Dienstag, 30. Juli 2013

Neden Türk-Kökenli Politikacılar , Türklerin sorunlarını görmek yerine, Türkleri bir sorun olarak görürler?

Neden Türk-Kökenli Politikacılar , Türklerin sorunlarını  görmek  yerine, Türkleri  bir sorun  olarak görürler?

Bölye  uzun bir başlık yazdığım için özür dilerim, ama  ne yazıkki konuyu başka türlü açamazdım. Şimdi soruyu  gayet açık  bir şekilde sorarsak, alacağımız cevapta aynı  açıklıkta  olacak. Şimdiye  kadar  hangi Türk politkacının seçilebilir bir sıradan, hangi partiden aday olması  gerektiğini konuştuk. Birde  baktık ki seçilen adaylar da türklerden pek memnun değiller. Şimdi şunu  itiraf etmek istiyorum; tanıdığım Türk siyasetçilerin içinde bir tek Alev Korun  islama  ve  türklere  sorun  gözüyle bakmadı. Ne yazık ki kendi partisinden başka bir Türk  politikacı, Alev'in her kurtarmak istediği  mülteciye karşı 5000 tanesini birden postalamak istedi. Bir yere kadar  İslamofobi'yi hazmedebilen Yeşiller bu  Nazi  fantazisini çok  abartılı buldular. Bundan sonra Efgani Dönmez'in  pek bir şey  konuşacağını sanmıyorum, ama  bunu  önümüzdeki yıllarada  kendimiz  bizzat göreceğiz.
Karşımıza  çıkarılan Türk siyasetçilerin her biri bir birinden mümtaz şahsiyetler. İçlerinde  çok yeni olanda var eskiden  beri  tanıdıklarımızda. Ben hepsini  tek tek  analiz etmek istemiyorum ama gözüme çarpanları  birkaç nokta ile belirtmek istiyorum. Nurten Yılmaz'ın  kendisi ile tanışmam  4 sene önce Alev, Şirvan  ve kendisinin  konuştuğu bir Podiumdiskussion 'da oldu. O zaman ile günümüze kadar siyasi olarak pek değiştiklerini  sanmıyorum, ama  Nurten Ak parti hükümeti ile uyuşamayacağını  özellikle belirterek,  hem kendi  seçmenine  hemde  SPÖ kanadına mesaj  veriyor. Zaten anladığım kadarıyla Nurten kendisini  göçmen  bir politkacı  yerine  uzun süredir SPÖ de çalışan  bir politikacı gibi görüyor, zaten Endişeli-Modern kaygıları Avusturya'daki müslümanlara bakışını gösteriyor. Şirvan Ekici, onuda eskilerden  tanırız, yükselen kariyeri belediye meclisi üyeliğinden, sonra bitince  uzun bir zaman  kendisinden haber alamadık ama  anlaşılıyor ki seçim  hazırlıkları  yapmış. En son hatıladığım da  kendi  sayfasında Häupl için yazdığı  bir Stellungname  vardı, orda Häupli camilerdeki siyasal islama karşı uyarıyordu. Şimdi de farklı bir yerde olduğuna  inanmıyorum,  çünki kendisinin  çabası burdaki türkleri temsil etmekten ziyade  ÖVP içinde tercih edilebilir  bir Türk olmak. Avustrya'daki  türkler biraz köylü kalıyorlar Şirvanın yanında. Alev  Korun,  bütün Türk siyasetçileri içinde  en tutarlı  olanı. Şimdiye kadar hiç bir yerde ne  türkleri nede islamı bir  sorun  olarak gördü. Üzerine  "Dont Panic I m Islamic"  tişörtü  giyen  tek Türk siyasetçidir. Kendisinin dini hassatiyeti beni ilgilendirmez,  inancıda beni ilgilendirmez,  herkezin  inancı  ve dini kendine ama aleni olarak kimse  başka bir inancı  yada kültürü topyekün suçlu yada eksik  gösteremez buna  ırkçılık denir, her ne şekilde olursa olsun. Ayrıca Alev'in Gezi eylemine  katılmasını,  benimde Viyanda ki  yürüyüşe katılmam kadar demokratik bir hak olarak  görüyorum,  ama kimse kimseyi bir yere yollamasın sonunda. Ayrıca Alev  benim bildiğim  Mülteciler ile  ilgilelen  tek Türk siyasetçi, bugün Rossauer Kaserne'nin önünde  sınır dışı edilen  pakistanlı müslüman mülteciler için  gösteriye katılan bir  insan.  Ne yazık ki Avusturya daki  diger Müslüman ve Türk siyasetçilerinde de bekleyeceğimiz  bir davranış  iken , bunu dini inancını  hiç öne çıkarmayan başka bir  Türk siyasetçi yapıyor.  Ben nerden  mi bilyiorum, o mültecileri?  Onlar bütün  kış, Votiv kilisesini işgal eden, dışarda soğukta yatan  mülteciler,   hiç bir suçları , günahları  yok, tek suçları  Avusturya da  buluyor olmak, onlarda bizim gibi  sıcak evlerde, karınları  doyasıya kadar yemek istiyorlar, korkmadan endişe etmeden, bir aile  kurmak istiyorlar,  işin  ironik  tarafıda  hepsi müslüman olan bu mültecilere Katolik kilisesi yardım ediyor,  ve şimdi de İçişleri Bakanlığı sınır dışı etmeye kalkıyor. Bu anlattıklarım,  Avustrya ya  gelen bazı Türklerin kaderlerine ne kadar benziyor değil mi? İşte burda  müslümanlara düşen,  bu  mültecilere yardım etmek, maddi  ve manevi olarak. Kuran da Allah Duha Süresi 6. ayetinde : "O, seni yetim bulup barındırmadı mı? diyor. Bizim de  o mültecilere ,o  gözle bakmamız lazım.
Bunun yanında Alev Korun'un  partisinde  bir sorun var. Yok sorun  partisinin Eşcinsel evliliğe  olumlu bakması  değil. Avusturya da yaşan  türkler  yaşadıkları  topluma çoktandır uyum sağladılar ama  Avusturya'lılar buna  uyum sağlayamadı. Avusturya'da  hiç bir türkün  kimsenin evlilik  bicimene  kaşı olduğunu  duymadım, hatta  ironik bir şekilde Avustruya'da devlet  türklerin  kiminle evleneceklerine karşıtığını biliyorum. Türkiye'den  teyzenin kızını sevdiysen vay haline. Esrarın serbest bırakılması mı ?  Yok ada değil, türklerin esrarla bir sorunları  yok. Sorun  Yeşillerin İslamofob  olmaları. Kendileri  Hümanist,  Liberal Çevreci  ama aynı zaman da İslamofoblar. Ne yazıkki , bu sorun sadece  Yeşillerin değil, sadece Avusturya'nin değil  bütün Avrupanın ( İngiltere hariç) sorunu. Yeşiller aslında  Efgani Dönmez sürekli çıkıp, dini oteriter bilgisi ile,  olur  olmaza yorum yapmasa  göze batmayacak. Sonuçta Yeşiller üzerlerinde  "Lass mich nicht mit diesen NAZİ allein Mustafa" yazan tişörtler taşıdılar senelerce.  Yani  temelde  onlar Mustafa'dan  rahatsız değiller, sorun Avusturya'daki Eğitim, Medya ve Siyaset üçlüsü ile, yürütülen sistematik ırkçılıktır.

