Kant ve Ezan
Allah söz verenlerin sözlerini yerine getirmesini
ister. İnsan konuşurken dikkat etmeli, bizim temel hasletlerimizden birisi
, konuşurken düşünmediğimiz için konuştuktan sonra daha fazla düşünmek zorunda
kalıyoruz. Geçenlerde bende düşünmeden Kant ve Ezan hakkında bir yazı
yazacağımdan bahsettim. Tabi bu konuşmayı yaparken, söylediğimi duyan dört kişi
daha vardı, ve inkar edebileceğim bir
durumda yok. Şimdi haklı olarak sorabilirsiniz, neden böyle bir cümle
sarfettim? Yani nasıl olduda, bu kadar
uçabildim? İnsan işte, dilin kimiği
yok derlerya tamda o yüzden. Bir
sohbet ortamında, sohbetin seyri, bir
yerde Kant ve Ezan'a geldi, bende konu hem ürkütücü hemde çekici olduğundan,
birazda nefsime uyarak, böyle bir
yazıyı yazmak istediğimi söyledim. Aslına bakarsanız, böyle bir yazıyı en çok
kendim merak ediyordum. Acaba Kant'ı ve
Ezan'ı anlatan bir kompozisyon
yazılabilir mi? İşte bilinçaltı
bastırılmış duyguların, insanın en
heyecanlı anında verdirdiği karar
böyle oluyor, aşık olmak ta bunun gibi
birşey, içinde bilmediğin bir his, sana aklına gelmeyecek işler yaptırıyor.
Bende bu
yazıyı gecikmeden yazmaya karar
verdim ki ahde vefamız olsun.
Pietist bir protestan olan Kant, annesinden
sevgi ve şefkatin yanında dindarlığıda öğrendi. Aydınlanma çağının önemli bir
filosofu olan Kant, Aydınlanma nedir ?
Diye bir deneme yazdı. İmmanuel Kant, felsefe tarihi içinde, en önemli ilk on filosofun içine girecek birisi. Belki de adında bu kadar
bahsedilmesidir, onun bu kadar
az tanınıyor olması. İsmini
bile söylediğimde insanların suratında; anlamıyorum neden
zorluyorsun ifadesi canlanır genellikle. Bence Kant'ın
bu kadar zor anlaşılıyor olması, biraz yazdığı zamandan birazda dilin değişmesinden kaynaklanıyor. Belki
herkez Kant'ın kendi eserlerini
okuyamaz, okusada zorlanabilir, ama Kant
hakkında en çok araştırma yapılan
filosoflardan birisi, her dilden Kant
hakkında yada felsefesi hakkında
birşeyler bulunabilir. Peki Kant neden bu kadar
zor? Aslında zor değil, Kant'ı bence en güzel yine Kant açıklıyor. Kanta göre Philosophie Lernen ( felsefe öğrenmek )
ile Philosophieren Lernen( felsefe yapmayı öğrenmek) farklı şeylerdir. Birincisinde insan eski filosofların düşüncelerini,
yazılıp bilinen teorileri öğrenir bunun
için bir okula bile ihtiyaç yoktur. Güzel bir felsefe kitabı alınıp okunabilir, yada filosofların
eserleri okunabilir. Ama Philisophieren Lernen yani ikincisi, önemli olan
bu, felsefe yapmayı öğreniyorsun; felsefi olarak hangi
soruları soracağını, hangi sıralama
ile soracağını, sistematik ve sıkıcı
bir şekilde yazmıştır. Kant Otuzyıl savaşından ( yani Tanrı öldükten
sonra) yaşadı, ve insanların içinde
bulundukları durumu görüp, insanlara
Tanrının boşlunu hafifletecek, bir felsefi yol tarif etti. Belki Tanrı öldüğü için, felsefesini ahlak ile başlattır Kant. Felsefenin ilk sorusu ve cebabıdır Ahlak. Eğer Ahlak varsa insanın yaptığının bir
anlamı olur, elbette felsefede
Ahlak ile başlar. Kategorik imperatif Kant'ın çıkış noktasıdır. Bizim Yunus Emrenin -
Kendine ne sanırsan ayruğada onu san-
sözünün almanca, ifade edilmiş halidir. Peki Kant'tan önce Yunus bunu
söylemişken, Hz. İsa söylemişken, neden
Kant söyleyince bu kadar önemli oluyor.
