. Erdoğan sonuçta Avusturya Medyasi için bir diktatör olduğu için onun sempatizanlarıda otomatik olarak diktatör olarak görüldü. Hiç bir zaman Erdoğan sempatizanları suçlu olarak gösterilemez çünki birisine sempati duymak suç değildir. Cemaate de sempati göstermek suç değildir olmamalıdır.


Şu Ramazan bayramına Gazze de barış içinde girilmesini Allah'tan Niyaz ediyorum. Artık kalıcı bir barışın bu topraklara gelmesi gerekiyor bunun içinde vicdanı olan herkes elinden geleni yapacak. Gazze'ye karşı duyarlılığımızı gerektiği her zaman göstereceğiz. Bizden oy istemeye gelen politikacılardan Gazze hakindaki fikirlerini soracağız, ve onlara kendi fikirlerimizi anlatacağız. Böylece siyasi bir aktör olacağız. Elbette gösteriler, imza kampanyaları, protesto mailleri yapılacak. Mümkün öldüğü kadar organize olarak bu siyasi telebimizi duyulur yapmamız lazım. Bunun ilk meyvesini Pazar günkü yürüyüşte aldık. Hans Rauscher bile tehlikenin farkına varmış. Viyanada kafamıza bombalar düşmeden geçirdiğimiz bu kutlu Ramazan ayı bitmeye yaklaşırken kendimizi tekrar muhasebe etmemiz lazım. Sizin gibi barış içinde cocuklari ile bir gelecek hayal etmek isteyen insanlardan oluşuyor Gazze sekiz yıldır abluka altında ve pisokopat bir iktidar tarafından teröre mağruz kalıyor hemde keyfi sebeblerden dolayı. Ariel Sharon'un aranan bir terrörist olarak İngiliz sömürge valiliği tarafından asılan resimleri daha kısa süre önce idi. Yaşır Arafat'ta uzun yıllar terörist olarak tanındı ama sonra herkes onun Filistin devlet başkanı olduğunu kabul etti. Aynı batı Rolex takan Halifeyi nasil içselleştirir onu bilemiyorum.Haberlerde yaşanan katliamı çocuklarına anlatamayan her baba bu düşüncesini herkese anlatmalıdır. Gazze deki insanlarında Viyanadaki gibi, musluklarında su akmasını, alışverişe  gittiklerinde ihrtiyaclari olanı bulmak istediklerini anlatsın. Eğer bir yerde imkan yoksa tünel kazılır. Demek ki kimse ordan mormal yol ile dışarı çıkamıyor. Siz hiç hayatınızda açık hava hapisanesinde yasadiniz mi? Ayrıca bütün Uluslararası hukuk kitaplarını karşıtırın hatta modern SIPRİ metodunu kullanın Gazze'de yaşanan bir savaş değil katliamdır. Katliam olduğu icin de suçtur ve cezalandırlması gerekir. 

Samstag, 12. Juli 2014

Vom Kameltreiber zu Ziegenhändler

Vom Kameltreiber zu Ziegenhändler 

Es hat alles mit Efgani Dönmez begonnen, während seinen improvisierten Offenbarung hat Efgani Dönmez eine neue Zeitalter verkündet. Die Zeitalter des Kameltreibers, dank den alten europäischen orientalistischen quellen, findet Efgani wieder dieses begriff von- alten guten Zeiten-. Wie auch harmloses erscheint, wurde nicht mal von seine eigenen Partei verurteilt. Efgani hat sein erste Lexikon gelernt. Also er kann weiter die Dossierung erhöhen. Das Problem war aber, diese junge ambitionierte Politiker greift immer wieder die Slogans von rechten. Die klassische Spießbürger war bis jetzt mit seine gewöhnlichen Vokabular sehr zufrieden: knacke, tschussch, neger, und immer wieder kameltriebe auch. Wenn aber eine links-liberale Politiker sogar auch mit eine Migrantischenhintergrund seine Worte verwendet, dann muss er noch rechts rücken. Diese Karriere orientierte Politiker aber siecht nicht diese Aspekt, was das zählt, ist seine Nominierung bei der nächsten Wahl. Ich weiß wenn er alle anderen Politiker sieht dann denkt er auch er kann besser als Sebastian Kurz , aber Hochmut ist nicht gesund, Hochmut mach blind. Diese BZÖ Typ ist eine Gesinnungsbrüder von Efgani nur mit anderen Namen und Gesicht. Meine Diagnose ist, Unwissenheit durch Österreichischen Bildungssystem. Die beiden Figuren sehe ich als Opfer eine humanistische Projekt. 