Mustafa İçsel arkdaşın siyasi projesini hala anlayamadım,  inşallah  bir gün bende anlarım ve  üzerine birşey yazarım. Bu listede yeni olan iki kişi var Resul Ekrem Gönültaş ve Hasan Vural. Bu iki  arkadaş gerçekten göçmen  kökenli  adaylar , yani  kendileri buraya ya işçi olarak  gelmişler yada aileleri. İkisininde  dayandığı  gerçek bir  Türk kitlesi var. Resul Ekrem Gönültaş Avusturya'da  birçok cami  ve derneğin desteğini almış biri, arkasında  bir kitle var. Hasan Vural da yeni  bir yüz daha denenmemiş, eskimemiş. Hasan Vural da Viyana'da yaşayan en büyük  Türk azınlık Yozgat'lı olmasi ve  arkasında  iyi bir ekip bulunması hasebi ile,  şansı olan biri. İşin en büyük  talihsizliği ise bu iki  yeni arkadaşın partilerinin, Avusturya'daki  en berbat yabancılar kanununu  2009  yılında çıkarmış olması. Çıkardıkları kanunu  Anayasa Mahkemesi  ve Avrupa Yüksek Mahkemesi o kadar çok iptal ettiki, şimdi elimizde kimsenin tam  olarak bilemediği  bir kanunlar yığını kaldı. Devlet dairelerinde memurun inisiyatifine kaldı her göçmen. Ben Avusturya vatandaşıyım çoktandır Vize almak diye bir çilem yok, ama en son  hatırladığım Vize almak için 6 aylık bebeğin, kredi borcu olup olmadığı için  bir belge alması  gerekiyordu. Olur mu  böyle  kepazelik?  Ben en son gittiğimde  gördüğüm manzara, Avusturya'da yaşayan bir kesimi sırf başka bir kesime  istihdam sağlasın diye,  kanun çıkarmışlar. Bence  bundan sonra  Türk siyasetçilerden seküler din  eleştrileri  yerine, Vize almak için kredi kurumundan temiz kağıdı almak zorunda kalan  bebekler için söz alsınlar. Sonuçta  Avusturya'da yaşayan türklerin sorunu camilerinin yerin altında olması  değil, yada deve çobanlarının imam ve  öğretmen olmasida değil. Altı kişilik  bir ailenin  vizelerinin alınması  sorunu. Birde  çocuk küçük ise, izin zamanı  gemiş ise, zaten  hayatın  zorlukları seni  yormuşken, birde  sana Vize diye  bir  zorluk çıkarıyorlar. işte asıl bununla  uğraşsa Efgani Dönmez  bir arpa boyu yol alacağız.