Çünki diğerleri söylerken Tanrı yaşıyordu,
Tanrı Ahlakın kaynağı idi, ve
insanlar Tanrıya inandıklarından,
Ahlak yaptıkları her işte zaten hep
vardı. Yani cadılık yüzünden
yanarak ölmesi gereken bir cadı, Katolik inancındaki ruh ve
bedenin korunması innacına göre, asla diri diri yakılmazdı, ateş yanmadan bir cellad gelir
ve mahkumu arkadadan boğarak öldürür, yana cesedi yanar, işte böyle bir şeydir Ahlak.
Tanrı öldükten sonra, insanın elinden ahlakida
alında, ahlaki alınan insanda
şeytanlaşmaya başladı, işte böyle bir atmosferde, moderleşme, koloniyalizm,
kölelik, dünya savaşları ve toplama
kamplarına kadar gitti. Elbette Katolik
kilisesinde de ahlaksız papalar rahipler vardı , elbette onlarda zulüm yaptılar, ama Tanrı ve Ahlak yaşadığı
için, onların yaptıkları hiçbir zaman meşru olmadı, sadece onlar
günahkar oldukları için bunları yaptılar, yoksa doğru olduğu için değil.
Kant ahlakı
elinden alınan insalığa küçük bir
yardımda bulunmak istedi, ama insanlık sanki onun korkusunu haklı çıkarırcasına, ahlaktan hep
uzaklaştı. Uzaklaştıkçada insanlığın dibine vurdu. Kant için felsefesede üç
önemli soru vardır: Ne bilebilirim? Ne yapabilirim? Ne umut edebilirim? , bu üç sorunun cevabı dördüncü soruyu verir; İnsan Nedir? İşte Kant fesefesinde bunu açıklamaya çalışır.
Antropolojik bir analiz yapar Kant,
bununla da kalmayıp birde sonsuz
barışın nasıl olacağını düşünür. Aynı
isim altında 1795 yazdığı makale
bugünkü Birleşmiş Milletler
dediğimiz sistemin felsefi olarak,
anlatılmasıdır. Bugünki Birleşmiş Milletler yanlış veya eksik çalışıyor olabilir, ama Kant'ın hayalindeki sistem kesinlikle bu değildi.
Birde bazı
müslümanlarda sevdikleri insanları müslümanlaştırıp rahatlamak gibi bir
pisikoloji var. Kant arapça kelimeyi
şahadet getirmeyebilir, ama
kimin iman sahibi olduğunu ancak
Allah bilir bize düşen, hayırlarda yarışmaktır. Çok sevdiğim
bir filosoftur, belki en sempatiğidir demiyeceğim ama, en
vicdanlılarından olduğu kesin. Pek bilinmez ama üç boyutlu bir geometriyi düşünen ilk filisoftur, Kant sayesinde
Öklit'in iki boyutlu mekan anlayışından
üç boyutlu mekan anlayışına geçtik. Bunların yanında ben Anlalitik ve Sentetik
önermelerden bahsedemedim, Transzendenz ve
Tranzandantal olandan da. Bugün eğer
elektiriği bulmuş isek ve bunu
kilimetrelerce uzaklara yayabiliyorsak, Kant'ın üç boyutlu geometri anlayışına borçluyuz. Elektrik sayesinde de hiç bir
imam minareye çıkmadan çok uzaklara
ezanın mesajını ulaştırabiliyor. Allah bizide salih amel işleyenlerden eylesin.