"Ein türkischer Ministerpräsident, der Meinungsfreiheit und Demokratie missachtet, der sein Land hinter die Errungenschaften eines Atatürk geführt hat und die islamische Steinzeit in der Türkei ausgerufen hat, ist in Österreich nicht willkommen. Der Bosporus-Faschist kann sich bestenfalls seine integrationsunwilligen türkischen Ziegenhändler in Österreich abholen und gleich mitnehmen", BZÖ-Chef Gerald Grosz 

Sebastian Kurz'un İftar Yemeği

Sebastian Kurz'un İftar Yemeği

Şampuan  reklamından  fırlamış  Hukuk  fakültesini bile bitirememiş Dışişleri  bakanımız  yine  varlığını Heute gazetesine verdiği bir röportajla duyurdu. Son  olarak  ülkesini  Diktatör Erdoğan'a karşı  cesurca savunan Kurz,  Filistin füzeleri  yüzünden  günlerdir  kan ağlayan İsrail'in kendini savunma  hakkı  olduğunu  belirtti. Şimdiye kadar yapmış olduğu standard  Avrupa  politikası, sonuçta Kurz sürüden ayrılamaz. Avrupanın Ortadoğu  politikasının  çöktüğünü Arap baharında  gördük. Müslümanlar Avrupalı kardeşleri  gibi özgür ve demokratik bir  toplumda yaşamak istiyorlar,  Müslümanlar Avrupalı kardeşleri  gibi refah  ve huzur  içinde yaşamak  istiyorlar,  Müslümanlar  Avrupalı kardeşleri  gibi çocuklarına  yaşanabilir bir gelecek bırakmak istiyorlar. Yani  Müslümanlar aslında Avrupalı kardeşleri  gibi yaşamak istiyorlar. Türkiye de Erdoğan  ile  başlayan, sonra Arap bahari ile  gelişen hadise  müslümanların artık  kaderlerini ellerine almak istemeleridir. Bu insanca  talepler  modern Avrupalı  tarafından hep bir şüphe  ile karşılandı. Sonuçta  bu  taleplerde bulunanlar Müslümanlardı , ama  islam  özünde despotik,  barbar bir ortodoğu  dini olduğu için,  modernleşmeleri  ve özgür demokratik  taleplerde bulunmaları mümkün değildi.  Bu  yaklaşımın  eski  Almancadaki  adı  Untermensch, yani daha tam  insan  olamamış,  doğal  sürecini tamamlamamış,  ilk önce bir  hıristiyan  olacak sonra  300 sene  savaş yapacak sonra  insanlığın görmediği bir yıkım ve  katlıyam yapacak, sonra seküler  olacak,  işte  o zaman  demokratik  haklar  talep  edebilir.

Avrupalı düşünüründen siyasetçisine bir dumur  halinin  içindedir. Thomas Kuhn  bunu Paradigmal Körlük olarak tarif eder. Yani insanın  içine  doğduğu , eigimini aldığı, yaşadığı  dünyayı  tek doğru kabul etmesi hastalığı.  Bu hal biraz  şizofrenik  bir  pisikolojiye denk gelir, çünki  hasta  hasta olduğunu  bilmez zaten sorunda  burda  başlar. Thomas Kuhn ama  bu  paradigmal  körlükten çıkılabileceğini  söyler, buda insanın  başka  pradigma ve  görüşlere her zaman açık olması ile  mümkün  olabilir. Yani  bir kitap okurken  insan  okuduğu  kitabın  kendisine  nüfus  etmesine müsaade eder, ancak  o zaman kitabı gerçekten okumuş  olur. Yoksa  kitap okumak  üzerindeki  sesli  harflerin  mırıldanılması  değildir. Kitabı okurken hissedersin yaşarsın,  kendini  onun yerine koyarsın. Sebastian Kurz 'da aslında  kendi paradigmal körlüğünü  aşmak için,  başka  zihniyetleri,  görüşleri yaşayacak, çünki  o bir siyasetçi, yani toplumun  bir kesimini  temsil ediyor. Bunun  için başkasının farkında  olmak lazım, çünki  Farkındalık insanın  algılamasını mümkün  kılar, eğer  herşey  aynı olsaydı  bir hicbir şeyin farkında  olamayacaktık. Farkındalık aslen epsitemolojik bir  zorunluluktur. Bunun yanında ama  Sebastian Kurz  ve  diğer  siyasilerin savunduğu herkezin aynı olduğu  farkındalığın  ortadan  kalktığı  bir toplum. Böyle  tasavvur edilen bir toplum sadece  can sıkıcı değildir aynı zamanda tehlikelidir. Ben  Sebastian Kurz'un paradigmal körlüğünü aşabileceğine inanmıyorum. Avrupa'nın dış  politikası da benzer  bir  yamukluk  ile devam etmektedir. Avusturya dış politikasına göre Türkiye  oriental  bir despotizmin  kurbanı  olduğu  için (  bu  arada  Avusturya'da yaşayan dördüncü göbekten Türk'lerde ayni şekilde  görülüyor) demokratik  olamaz. Bir  fikir beyan edemez, sonuçta geri kalmışlığın verdiği doğal çaresizlik yüzünden ancak siyasi  edilgen olabilir. Hele  Türklerin dış  politika gibi  çok sofistike olan bir konuda  görüşleri  olması tıbben  mümkün değil.

