50 Yıllık Misafirlik (5): Misafirlikten çıkmak için ne yapılabilir ?
Avusturya'da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin çoğunluğunu muhafazakar seçmen oluşturuyor. Bu oran eğer Türkiyede % 50 ise Avrupa'da %70 civarındadır. Sonradan gelmesine rağmen ATIP en büyük organizasyon. Bundan sonra Mili Görüş gelir, daha sonra Türk Federasyonu, Hizmet hareketi ve diğer küçük gruplar. Bunu Feykom, Aleviler, Solcular ve Kemalistler takip eder. Bu vermiş olduğum veriler herhangi bir saha çalışmasından değil temsil ettikleri kurumların sayılarına göre yapıldı. Şimdiye kadar görmezden gelinen kalabalık bir muhafazakar kesim Türkiye'den etkilenerek burda da politize oldu.
Burda yapılması gereken, bu göçmenlerin kendilerini ifade etmesi. Bunun içinde göçmenlerin Sanatta, Akademide, Medyada ve Siyasette daha görünür olmaları gerekiyor. Var Olan Diskurs'u aşmaları çok zor. Bunun için kendi Diskurs'larını oluşturacaklar. Bu Avusturya'nın göçmenleri suçladığı Paralel toplumun oluşması demek. Eğer bir toplum bir Diskurs'a giremiyorsa, kendisi zaten otomatik olarak kendi Diskurs'unu oluşturur. Avusturya televizyonunda göçmenlere hakaret olsun diye 1960'li yıllardan kalma “Vatan Gurbet Vatan” ( Heimat Fremde Heimat) diye bir program haftada bir saat gösterilmektedir. Çok şükür ki gelişen teknoloji sayesinde göçmenler alternatif programları seçebiliyorlar.
Güç dengelerinin bu kadar asımetrik olduğu ve Aktörler arasında bir diyalog sorunu olduğunda Diskursu etkilemek daha da zor oluyor. Sonuçta göçmenler toplumda, medyada, siyasette sürekli suistimal edilen bir obje oluyor. Öyle zor bir durum ki Avusturya siyasetinde hiçbir siyasetçi seçim öncesi bile hiç bir türk yada müslüman toplumu ile birlikte aynı fotoğraf karesi içinde bulunmak istemiyor. Daha SPÖ düne kadar kendi türk kökenli adayları için bastırdıkları türkçe broşürlerden utanıyordu. Avusturya siyasetinde ki kolonial zihniyet değişmeden bu Diskurs zor değişir. İşte böyle zor durumlarda eğer yeteri kadar kaynağın, imkanın ve personelin yok ise Diskursu etkilemek için iyi düşünülmüş, Avusturyadaki medya ve siyasetin görmezden gelemeyeceği, hatta birçok Avusturyalıyı şaşırtan, şoka eden projeler, siyasetler yapılır ise; o zaman hem az bir insan kaynağı, hemde az bir bütçe ile büyük bir etki elde edilebilir. İşte o zaman türkler ve müslümanlar Avusturya Diskurs’unun içine bir meteor gibi düşerler. Eğer dağ sana gelmiyorsa senin dağa gitmen lazım. Mesele Avusturyadaki Türk ve müslümanların Avusturyalılar tarafından bir aktör olarak tanınması. Bunu yapmak için içinde yaşadığın toplumun, siyasetin ve birazda dünyanın nabzını tutman gerekiyor. Siyaset somut sorunlar için çare aramaktır. Onun için siyasette pratik olana bakılır.
İGGÖ başkanı Ümit Vural Ayasofya'nın hem Cami hemde Kilise olarak kullanılmasını söyledi, Avusturya'da yaşayan bir dini azınlık olarak elbette kendi İbadethanelerini düşündü, Allahın ayetini hatırladı ve islamın barış dini olduğunu bir kez daha gösterdi. Aslında talebi yapıcı ve birleştirici idi, Avusturyada huzur için yaşamak isteyen bir insanın tepkisi idi bu ve Var Olan Diskurs’un içine çok hoş bir seda olarak düştü. Elbette vicdan sahibi Avusturyalılar bunun farkındalar. 50 yıldır Hristiyan bir çoğunluğun içinde yaşayan türkler çok şey öğrendiler bunlardan en önemlisi azınlık olmayı öğrendiler. Buda insanı empati yapmaya ve demokrat yapmaya yönelten bir tecrübe. Ne yazık ki Türkiye'de azınlıkların durumu hiç müslüman bir iktidara yakışır gibi değil; Rum Ortodox kilisesinin, 1972 yılında Juntacı generaller tarafından hiç bir kanuna dayanmadan kapısına kilit vurdukları Ruhban okulu hala kapalı. Keşke okul açık olsada dünyada ki bütün Rum papazlar istanbulu görüp, istanbul'u tanıyıp, istanbulda dini eğitimlerini alıp sonra memleketlerine dönselerdi mutlu bir şekilde, daha iyi olmaz mı ? İGGO Ayasofya hakkındaki görüşlerini Patrik Bartelemous iletirse eminim kendisi çok mutlu olur. belki Viyanaya gelir İGGÖ’nün misafiri olarak. Burda beraber Kardinal ile birlikte akşam yemeği yenir, bir konferans yapılır:”21 yy dini azınlıkların durumu” diye, sonra hem Arapça hem Rumca hemde Latinca ilahiler okunur bütün din adamları dünyada barış için dua ederler. Böyle bir etkinlikten sonra eminim Avusturyalıların en azından önemli bir bölümü artık İGGÖ hakkında anlatılan gazete haberlerine, bilimsel safsatalara itibar etmezler. Avusturyada siyasetin manipüle etmeye çalıştığı “siyasal islam” diskursunu nötralize eder, anlamsızlaştırır.