Ben oyumu  tercihli olarak  Alev Koruna  verirdim, parti olarak da  istediğim partiye. Avusturyadaki  seçim sistemi buna  uygun , aynı  anda hem partiyi  seçebilyorsun, hemde  tercihli oyla ( yani  vekilin adını  yazarak ) kişiyi seçebiliyorsun. Resul Ekrem Gönültaş da  iyi  bir tercih,  bunun yanında , en sonunda bizden biri  meclise girecek,  hemde alnının teriyle. Kendisi Avustruya  milletvekilliğinden aday, yani  Avusturya  genelinde alacağı tercihli oyla seçilebiliyor, ve  şansıda gayet açık. Tabi  birileri  partiden  listeye girerse o kadar uğraşmasına gerek yok, ama onada seçmen  olarak gidip hesap sorman zor, sonuçta onu sen seçmedin, sana  parti seç diye  takdim etti. Hasan Vural siyasette  çok yeni bir yüz. Oda  göçmen toplumundan geliyor, yani  burdaki  sorunları  yaşamış birisi. Sırf türkleri  sorun  olarak görmediği için seçilmesi  gerekir.  Bence  bu  seçimin esas motifi,  bizden  utanan vekiller mi ? yoksa  utanmayan vekiller mi ? Olmalı.

Montag, 29. Juli 2013

Günün anlam ve önemini anlatan bir Karikatür ( Hic olmazsa kimse kıc yalamiyor)

Kadir İnanır Birol Kılıç ile karşılaşır ;




Endişeli Gazeteciye Mektup ( Birol Kılıç bu mektubu okumalısın)


Endişeli Gazeteciye  Mektup ( Birol Kılıç  bu mektubu okumalısın)
"Sakin aptal ile tartışmaya  girme , çünki seni  aptallığı ile her zaman yenecektir." Bir Alman atasözü 