Şu  mübarek  Ramazan ayında,  herkez  oruç  tutmanın, misafir ağırlamanın ve misafir olmanın  o  tatlı heyecanını yaşıyor. Tamda  iftar vaktinda  izlediğimiz  görüntüler  yediğimiz  lokmaları boğazımıza tıkıyor. Hepimiz burda Viyana'da  medeniyetin,  bütün diğer  insanlığın  olmak istedeği  yerde  evimizde  çocuklarımızla  huzur  içinde  iftar açarken, aynı  anda  başka bir dünyada  birilerinin  üstüne hoyratça  bombalar yağıyor. Böyle bir pisikolojide  iken, birde  Avusturya Dışişleri bakanı engin siyaset bilimi tecrübesi ile metrolarda yerlerde sürünen bir  gazeteye  demecte bulunuyor. Bir uzaylıya hiçbir açıklama yapmadan Gazze'de yaşanan  görüntüleri  gösterseniz, sonrada  burda  savaş  ucaklari ile,  denizden gemileri ile,  uzaktan  insansız   hava araçları ile  saldıran taraf mı  daha haklıdır yoksa  senelerdir bir duvarın arkasına  hapsedilmiş, senelerdir  bombalanmış, bundan başka bir hayatı  bilmeyen insanların savunması mı? Yüksek  ihtimal Kurz'un yaptığı  ropörtaji okumadığı   için Filistinliler diyecektir. Bütün  kainatın şahadeti ile haber programlarında  bize canli izletilen  bir katliamdır. Hiç bir delili, belgesi olmadan sadece  şüphe  ve  ithamlarla,  Müslümanların en mübarek  ayında yapılan büyük bir hakarettir. Mısırda  seçilmiş bir  Cumhurbaşkanını devirip kendini  başkan  ilan eden Sisi' ye  karşı  sesini çıkaramayan Avrupa  belki  bu  dökülen kanlardan utanır diye  umut ettik  ama  cok şey  beklemişiz. Biliyorum Avrupa  yanı başında   günde 50 kişinin öldüğü Ukrayna'ya bile  birşey yapamazken, kuruluşundan beri  şımartılan,  unvanı  pisikopat  olan, ve gerçekten, bir askeri güvenlik konseyi  tarafından yönetilen, seçim yapıp ordudan terfi olan emekli paşaları  siyasetçi  yapan bir israile ne diyebilirki. Elbette  Avrupa  için eski  alıştıkları seküler despotlar seçilmiş demokratik  islamcılardan daha sevimli  geliyor. Onun  için Kurz  gazeteye Israil'in  kendini  savunmasının bir hak  olduğunu  vurguluyor. Benim Kurz'a bir sorum  olacak, kendisi acaba  Slovenskt'te Ukrayna  ordusuna  karşı  savaşan Rusların kendilerini  savunma  hakları olduklarını kabul ediyor mu ?  Bu  soruyu sorduktan sonra hemen olayı  biraz daha açmak istiyorum. Acaba sayin Kurz, kimin savunma  hakki  oldugunu  neye  göre  karar veriyor? Hugo Grotius Hollandalı bir Hukukçu 16. yy  da Uluslararası hukukun sekülerleşmesi  sağladı. Bugün bizim kullandığımız  Uluslararası hukukun  en temel kaynağıdır. Bizim  şimdi savaş sebebi diye  kullandığımız  kıta sahası,  kara sahası  kavramları bu  adamın  icadıdır. Sebastian Kurz  hukuk fakültesini bile bitiremediği için,  ondan bunları bilmesini beklemiyoruz, ama en azından  bizi biraz  dinleyebilir. Dışişleri    bakanı olarak değil, gelecek seçimde seçmeninden  oy isteyecek bir politikacı olarak.Kendisinin  sürekli seçilebilecek bir siradan seçime girmesi  onun seçmene  ihtiyacı olamadığını  göstermez. Biz Avusturya vatandaşları olarak,  ülkemizin dışişleri bakanının  bizim  yüreğimizi  dağlayan bir  olayda  hiç  bizi  kaale  almadan hoyratça bir açıklama yapması  üzdü. Oysaki içimizden önemli  bir kesim Integration bakanı  olması hasebi ile, bayağı umutlanmış  siyasete yeni bir soluk yeni bir anlayış  giriyor diye sevinmiştik. Hatta  bu umutlarımız  son seçimde aday olan  Türk kökenli  siyasetçiler  vesilesi ile, gerçekten hesaplanabilir  bir  oya  dönüştü. İşte tamda bu  zamanda  Sebastian Kurz  Viyana'da yaşayan müslüman seçmenine Ramazan ayı dolayisi ile bir yemek verir. Ben  davet edilmedim, eğer edilseydim gitmezdim. Kimse  kendini bulunmaz şam kumaşı  zannetmesin. Bence  insanların en büyük sorunu hadlerini bilmemeleridir. Bırak  Dışişleri bakanı olmayı, bir insan  olarak  baksa yeter bence  olaya. 

