Sonntag, 1. Dezember 2013

Barok Kokan Şehirlerde Tesbih Sallamak



Barok Kokan Şehirlerde  Tesbih Sallamak

Aslında sanatsal çağların hep  problematik bir sorunu olmuştur. Sanat tarihi açısından bakıldığında  Avrupa'nın hiç bir yerinde  topluca ortaya çıkan bir Barok tarz yoktur. Ayrıca  Barok tarzı mimaride  birden ortadan kaybolmuyor. Sanatsal  çağlar,  öyle  keskin bir bıçak gibi ayrılmazlar. Ben Gombrich'ın sanat eseri  yoktur sanarcı vardır  tezine  katılıyorum. Çünki Barok çağın son  zamanlarında bile  yapılan Gotik eserler  var, elbette  sanatsal çağ dediğimiz şey bir  moda akımına  benziyor,  neden ve  nasıl  ortaya çıktığını  bilmek, sadece  sanat  tarihi  acısından bilinmesi çok  zor bir iştir. Onun için birçok sanat tarihçisi, felsefe ve siyaset  bilmediğinden çok sıkıcı bir analiz yaparlar, sanki sanat  tarihi  uzayda bilmediğin bir  gezegende  olmuş ve senin bundan haberin yok. Sanat  insanların yani  sanatçının  ortaya çıkardığı  bir eserdir, en basit tabiri ile, ve  bundan da  önemlisi sanatçı  hiçbir zaman sanat  tarihçileri  baksın  incelesin diye eser yapmamıştır. Her sanat eserinin  kendi konteksinde oluşan birçok faktör vardır; ilk önce  o  sanat eserinin oluşması için maddi  bir kaynak olacak, sonra  o  sanat eserinin eksikliği  hissedilecek, sonra  sanatçı bulunacak, ve bu ortamda  sanat eseri ortaya çıkacak, farkında iseniz  sanat tarihçisinin sanat eserinin ortaya çıkmasında hiç bir rolü yok.

Her sanat eseri  kendi zamanın ruhunu yansıtır. Her  zaman kendi  gökyüzüne  bakar  ve  o baktığı gökyüzünden kendini  tarif eder. Barok çağıda bu şekilde anlaşılabilir. Barok dediğimiz sanatta süslemenin, şatafatın ve altının öne çıktığı bir zaman. Nasıl  oluyorda  Gotik olan çağın hemen ardından böyle bir  ekol kendini kabul ettiriyor? Gotik olan Katedrallere  bakarsanız , taştan yapılmış  ğörkemli ama sade eserleri görürsünüz. Avrupa'da haçlı seferleri yeni bitmiş  ve İtalya'nın  zengin şehir devletlerinde, imparatorlukların  katı baskısından uzakta Rönesanz diye  bir akım  zaten başlamış. İşte böyle bir  ortamda  Jan Hus'un yakılmasında  yüz yıl sonra Martin Luther Alman derebeylereinin de desteği ile, Kutsal Roma Germen İmparatorluğu'na  karşı koyar. Türkler ile savaş halında  olan  İmparator batısında yeni bir cephe açmamak için derebeyleri ile bir antlaşma yapar. Cuius regio, eius religio,yani kimin  toprağı ise  onun dini, ilkesini kabul eder. Bundan sonra  nerde hangi  dine tabi olunacağını derebeyleri karar verecek ve  Kutsal Roma Germen imparatorluğu devam edecek. Bu tavizden sonra  yapılan hatanın geriye döndürülmesi için Toranto konzilinde  tekrar  katolikleştirmek için kararlar alınır. Torento  Kozilinin  sonunda  Barok tarz  ve Cizvitler ortaya çıkar. Barok ekolü protestan itirazına karşı  bir cevap olarak  ortaya çıktı. Cizvitler ise protestanlığı tekrar  katolikleştirmek için.

1618  yılında bugünkü Avusturya'nin %70'i protestan, Bohemia'nın ise  % 90'i. Sadece Kayser, asiller ve  ruhbanların  katolik  olduğu bir  ortamda, protestanlara karşı bir savaş  başladı. Savaşı Prag'da  Kayser'in  elçilerinin penceren atılması  tetikledi, ve  o zamana kadar  sabırla oluşmuş olan gergin ortam  30  yıl sürecek bir savaşa  dönüştü. Çürümüşlük ve zamanı geçmislik  ile suçlanan  Katolik kilisesi, artık Gotik  mimariyi  bırakıp, daha şatafatlı ve süslü olan Barok tarzına geçti. Bu  şekilde artık,  kendisinin  o suçlanan eski ve  çürümüş  olan olmadığını haykırmak istiyordu. Tabi  Barok çağı aynı zamanda  modernitenin  ortaya çıktığı  bir zaman. İlk  askeri  akademiler, katma değer vergisi, sürekli hazır bir ordu bunların  önemli olanlarındadır.