Hakan Levent Toktaş, Nazmi Kocaer ( kısa bir süre Halkın Ulusu), Yıldırım Cantek, ve bugün de son olarak Barış Sönmez.  Daha ben Birol Kılıc'a yazdığım mektubun cevabını  alamadım ama  bu arada bu kişilere Birol  Kılıc'a  verilmesi için mektup  yazdım. Acıkcası yoruldum ben  işten,  bugün Yıldırım Cantek'ten aldığım cevap seviyenin çok düştüğünü  gösteriyor. Bana nokta noktalı küfürler yazmaya başladığın an  bence muhabbeti kesmek  gerekir. Çünki yazdıklarından anladığım kadarıyla  beni  çekmek isteidiğin yer foseptik  çukuru, ve ben orda seninle  yarışamam. Benim  tek  bir  kurtuluşum  var  oda seninle edep çizgisinde  konuşmak. Şimdiye kadar asla sana iftira, karalama, ve hakaret etmedim. Yazdıklarım senin gazetelere verdiğin  röportajlar ve kendi  gazetende yazdıkların, senin söylemediğin hiçbir şeyi  sana  ithaf etmedim. Seni  en çok  kızdıran bu oldu  zannedersem. Kimyan bozulmuş komplo teorilerinden girdin,  bilmem  ne  çocuğu olduğumdan çıktın. Hiç birşey bulamasan  benim mantık hatalarım olduğunu ve imla hataları  yaptığımı yazdın. Oysa ben seninle Heideggerin Hümanismusa yazdığı  mektup  tadında yazışmak istedim. Ne yazık ki  buna  hazır olmadığını  anladım. Her nekadar  50000  tirajlı bir gazeten  olsada facebook sayfanda seni  savunacak insanların sayısı  bir elin  parmaklarını  geçmiyor. Şimdi  yalan söylemeyim  bugün  seni savunan biri geldi Mehmet Zeki Metin şu  bizim dünya  insanı ama bu  beni  hiç şaşırtmadı, çünki Mehmet Zeki ile  camilerin  gericiliği hakkında  aynı  düşündüğünüzü biliyorum.
Bugünki  yazında Yıldırım Cantek adı  altında( bunu burdan belirteyim de hangi senin ne söylediğini karıştırma çünki ben karıştırmaya başladım bile) beni  bölücülük, kışkırtıcılık, ve sivas katıliamını yapanların benzin  birdonunu taşımak ile suçladın. Bakıyorum ezberin bitti  artık, yok mu yeni  bir şey  hani  bu  çağdan kalma, benim Yavuz Sultan Selimin  seferinden sorumlu olduğumu da söyle de  tarihsel yanım  ortaya çıksın. Endişeli  Gazeteci beni  çekmek istediğin yere asla gelmeyeceğim, eğer seni edep  sınırına çekemiyorsam  "Selam" deyip  gideceğim.  Gitmeden  önce ama seninle ilgili  bir kaç  noktayı belirmek istiyorum, nede  olsa sana yazdığım son mektup bu. Geçenlerde  senin twitter  sayfana  gittim, Birol Kılıc'ın  karıştırma.  Daha bakirsin bir tek twitt  bile atmamışsın,  belki  atmayı  bilmiyorsun olur,  bende  ilk zamanlar alışamamıştım, ama şimdi  bayağı  kullanıyorum, hatta benim  ufak Bloğa bile  twitterden okuyucu  geliyor. Seni  aslında  yarısı  araplardan yarısıda iranlılardan oluşan facebook  sayfanda yanlız  bırakıyor olmak bana acı veriyor ama  sen Mehmet  Zeki Metin ile  dünyayı  kurtarmaya devam et. Orda yanına Efgani Dönmezi de  al ve hep  beraber camileri eleştireceğinize kendiniz bir cami kurun.

Ruh halim hakkında ki  tespitin doğru, ama  eksik.  Ben  senin gazeteni  15 yıl okuduktan sonra  içindeki bütün  o paradokslar  bende bir sıkışma yarattı, ve Efgani Dönmez'in  tetiklemesi ile, derinlerde yatan ruh  halim  ortaya çıktı. Bana  sorarsan bundan şikayetçi değilim, sanunda  15 yılın  patlamasını  bir haftada yaşadım,  benim icin bayağı  eğlenceliydi, ama senin icin aynısı  olduğunu söyleyemem. Beni Verfassungsschutz'a şikayet etmek ile tehdit ediyorsun. Bakıyorum sende  şaşırdin değil mi? Haklısın Avusturya'da SPÖ, ÖVP, Yeşiller, FPÖ Verfassungsschutz  hepsi  senin gibi  düşünüyor, bunda bir  yanlış yok, ama biz sizin gibi  düşünmüyoruz sorun burda. Anlaman biraz  zor olabilir ama sana burda felsefi  bir  izahta bulunacağım. Şimdi  senin ve diğer bütün sekülerlerin kafasındaki  normal  dünya seküler kriterler ile belirlenmiş,  ve  gördükleri  dünya bu seküler kriterlere aykırı ise , bir panik ve  kaygıya  kapılıyorlar, bu aynı kaygıyı  biz en son  hem Gezi  olaylarında hemde suan Mısır olaylarında  gözlemliyoruz. Seküler olmamak bir  suç değil. Müslüman olmak bir suç değil.  Muhafazakar olmak  bir suç değil.  Kimse kimseye de  din  anlatmaya kalkmasın,  ben alevilerin  inancının  sünniler tarafından yazılmasına  karşıyım. Kimse  inancından ötürü yargılamaz ve  horlanamaz. Biraz senin ki  gibi  öğretici bir dil  ile yazdım ama  kusura bakma,  sen bizi 15 yıldır  eğitiyorsun  sende  bu son  bölüme  katlan lütfen. Aslında yazacak çok şey  var Endişeli gazeteci, ama  bunun  için  zamanımız  var daha. Bu  arada senin , sana karşı yazanları mahkemelerde  süründürdüğünü duydum. Beni  ne zaman mahkemeye vereceksin diye de bekliyorum. Neden mi? Çünki Hakim mektupları almanca  okurken  yüzündeki  tebessümü  görmek istiyorum, ha birde senin yüzündeki hayal kırıklığını. Bence sen bundan sonra ilk çıkacak sayını  bana ayır ve benim hakkımda  düşündüklerini  50000 kişilik gazetende insanlara aşikar et. Onlara sana  karşı  yapılan bu komplonun  gerçek yüzünü  göster ve gerçek islamın savunucusu, din ile siyaseti  birbirine  kariştıranların korkulu rüyası olarak,  gazetecilik başarılarına bir yenisi ekle.