Sebastian Kurz'un davetine  katılmamak bir siyasi  tavırdır,  yemeğe gitmekte bir siyasi  tavırdır. Ben  bu  yazıyı  yazarken  kimin katılıp kimin katılmadığını  bilmiyorum. Eğer  birisi  katılma cesaretini  gösterip  gitti ise, inşallah müslümanların  ne kadar  üzüldüğünü Kurz'a anlatmıştır. Bunu  belki açıktan yapamayabilirler ama en azından gizli oldukları  bir  yerde dile getirsinler. Korkmayın bu ne  ilk nede son  olacak,  inşallah burda yaşayan Müslümanlar bu olanlardan bir ders  çıkarırlar. Şu  Ramazan ayı bereketi ile,  inşallah  müslümanların idrakleri  açılır ve nerde  olduklarını  görürler. Makam, şan, şöhret ve para geçicidir. İnsan  kendini oyalayan bütün dünyalıklardan  yanlız başına kalınca vicdani ile yaşamak  zorundadır. Daha fazla  para,  kokain ve  kadın  kullanarak vicdanın ile yanlız kalmayı  geciktirebilirsin ama  bir gün yaşlanıp yorulunca yatağına düşeceksin, ve yanlız bir şekilde  vicdanınla yüzleşeceksin. İnsan para kazanır rızkını  temin eder, şan şöhret  insana  cazip  gelir,  çünki insan  beğenilmek istek,  takdir  edilmek ister,  bunun  için  makam ister, ama  bütün bu  dünyevi geçicilikte kalıcı olan insanın  vicdanıdır. Korkmayın  inadığınız  şey  doğruysa  bunu  açıkça söyleyin. Eğer  inadığınız doruyu  açıkça söyleyemiyorsanız, ya inacınızda yada  doğrunuzda bir sorun vardır. Benim  hiç fırsatım olmadı ama eğer  olursa  kendisine  açıkça söyleceğim, yaptığı  dış politikanın  burda yaşayan müslümanları üzdüğünü. Müslumanların  kalpleri karık. Bu Ramazan ayında hiç bir diplomatik zorunlukluk yokken,  hiç bir İsrail  siyasetçisinin  resmi ziyareti yakın  değilken,  SPÖ  bile suskunken , neden çıkıp hemde  yerlerde sürünen bir  gazeteye  Müslümanların  kaplerini  kıracak bir açıklamada  bulunuyorsun?

Avusturya Dış siyasetinin zaten bir  iddiası  yok, en fazla İsrail'den  aldığı  mektubu  Iran'a  götürebilen, eline verilen  metinleri okuyabilen bir Dişleri bakanı  varken,  neden böyle bir açıklama gereği  duyuluyor. ÖVP de çalışan, siyaset yapan ve  oy veren  müslümanlardan  ricam,  lütfen acilen bakan Kurz'a düşüncelerinizi söyleyin. Oy veren seçmenlerde  verdikleri  oyun  hesabını  sorsunlar. İşte  o zaman zoon  politikon, yani siyaset yapan bir  varlik olursun, çünki  taleplerin vardır, ve sen bu  taleplerini  dile getirdiğin anda , yani Aristonun dediği gibi yaşadığın  (Polis) şehirde  sorumlu bir şekilde  olan  olaylara  ilgi ve alaka gösteren siyasi  bir varlik olursun. Ne yazık ki  siyasi  bir  varlik olmak   etken olmak demektir. Ne yazıkki  hala  4. nesil Avusturyalılar,  Viyana aksani ile  konuşuyorlar, ve  işin daha da  trajiği  Viyana'ya gelen turusitlere  gösterecek  Viyanalı kalmadı elimizde.   Bence burda  FPÖ okullara  zorunlu domuz eti  getirdiği gibi, şehrin silüetinin bozmasın diye  biraz Viyanalı  getirsin, Tirol'den Kärnten'dan. Viyana'da yaşayan Viyanalılar   Strache'ye  yeteri kadar Viyanalı  gelmiyor,  bizden kendi istediği  gibi bir Viyanalı  olmamızı istiyor, oysa  biz  ondan  öyle bir şey  talep  etmiyoruz. Bu  ve buna benzer insan aklını  bile zorlayan konular  ile siyaset yapıldığı için, zoon  politikon yanı siyasi bir varlik olmak ancak  bir  lüks oluyor. Bence ÖVP  ve Kurz  yeteri kadar  ciddi  tepki alırsa buna karşı gelemez. Avusturya'da  yaşayan önemli  camiler, dernekler, ve diğer STK'lar  ortak bir  bildiri yayınlayarak  bu  yapılan açıklamanın  Avusturya  vatandaşı  bir çok müslümanı  üzdüğünü   belirtirler ve altına  imzalarını  atarlarsa, ve  bu  bildiriyi,  ortak bir  basın toplantısında okuyup,  gazetelerede yollar iseler,  o zaman  Kurz  istifa etmek zorunda kalır. Bu kadarını  beklemiyorum. Siz  sadece aklınızdan ve  yüreğinizden geçeni Kurz'u  görünce yüzüne söyleyin yeter.