Savaş  boyunca  ve sonrasında Barok tarz  sürekli kendini  geliştirdi, hep daha süslü ve şatafatlı oldu. Yüksek  Barok dediğimiz Rokoko zamanında artık abartının son  noktasına gelindi. Viyana ise, hem savaşların  hemde  sanatın  önemli bir merkezi oldu. Kutsal Roma Germen imparatorluğunun  başkenti olması hasebiyle, buraya çok sayıda Barok mimarı eser yapıldı. Aslına  bakarsanız Viyana'daki  Gotik ve Romanik eserler çok azdır, bunun yanında  Viyana'da  tarihi  eser diye  göze çarpan kiliselerin çoğu Barok ve Kalasik eserlerdir. Bazı  yerlede  Barok ve  Klasik eserler arasındaki  farkı bulmak idmanlı bir göz  ister,  çünki bu  iki akım ard arda geldiğinden ve  Barok akımın Gotik'ten kopması  sırasında olduğunu gibi  keskin ve şiddetli bir muhalefet  olmadığından, geçişler  çok buğuludur. Nerdeyse  sakın bir geçiş yaşanır. Bunu en güzel Gotik mimarı ile Barok arasındaki farkı görünce  tahayyül edebilirsiniz.

Viyana'da Barok mimariye  en güzel  örneklerden birisi, Karls Kirche'dir,  Bu  kilise  doğuda Osmanlı ile yapılan mücadele esnasında  ortaya çıkıyor. Klisenin ön kısmında  bulunan minereyi andıran,  iki sütünu ile, çok  güzel bir  eserdir. Eğer erken Barok  tarzını görmek isterseniz Bäcker str. nın sonunda Cizvit Kilisesi aradaki  farkı  görmenize yardimci olur.

Barok çağı birde  müziği ile kendini  gösterir, Kutsal Roma German İmparatorluğu'nda  Mozart ve Vivaldi şahane eserler yazarken. Protestanlarda ise Händel  unutulmaz senfoniler besteler (  Bu isimleri merak ediyorsanız size tavsiyem youtube da müziklerini dinleyin aynı zamanda da  Barok  eserleri inceleyin, bu şekilde  hem gözünüz  hemde  kulağınız Barok çağına aşina  olacak). Ben Barok çağını  şahsen bir türlü sevemedim,  çünki modern  olan  herşeyin  kökeni  burda Barok çağında  Vestfalya antlaşmasında  Tanrının  ölüm bildirisi,  kilisenin  bütün  protestolarına  karşı imzalandı.  Bundan sonraki hikaye  malum Egemen devletler,  kolonileşme, ulus devlet, ve iki dünya savaşı. İşte  bundan dolayı Barok tarzı bir türlü  sevemedim. Birtek Vivaldi benim için farklıdır,  oda beni en zor anımda  yanlız  bırakmadığından. En sıkıntılı anlarımda  bir  kenara geçip elime  kağıt,  kalem alıp kulağımda Vivaldinin Dört mevsiminden Kış'ı  dinlerdim.

Babam  ise elinde tespihi ile, en sıkıntılı anlarını, düşüncelerini, duygularını işlerdi. Küçükken anlam veremediğin hareketleri olur babanın ama büyüyünce sende  yaparsın , neden yaptığını bilmeden, sanki bildiğin tanıdık bir rituali yapmanın rahatlığı  vardır, seni en zor anında yanlız bırakmayan bir vivaldi kadar tanıdık, ve sevecen bir hal. İşte  bu yüzden hep  tesbihim oldu, ve bende aynı babam gibi, düşüncelerimi, duygularımı o  tesbihle gösterdim.

Kulağımda Vivaldi, elimde tesbih ve ben Karls Kirche'nin  önündeyim.

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl 2020 Wien

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl  2020 Wien  1- Für alle Wiener Schulen 2 Wochenstunden Angebot: Empathie,  soziale Verantwortung ...