Son Halife Abdülmecit efendi Sultan II Abdülhamid'in dizinin dibinde büyüyor. Altı tane dil biliyor , piyano çalabiliyor ve çok iyi bir Ressam, kendisi Nü resimleri de ciziyor. Avusturya'da yaşayan türkler 50 yıldır yaşadıkları toplumda bu özelliklerde olan bir insan yetiştiremedi, belki imkanları yoktu, belki bilgileri yoktu, belki paraları yoktu. Şimdi ama Avusturyada ekonomik olarak büyümüş zengin insanları var. Bu iş insanları bir araya gelip . Abdülmemcit efendinin resimlerini Avusturyaya getirilip 6 aylığına Hofburg’ta sergileyebilirler. Bu süre içinde Abdülmecit efendi hakkında: konferans, seminer, yarışmalar düzenlenir. Halife nedir ? Neden geldi? neden kalktı ? Acaba kalkmasa daha mı iyi olurdu? diye sorular sorulur Diskursa? Avusturyalıların eğitimli olanların dışındaki insanlar Halifeyi tanımazlar. Viyanada böyle bir sergi Avustruyalıları şaşırtacaktır, müslümanaları daha çok şaşırtacaktır.
Avusturya'da kurulan göçmen kökenlilerin ağırlıkta olduğu siyasi partiler, çok önemli bir misyonu gerçekleştiriyorlar. Bir demokraside kalite azınlıkların hakları ile orantılıdır. Demokrasinin turnusol kağıdıdır azınlıklar eğer azınlıklar yaşadıkları ülkede memnun ve huzurlu iseler ve adalet içinde yaşadıklarını düşünüyorlar ise işte orası demokratik bir ülkedir. SÖZ partisi çok doğru bir hareket yaparak var olan siyasi partilerin sahte demokratlıklarını bir kenara atarak kendi iradelerini daha yaşanabilir bir viyana için ortaya koydular. Azınlıkların, ezilmişlerin haklarını savunmak için yola çıktılar. Avusturyada siyasette ciddiye alınmak istiyorlarsa Türkiyedeki azınlıklar ve onların siyasi örgütleri ile kontağa geçmesi lazım. Eğer SÖZ partisi HDP ile beraber ortak bir Forum (Podiumsdiskussion) yaparsa: “Azınlıklar ve Kimlik politikaları” hakkında . Avusturyadaki bir çok insan merak edip bakar burda ne oluyor diye? İşte o zaman milyonlar verip müdahale edemeyeceğin Diskurs’un içine girersin, SÖZ partisi bu şekilde diskursu belirlemiş olur. Favoriten semtinde yaşanan şiddet ve çatışmayı aklı selim ile beraber, irade koyarak çözmeye çalışırsa işte o zaman Avusturya siyaseti tarafından ciddiye alınır. SPÖ kürtleri destekliyormuş gibi görünüyor ama türklerin ezilmesine ses çıkarmayınca ciddiyeti kalmıyor, ama güçlü olduğu için bu çelişkiden etkilenmiyor. SÖZ partisi HDP ile Avusturya'da yaşayan gençlere yönelik bir senelik bir Seminer başlatabilir bu seminerde gençler eğitimli pedagoglar tarafından eşlik edilerek: “Türkiyede barış mümkün mü?” sorusunu araştırırlar Bu barış semineri kimseyi bağlayıcı olmasın, buradaki amaç sonuçta bir bildiri yayınlamak değil, birbirini tanımayan gençleri kontrollü bir şekilde bir arada konuşmasını sağlamak. Barış düşman ile yapılır, dostun zaten senin dostundur, Eğer siyasi partilerin bir görevi varsa oda toplumsal barışa katkıda bulunmaktadır. SÖZ partisi böyle bir projeden sonra Avusturya Diskurs’unun içinde bilinen takdir edilen bir aktör olur. Belki bu yapılan Türkiyeye hatta başka ülkelere ilham olur.
Viyana belediyesi Muhammad Asad adına bir gezi yolunun adını verdi, Muhammad Asad Viyanada yetişmiş ve yaşamış bir intellektüel olarak, bir dünya vatandaşı. Bu şekli ile Viyana belediyesi Avrupada ve Avusturyada tek çok özel bir konumda buda tarihi tecrübelerine ve demografik yapısı ile alakalı. Müslümanların en önemli dini bayramı Ramazan ayıdır, üç ay önce başlanır gelişi sonra bir gürültü, bir şenlik ile başlar sonra ortasına gelince alışırsın Oruca, sonra birden hüzün ile biter. 2020 yılında ağız tadı ile bir ramazan yaşamadık. Ama inşallah bir daha ki ramazan da İGGÖ bir ramazan çadırı organize etse hemde Viyana belediyesinin önünde o zaman Viyanalılara hem ramazanı, hem kendimizi göstermiş oluruz. Artık bu şehirde ramazan Avusturyalı olur. Bir ay boyunca her şey akşam gün batınca başlıyor, tabi böyle bir ramazan çadırında elbette, islamın bütün çeşitliliğini, zenginliğini, güzelliğini gösteren, etkinlikler, ve programlar ile Avusturyalıların ağzında hoş bir ramazan tadı kalsın. İşte o zaman bir daha ki Ramazan programını Kronen gazetesinde Ramazan özel eki olarak okuyucularına sunar.
Abdülmecit Efendi: Haremde Goethe, 1898/1917, Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi
Kaynak:Wikipedia