Donnerstag, 10. Juli 2014

One Minute, Mr Kurz !

One Minute, Mr Kurz !

Unseren Jungen talentierten Außenminister  hat  heute bei der Heute Zeitung  über Gaza Massaker eine  Interview gegeben. So kurz und prägnant  war  diese Interview  wie sein Name. Unsere Außenminister  hat seine Just Studium  nicht absolviert aber, dafür kann  er  für jeden  beliebigen Thema sich äußern. Seine souveräne Auftritt  gegen über Erdogan hat wieder gezeigt  in diesem Land gibt es seit  Kreisky  keine eigenständige Außenpolitik. Bitte jemand soll  mich  wirklich  informieren; gibt es wirklich  irgendeine  form eine eigenständige Österreichischen Außenpolitik?

Der Integrationssuperstar Kurz, übernahm so schnell den Außenminister Amt. Die, sowie  so unbedeutende Amt, soll zumindest eine neue Gesicht bekommen. Die Außenpolitik  von Österreich seit ÖVP Übernahme in einem Schlafmodus umgewandelt. Österreichischen Diplomatie ist eine abgeschlossene Departement. Die  Voraussetzungen sind so  hoch  es kann  nur eine bestimmte Elite  passen. Nicht nur Rene aus Simmering sondern auch Ahmet  kann  kein Diplomat werden, weil fliesend  Französisch sprechen  immer noch keine österreichische Durchschnitt ist.    Die altbewährten österreichischen Diplomatie versucht  seine Vermächtnis behalten, damit  ihre  nachfahren  keine Existenz angst  haben. Sebastian Kurz  ist eine für uns  Publikum gedacht. Typische  österreichische  Biographie; nicht mal in der Lage eine Studium absolvieren, spracharm aber eben  Österreicher. ÖVP als  Pensionisten und Bauern Partei möchte den jungen Strache Wählern  nicht weiter ignorieren. Nicht  nur  FPÖ  Wähler, gleich  auch  die  Kanaken werden angesprochen. Aristoteles  spricht  von zoon politikon. Der Mensch ist  politisch, und  seine Politik  ist  Teleologisch, also  Ziel orientiert. Nach diesen model  muss auch Kurz während  sein politisches  Handel ein  Ziel haben. Diese Frage aber für Sebastian Kurz zu  schwer, weil  er  kann   nur  die vorgeschriebene texte lesen, soviel Bildung  hat auch  Kurz  bekommen,  unsere  letzte  Pisa  Studie zeigt, dass AHS  Gymnasium das beste durchschnitt hat, dank der  ÖVP Bildungspolitik. Sebastian Kurz  Weiß natürlich  nicht, was  für eine Ziel  er hat, das  ist auch nicht seine Aufgabe. Deswegen meine Adressat  ändert  ab  jetzt.  Sebastian Kurz  braucht  nicht weiter lesen.