Endişeli  gazeteci senin  kim  ve  ne olduğunu herkez biliyor merak etme. Bu  mektuplar  sayesinde tiribünler senin  diğer yüzlerinide gördüler. Senin hangi  frekansta düşündüğünü, ve  konuştuğunu gördüler,  belki seni  bu kadar beklemeyenler vardı ( ben  onların arasındayım) ama genel olarak hem seni  hemde senin Efgani Dönmez ile arandaki uyumu biliyoruz. Bak  bu sana son mektubum dedim ama  sen ve Efgani bundan sonra  yaptığınız, söylediğiniz  herhangi  bir şeyde  benden yine haber alacaksınız, orası kesin ben şimdilik  muhabbeti  kesiyorum, çünki yapmam gereken işler var.  Senin canın sıkılırsa Hakan ile Nazmi ile  Yıldırım ile Barış ve  daha bilmediğimiz diğerlerinle oynarsın, ama lütfen bizi rahat bırak ve  camilerimize  bir daha  o  gazeteni  getirme.

Sonntag, 28. Juli 2013

Yıldırım Canteke Mektup ( Birol Kılıç bu yazı sana sıkıcı gelebilir )

Yıldırım Canteke  Mektup ( Birol Kılıç bu yazı sana  sıkıcı gelebilir )

Hemen  konuya  giriyorum. Birol Kılıç için yazılan mektuba cevap yazan Hakan Levent  Toktaş, mektubu yazan Sinan Ertuğurul'un  gerçekte  Magister  olmadığını, Yetkin Bülbül'ün sadece yazının daha da  ciddiye alınması için (  bence  bir yazının ciddiye alınması için  akademik bir ünvanla yazılması  gerekmiyor) ünvan yolsuzluğu  yaparak, karalama  operasyonunana iyi bir kılıf  ayarladığını söylüyor. Bunun  üzerine Yeni Hareket gazetesinin  genel yayın yönetmeni  Yetkin Bülbül hakkındaki  bu iftiraya karşı, en doğal  hakkı olan gerçeği ifa etmek olduğunu  belirtiyor. Bende böyle bir şeye  gerek  olmağını benim hakkımdaki  internetten çıkan  her  iftiraya karşı kendimi  savunmak  gibi bir ihtiyacımın  bulunmadığını söyledim. Eğer  birisi benim  bir unvan hırsızı olduğumu düşünüyorsa,  beni  kanunun  önünde rezil etmesini gerek. Bana  eğer mahkemeden bir davet  gelirse,  bende  Viyana Üniversitesinin bana  verdiği Diplomayı  götürürüm, hatta  isterlerse almış  olduğum Urkunde'yi de getiririm.  Tören için  hazırlanmış, hala  1882 den  kalma  manuel bir Baskı ile  bir defalığına  basılan ( yani  elektronik  matbaa değil) bir Diplomam  daha var, ama onu iş  başvurularına  götürmüyor insan,  o evde torunlara  gösterilemek için verilir. Deri kılıfı ile rulo halindedir  eğer  normal  Diploma yetmez ise münasip  bir şekilde incelenebilir.

Yıldırım Canteke  , hemen  facebook sayfana gittim,   çünki  bu  kalem oynatan,  kalemşor  kim diye merak ettim. Birol Kılıc'ın  öğretici  üslubunu zaten biliyorum, Hakan Levent Toktaş'da  nerdeyse aynı  öğreticilik ile yazıyor, bir ara Nazmi Kocaer  geldi  sahaya , fena değildi,  yazısının içinde uzay, kimlik  gibi  sofistike kelimeler  kullandı, ama  ondan sonra  birşey duymadım. Sonra bugün sen bütün cesaretini topladın ve bu  fotoğrafının altına, okkalı  bir yazı yazdın. Anladığım kadarıyla senin bu  Diplomaya  rahmen, hala  benim  Magistalığım hakkında şüphelerin  var. Bunun yanında  yaşadığım  tevazu patlaması karşısında da çok  anlayışlısın.