Ich  glaube nicht an Verschwörungstheorien. Die sind  sehr  simpel  und die  erklären alles. Das  Leben ist aber komplizierte als Verschwörungstheorien. Es gibt zu viele  Akteure und  Parameter. Wir erleben  in  Österreich eher eine politische  Verdrossenheit als  zoon  politikon. Was ist passiert? Warum ist  der Mensch als  politisches Wesen  aufgehört ,  politisch zu sein? Der Mensch weigert sein  Natur  und seine wesentliche  Bestandteil  und von  Politik verdrossen. Es muss etwas schlimmes geschehen sein,  um diesen Ergebnis  zu kommen. Der  größte Wählergruppe in Österreich  sind nicht Wähler. Die  sind  gut  ausgebildet,  haben die Welt  gesehen und die sind Mehrsprachig. Natürlich wenn  man so  eine Wählergruppe  hat  muss man sich anstrengen. Die politische Podium  ist aber für diesen Wählergruppe sehr  düster. Die Aufrechthaltung  dieser Art Politik  benötigt eine hohe Rauschmittel. Nicht  nur  Berufspolitiker  sondern auch  die frustrierte  Wähler  könne es nicht aushalten. In diesen Zustand versuch  sich die alten politischen Elite  ihre  Zeit zu  verlängern,  mit allen  Mitteln. Von Kreisky  bis Kurz ist eine enorme Leistung, dass muss man erst schaffen. Hier  möchte ich auch an Herr Kurz sagen: one minute. Meine  Appell ist an Kurz gerichtet aber, die Adressat  ist für seine Textschreiber. Was sie das machen  ist weder ethisch  noch  moralisch vertretbar. Ich  möchte nicht hier unnötigerweise christliche  Ethik predigen. Ich weiß  schon lange lesen die  ÖVP Politiker kein Bibel, sehr schade eigentlich. Ihre christliche ruf ist nur eine Dekoration. Nicht  nur ihre  Sozialpolitik sondern auch  ihre Flüchtlingspolitik ist  nicht zu  vertreten. Die haben aber nicht  nur  ihre christliche Teil verloren sondern auch  ihre demokratischen. Jetzt ist ÖVP eine Partei der alten beängstigten Eliten geworden. Wie kann man trotz  veränderte demographische Daten die alten Politik weiter machen? Die Antwort  heißt, Sebastian Kurz. Ich  möchte  aber an einem anderen Punkt fokussieren, weil mit Ethik kann  ich eine Christdemokrat nicht  mehr  überzeugen. ÖVP ist in Wien  sehr schwach ( miserable wäre  noch besser ) es gibt in Wien eine beträchtliche  müslimische  Wähler. Die unterstützen SPÖ, weil sie  nicht besseres  finden. ÖVP muss nur ein bisschen seine  Denkweise ändern. Dann kann ÖVP  in Wien eine  enormen stimmen gewinnen, dafür  aber ÖVP muss diesen  muslimischen Wähler ansprechen,  nicht wie  eine  Kolonialminister, sondern wie ein  Politiker, der  von seinen Wählern  Unterstützung verlangt. Die  Muslime  feiern  ihre  heilige  Zeit Ramazan. In  diesen gesegneten Tagen  müssen sie genau beim  Fastenbrechen  die grausamen Bildern von Gaza sehen. Um  uns  besser  vorstellen  zu können , werde ich an alle ÖVP Politiker  empfehlen, dass  sie gerade in  Weihnachten solche Bilder von Paris sehen.  In Zweiten Welt  Krieg während mörderischen Kämpfen, hatten Kriegsparteien  eine  Weihnachtsspause gehalten. Also  Selbstverteidigung hin und her, es ist Ramazan Herr Kurz, sie werden auch die  Muslime für eine  Fastenbrechen einladen. Was  werden sie für ihre Wähler sagen, wenn sie ihnen  Gaza fragen? Ihre Interview  ist  eine Beleidigung an die Menschheit. Die Muslime wollen  Frieden sowohl in Jesussalem, als auch  in Wien. Die  Muslime  möchten auch  für diese Frieden ihre  Beitrag  leisten. Wichtig ist  aber Herr Kurz,  man soll niemals vergessen, dieses Leben ist ein Prüfung. In Jüngstengericht wurde  Gott alleine richten,  nach den Gerechtigkeit. Hier möchte  ich eine alte Text zitieren:

.....Selig sind, die da geistlich arm sind; denn ihrer ist das Himmelreich.
Selig sind, die da Leid tragen; denn sie sollen getröstet werden.
Selig sind die Sanftmütigen; denn sie werden das Erdreich besitzen.
Selig sind, die da hungert und dürstet nach der Gerechtigkeit; denn sie sollen satt werden.
Selig sind die Barmherzigen; denn sie werden Barmherzigkeit erlangen.
Selig sind, die reinen Herzens sind; denn sie werden Gott schauen.
Selig sind die Friedfertigen; denn sie werden Gottes Kinder heißen.
Selig sind, die um der Gerechtigkeit willen verfolgt werden; denn ihrer ist das Himmelreich.....

Herr Kurz,  wenn  sie diesen alten Text  lesen, bitte denke  sie die Explosionen  in Gaza.


Dienstag, 1. Juli 2014

Gönlümüzün Köşkündesin !

Gönlümüzün Köşkündesin !

Bir  Imam Hatipli olarak,  bir Milli Gençlik  Vakfı başkanı olarak,  bir  Milli  Görüşçü olarak, sonunda  bu ülkenin  çoğunluğunu her  kesimden ve  şehirden temsil eden birisi, cumhurun  oyları ile,  reis  seçilecek. Bu manzarayı sanki  şeref  tiribününden Menderes, Erbakan, ve  Turgut  özel  izliyorlar  gibi  geliyor. Halk iradesinin bir devrim gibi gerçekleşmesi idi şimdiye  kadar yaşanan  olaylar. kendi  ülkesinde  parya  olanların sonunda paryalıktan kurtulması idi bu  adaylık.  Kimin kazanacağını sağır sultan bile  duydu,  ilk  turda  olacağınıda herkez  biliyor, bilinmeyen yüzde  kaç  olacağı, şehit Başbakan  Menderes % 62 almıştı 1955  seçimlerinde  Başbakan  olarak,  onu geçen  kimse  olmadı  daha,  belki Başbakan bu  sefer  paradigmanın değişiminde  daha fazla oy alabilir.  Şimdi bu yaşadığımız  bir  paradigma  değişimidir,  bunu  ilerleye  zamanlarınızda  torunlarınıza anlatırsınız

On  iki yıllık  uzun  bir yoldan sonra artık Genelkurmal  Başkanını yargıladıktan sonra,  12  Eylül darbesini muhabbet hapse  mahkum ettikten sonra,30  yıllık kanayan yarayıda sarmaya  başladıktan sonra  bunu,  bir Başkanlık ile  taçlandırmak  gerekiyor. Yaşadığımız bütün sorunlarının sebebi "Yanlış Cumhuriyettir" işte  başlarken yanlış başlayan bir  projeyi bu  yolda hayatlarını  veren Mehmet Akifl'erin, Said  Nursi'lerin, Iskilipli  Atıf Hoca'ların ve  Necip  Fazıl'ların hayalini kurdukları  gibi yapacağız. Bu  arada endişeli  demokrat dostlarım sakin  korkmasınlar, şeriat devleti  kurmayacağız Türkiye'de Iran  olmayacak, Türkiye  olmaya devam edecek, nasıl  barış yapılıyorken  bölünmediğimiz  gibi. Biz  bu  yanlış cumhuriyetten  o kadar çektik ki,  kimse bir daha aynısı  yaşamasın. Ben aileden gurbetçi birisiyim, Babamın ve  benim  buraya geliş sebebimiz aynı. Gurbet acısı  çekmiyorum,  niyetimde  kimseye ajitasyon yapmak  değil.  Dünyanın yaşam kalitesi en yüksek şehrinde yaşıyorum,  burdaki dangalak siyasetçilerden bende  şikayetçiyim, ama hala  burda yaşam kalitem meleketimden yüksek. Türkiye'yi uzaktan seyderken itiraf edeyim Avusturya siyasetinden daha  heyecanlı  geliyor. Ama  bunun sebibi Avusturya siyasetinin çok sıkıcı olması. Şimdiye kadar TBMM meclisi  muhalefetin takoz  koymasi ile  bir anayasa bile hazırlayamadı. En son üzerinde  bütün  partilerin anlaştıkları bir avuç  kanun bile onaylanamadı.  Ana Muhalefet  partisi  bu meclisin anayasa yapmaya yetkili olmadığını o mecliste  utanmadan söylüyor, yavru muhalefet  ise  ne söyledigini kendisi bile  bilmiyor. Ülkenin tek muhalefet  partside siyaset yapmayı  bilmiyor. İşte tamda bu   ortamda yani tıkanmış  olan siyasete  yeni  bir yol  gerekiyor. Bu  defa ama  öyle  yukarıdan aşağı değil bizzat  aşığıdan yukarı. Bunun türkçesi  şu  çobanın  oyu ile profesörün oyu  aynı. Buda eski  dilde  şöyle oluyor memolar ve reşolar mecilise girmekle kalmadı şimdide cumhurun  başına geçiyorlar.