Yazdığım yazıların da  tiribünler için  olduğunu hemen farkettin. Şimdiye  kadar  komplo  teorileri  duymaktan çok daha  gerçekçi  bir yaklaşım. Anladığım kadarıyla facebook hesabını yeni  acıtığın için daha bir arkadaşın yok,  bir tek resmin var ve  sen hala hayatında bir Link  postalamış değilsin. Haberin olsun  bizim  köyde  facebook ta hesabı olmayana kız vermiyorlar. Bu  defa Clombia  Üniversity  okumuşsun, çok tuttum  hangi bölüm yazmıyor ama esaslı bir okuldur. Ben  2008  yılında gittim,  hatta  facebook sayfamda  Albümde  Amerika  adı  altında  Felesefe  fakültesinin önünde  birde resmin var ( vallaha fake değil ) Ben yine  çaktırmadan kendimi  övüyorum, neyse  Yıldırım sen kusuruma  bakma. Bana tiribünlerin beni  sürekli tutmayacağını  bilge bir dost edesıyla hatırlatıyorsun. Evet  haklısın  yaşım yeterince  olgun,  tiribünlere yazmıyorum,  kendim için  yazıyorum,  tiribünlerde şimdilik  güzel  buluyorlar, Birol Kılıc'ın yazılarından daha az  öğretici olduğunu söylediler. Sonuçta benim  tiribünlerim Birol Kılıc'ın  tiribünleri değil,  orası kesin. Tiribünler bana  diyorlarki; sen bir yazı  yaz  ve Birol Kılıca söyle.  Bizim işimiz var  ev,  aile hem sen güzel yazıyorsun, sen ona bizim adımıza artık  onun  gazetesini bizim  camilerimizde görmek istemediğmizi  yaz. Senin  yazı  stilini  sevdim Yildirim lütfen bundan sonra seninle yazışalım  hem  benim  tiribünler biraz estetik yazı  görsünler.

Yazını sonunda benim  esenlik icinde barış  yolunu  seçmememi isterken,  içimdeki kini  sökmemi  tavsiye ediyorsun. Sana karşı  içimde bir kin beslemiyorum,  buna emin  ol.  Seninde  diğer canlılar gibi  bu  yeryüzünde  yaşamını istiyorum. Bana yazdığın  hiçbir şeye kızmadım, kızamadım, çünki yazdıklarını  görünce ne kadar  acınası  bir  halde olduğunu  gördüm. Bize yazdığın  15 yıl boyunca  seni okuduk sesimizi  çıkarmadık, biz  hem senin bizim hakkımızdaki  düşünceni hemde Efgani  Dönmez ile arandaki uyumu biliyorduk. Şimdi senden isteğimiz  gazeteni  artık  camilerimize getirme lütfen.

Freitag, 26. Juli 2013

Hakan Levent Toktaşa Mektup ( Birol Kılıç'ta isterse okuyabilir )

Hakan Levent Toktaşa Mektup  ( Birol Kılıç'ta  isterse  okuyabilir )

En son yazdığım  mektuptaki feryadımı duyan Hakan Levent  Toktaş,  kendisini Yeni Vatan  gaztesinin  facebook safasında  gösterdi. Aslına  bakarsanız  yazdıkları ve tavrı hiç  dostane değildi. Bende  çaresiz  olarak ona  bu mektubu yazmaya karar verdim. Daha yeni başlamış olan  ilişkimiz, bir yere gelmeden bitmiş oldu. İtiraf eddiyorum, ben hala  olayı anlamış değilim. Hakan Levent  Toktaş , bana, Yeni Hakerek gazetesine ve Yetkin  Bülbül'e , ağır hakaret,  suçlama, ve ithamlarda bulunuyor. Ben burda  kendi mektubumun  seviyesini düşürmek istemiyorum, eğer merak eden  arkdaşlar var ise  Yeni Vatan gazetesinin facebook sayfasından  okuyabilir. Beni en çok  meraklandıran,  ben Birol Kılıc'a  mektup yazıyorum, ama  cevabını Hakan Levent Toktaş'tan  alıyorum.  Aslında Hakan Levent Toktaş'ın  yazdıklarına  cevap demek zor, daha çok suçlama, aşağılama, hedef gösterme, karalama,  ve bağırmalarla dolu. İnanın  ben bile  mecburen  okumak zorunda  kaldım, yok türkçesinin bozukluğundan değil içeriğinin  çok  öğretici, bilgilendirici bir üslupla yazıldığından. Hakan Levent Toktaş'ın yazı üslubu Birol Kılıc'inkine çok  benziyor. Şimdi bende  bu mektubu yazarken biraz  şaşırdım, çünki ilk mektubumu  Birol Kılıc'a yazmıştım ama cevap Hakan Levent Toktaş'tan geldi, sonra  Hakan'a  bir mektup  yazdım , yine Hakan cevap yazdı  internetten. Bende  bu mektubu Birol Kılıca yazmak  isterdim ama yine Hakan Levent Toktaş için yazacağım. Birol Kılıc'a  başka bir bahara inşallah. Şimdi Hakan Levent Toktaş  lütfen bu yazdıklarımı  Birol Kılıc'a  iletirmisin? Madem  onu  savunacak kadar seviyorsun, o zaman  bu   mektubu  götürecek kadarda sadakatini göster lütfen.  Ben burdan sonra  isim yerine  ikinci tekil şahıs zamirini kullanacağım,  isteyen  istediğini  anlasın.