Başbakan  seçim kampanyasına  Samsun ve Erzurum  ile  başlayacakmış.  Buna  herhalde en çok  Kemalist  arkadaşlar bozulacak, bir  o kalmıştı  adamın el atmadığı  oda  artık  gitti. Bundan sonra  sarı  saçlı mavi gözlü  şarkısını hiçbir Kemalist ağzına alamayacak, çünki bundan sonra doğan çocuklar bu  şarkının Tayyip için yazıldığını  düşünecek. Yok  korkmayın burda Atatürke  karşı  başka bir figür çıkmıyor  biz inanan  insanlarız  öyle  şahsi kutsamak yoktur bizde, biz sadece seçitiğimiz  polikacıyı ilgi ile  izliyoruz. Cuma namazına gittimizde de  Başbakan imamın arkasında bizimle aynı  safta  duruyor.  Bunun  seküler  kafalar için anlamı biraz zordur. Sekülerler  bizi  Tanrıdan kurtarıp kanun  önünde eşit vatandaşlar yaptılar. Cumhuriyet gazetesinin 1952 yılında  manşeti: Halk  pilaja geldi Vatandaş madur oldu.  Şaka gibi  geliyor ama evet  doğru memolar ve reşolar sadece Meclise girmiyorlar, birde  pilaja gelmek  istiyorlar. Çünki  bu durumun  bu seküler arkadaşlara o zaman tuhaf gelmesinin sebebi  kendilerinin  çıkardıkları,  hani hepimizin  eşit  olduğu kanunlarlar ile 1952 yılına  kadar halkın  pilaja girmesi  yasaklandı. Halkın seçtiği bir Başbakan sadece ezanı arapça yapmadı  ayrıca pilajı halka açtı. İşte bu halk  seküler  kanunları  çok iyi  tanıyor merak  etmeyin,  hele darbe dönemlerinde  işletilen  kanunlar en seküler  olanları idi. Bir Başbakan elbette  güç ve iktidar sahibidir, sonuçta adam  gücü kontrol ediyor. Kanun önünde eşit  olsak bile kanunun  kontrolü adamın elinde. Demokrasi dediğimiz sistem bunun  kontrol etmek için kurgulandı  ama şimdye kadar gücün suistimal edilmesini pek engelleyemedi halada  modern batıda bile engelleyemiyor. İşte  seküler projenin  bizi getirdiği son  nokta  burası. Biraz liberal olanlar  (ingilizce  konuşan  ülkeler) kültürlerinden  gelen  liberal geleneği deniyorlar,  kıta Avrupasında ise ise ırkçılar  yükselişte, koca  kıta  üç beş maymuna  kalacakta  ben  ona yanıyorum. Avrupa kendi paradigmasinda  bir meşuiyet krızi yaşarken, Türkiye siyasi meşruiyetinin zirvesini yaşıyor. Başbakanın  şahsında  toplanmış  olan,  büyük bir halk  kesimi  şimdiye kadar  varolan siyesi geleneği ve paradigmayı  kendi  iradesi ile değiştiriyor. İşte  bende Başbakan ile  kanun önünde eşit  olup olmadığımı bilmiyorum, bunu  denemedende bilemem, bildiğim şey ise Başbakanın  benim yanımda Allahın  huzurunda  eşit  olmamız,  ve  bunu  Basbakan da bende biliyorum. Bundan dolayı  Allahın  izni ile paradigma yeniden yazılacak, aslında CHP'nin  Ekmeleddin İhsanoğlu'nu aday göstermesi ile  Başbakanın dindar nesil yetiştireceğiz sözünün gerçekleşmiş  olduğunu  görüyoruz.  Son üç yıldır Liaiklik  tehlikede değil,  hatta CHP huzurun  islamda olduğunu  kavradı.

Başbakanın  Samsun'dan çıkması  ayrıca bu  geçişin  öyle  jakoben  Fransız  usulü keskin bir devrim  olmayacağınıda anlıyoruz. Başbakan bu  tercihi ile  Kemalist  Pantheon'un mirasını   alıyor. Bu  geçişte  Kemalist devrim gibi gecmis ile bağlar  keskin bir şekilde  kesilmiyor. Başbakan bu  şekilde  eski Kozmolojiyi inkar etmiyor,  onu  estetize  ederek  yeniden  üretiyor.  O  eski kozmosta  olmayan farklı galaxileri ve  fiziksel bigiler ile donatıyor.


On iki  yıllık Ak parti iktidarında  Ülkede hep ilklere şahit  olundu,  solcu  dostlarıma duyurmak isterim  2012 yılında  ilk defa  Türkiye'de gözaltında  kimse  ölmemiş. Sokak  gösterilerinde  ölen insanların acısını en az sizin kadar  paylaşıyorum. Ülkede yaşayanlar Anadolunun  çeşitliliğini gördü. Artık bundan sonra  devletin dayattığı  bir kimliği  taşımak istemiyorlar. Insanlar istedikleri kimliği, istedikleri  yerde ve istedikleri zaman kullanmak istiyorlar. Bunun  Türkçesi  şu  ey kendi dilinden başka dil  bilmeyen Avusturyalı sen  gerçekten ben almanca  konuşsam  beni dinleyecek misin?  Kürtler ile Türklerin anlaşamama sebebleri  dillerini  bilediklerinden mi ? Demek ki  bir dili bilmek yetmiyor beraber yaşamak için. İnsanların bir irade göstermeleri  gerekiyor.  Bu  Türkiye'de de  Avusturyada da böyle. Şuan Avusturya  hala FPÖ'yü seçerek nasıl bir  beraberlik istediklerini  burda yaşayan komşularına  söylüyorlar. Türkiye'de de aynı  irade BDP ve Ak partiyi   seçerek barış istediğini söyledi. Eğer CHP ve MHP  barış için  uğraşsalardı  bu halk onlarıda iktidar yapardı hiç merak etmesinler. Bazılarının tarih bilgisi az olabilir. 1950 yilindaki secimlere iki  ay kala CHP İsmet Paşanın emri ile bir Şeyhülislamı Başbakan yapar ve  Demokrat Partiye  rakip  seçim  girer. Bu Halk  Şeyhülislam yerine  Ege'li bir toprak  ağasını seçer. Yani  bu  halk dini  eğitiminden dolayı  değil, gerçekten halkı  temsil ettiği  için  seçiyor. Güzel günler  görüyorum  inşallah.

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl 2020 Wien

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl  2020 Wien  1- Für alle Wiener Schulen 2 Wochenstunden Angebot: Empathie,  soziale Verantwortung ...