Yazdıklarına  bakınca  çok  öfkelendiğini görüyorum. Neden  bu öfke ? Yarana mı bastık yoksa ?  Sen şimdiye kadar  kendi gazetende  gerçek islamı, gerçek  aleviliği, yazıp  bizi bilgilendiriken iyiydi  değil mi?  İlk önce , eleştiriye  kapalı olan insanlar asla  gelişemezler, bunu  aklında  çıkarma. Anladığım kadarıyla sende  eleştiriyi sevmiyorsun, sana  karşı  söylenen hiçbir krıtiğe  karşı tahammülün yok.  Bence  ilk  önce  burdan  başla, hani  bize anlattığın gerçek  islam varya, aynı onun gibi  davran lütfen bize, başka birşey istemiyoruz senden.  Yazdıklarını  usulen  okumak zorunda kaldım, yine aynı öğretici,  bilgilendirici stilin yok mu,  ama  bu  defa yazdıklarında  karmaşık bir komplo teorisi  kurmuşsun. Bak şimdi  gözüme girmeye başladın.  Nerden  başlayacağımı bilmiyorum sen bile  o kadar karıştırmışsın ki, neyse  önemli değil  komplo  teorilerinin  güzel  tarafı  başı sonu  yoktur nerden girsen anlamlı olur. Sonuçta  komplo  teorisinin amacı  varolan  bir bilgiyi  doğrulamaktır,  onun için  nerden başladığı  hagi  sıralamayı  takip  ettiği ehemmiyet  göstermez. Yok efendim, hükümet desteklimi  değilim, yok mafya  babalığına mı soyunmuyorum ( Alleddin Çakıcı  olmak hiç hayalim  olmadı) sonra duramıyorum,  o malum  bilinen şer  odaklarının  maşası oluyorum birden. Yetkin abiye  söylediğin  aşağılayıcı  sözleri  burda  zikretmek istemiyorum. Benim arkdamda kimler yokki,  mafya, devlet, şer  odakları,  ve  tek amacım, seni  karalamak. Bu  yazdıklarından  iki sonuç çıkarıyorum  bir sen hala  olayın şokunu  atlatamadın iki en iyi   savunma saldırıdır deyip  koyuruverdin. Neyse  ilk  zaman ki  üslubun aynı  farkettin mi?  Hala beni suçluyorsun,  bu noktada  tutarlı bir ilerleyişin var, yani  durumun  o kadar da  kötü değil.

Senin facebook taki  sayfana  baktım,  5000 beğenenin var,  sonra biraz  gezindim,  bana senin  gazeteni  kağıttan  okumak yetmiyor, seni çılgınlar gibi sanal alemde de  takip  ediyorum. Linklerini beğenenlere baktım bir ara,  birde neyi  farkedeyim, adamların çoğu  arapça yazıyor  isimlerini , diğerleride  iranlı, elbette  içinde Avusturya'da Viyana'dan olan da var, sen sonuçta 50000 tirajlı  Avusturya'nin en eski  gazetesisin. Bunu  görünce sana olan hayranlığım  daha da  arttı  biliyormusun. Senin gazeteyi  sadece biz çılgınlar gibi okumuyoruz, araplar ve iranlılarda okuyorlar, hemde  okumakla kalmayıp beğeniyorlar. Hele senin haberin  beğenen kısmında  yarısının isimlerinin  arapça yazılı olduğunu  görünce acaba  gerici bir sayfadamıyım diye  şüpheye kapıldım. Daha  sonra senin  gazetenin  logosunu  ve   o hala değiştirmediğin  resmini  görünce rahatladım. Bence sen  zamanın çok gerisinde  kaldın. Bak  gerçekten bu  yapıcı  bir eleştiri,  ancak dost yapar bunu, iyi dinle beni. Senin yaşin yeterli  28. Şubatı hatırlamaya, BÇG ve Çatı  derneği falan.  İşte  o günden bu güne çok şey değişti. Neler mi  değişti?  Biz artık  gücümüzün farkına vardık.  Kendimizin sessiz  çoğunluk olduğunu  anladık,  hele o pazar günkü  yürüyüş varya, işte  asıl dönüm noktası  o oldu, hani senin  çok  üzüldüğün yürüyüş. Zannedersem sende  o gün aslında anladın  hiç  birşeyin eskisi  gibi  olamayacağını, ama  sende haklısın. Evet  artık hiç birşey eskisi gibi  olmayacak,  bence  bir  göçmen  gazetesi için  15 sene  yayın hayatı  yeterli. Gördüğüm kadarıyla sende  gelişen medya imkanlarına bir türlü  ayak uyduramadın. Elinde basılı bir gazeten var, reklamlar sabit geliyor, sıkıntı  yok. Ama  zaman değişti, artık  "Y"  jenerasyonu,  facebook,  twitter ve  blog kullanıyor. Sende  bunların hiç biri yok, farkındamısın? Öyle  zannetiğin gibi  gazeten Türk  toplumu  arasında  eskisi  gibi etkili değil. Aslında bunun sende farkındasın, ama  başkalarının da  farkında olmasından korkuyorsun. Korkma  medeni  bir insan toplumdaki diğer  bireyleri en az kendisi kadar akıllı  farzeder. Bizimde en az  senin kadar kafamız basar. Senden tek ricam  lütfen gazeteni o beğenmediğin, içinde  süpermarketler  olan, siyasal islamın  içine düşmüş, gerici  yobaz  camilerimize  getirme. Zannedersem çok şey  istemiyorum.

Bence sen  gazeteciliği  bırak,  ve Efganı Dönmez ile  birlikte bir cami kur, hani senin ve  Efganinin her fırsatta  bize  öğretmeye  çalıştığınız  gerçek islam varya,  işte  onu yaşayabileceğiniz bir cami olsun. Ölye  içinde  süpermarket, yemekhane,  türbe, ve deve çobanı olmasın. Şöyle  gayet  modern,  laik,  seküler, aydın hani Avusturya'lılarında bizi beğenecekleri bir islam olsun. Sana  söz  sizin caminin açılışına  hem kendim geleceğim hemde  toplu  bir ziyaret  ayarlayacağım. Bizden sana cemaat  olmaz onu  söyleyim. Biliyorsun bizim gideceğimiz camiler,  süpermarketli, deve çobanlı  ve  yeraltında  olmalı. Ne yapalım bizdeki de  öğrenilmiş çaresizlik işte.  Bak sen bile  bizi  15 yıldır eğitmeye çalışıyorsun, bir arpa boyu  yol alamadın. Biz yine  hala eskisi  gibi  geri, bidon kafalı, ve  göbeğini  kaşıyan  kaldık.  Boşver  bunları sen elinden geleni yaptın, sorun bizde , biz  bir türlü senin ve Efgani Dönmez'in  hayallerindeki islami yaşayamayacağız, bu  aslında  ontolojik bir sorun, seküler insanlarda olmaz, sen  ondan anlayamıyorsun. Bugün birde  senin  sayfanda  bana yorum yazan bir  arkadaşın daha geldi, Nazmi Kocaer bir saat  önce "Halkın Ulusu" adındaydı isminin başında bir TC eksikti, Ak partiye  küfür etmekten zaman  bulduğunda Osman Pamoukoğlu ve Yılmaz Özdil  takip ediyor, seni  destekleyen adamların  profillerine  bakılırsa  onlarda  o  yürüyüşe katılmamışlar. Yanlız biz camiden çıkıp  gittik  o  yürüyüşe , hemde  paraz  günü  mangal yapabilecekken. İtiraf edeyim  benim bile yürüyüşe  gitmeme  Efgani Dönmez sebeb  oldu,  hani  senin bize gazetende  sevimli göstermeye  çalıştığın  kıç yalamayan türk politikacı. Nazmi Kocaer bana  okkalı  bir yazı  yazmış,  çok   hoşuma  gitti.  Bence  bana bundan sonra Nazmi  Kocaer yazsın Hakan Levent Toktaş  çok  eğitici yazıyor. Eğer  tercih  hakkım varsa, Nazmi Kocaer yazsın, hiç  olmazsa  onun yazı  sitili okunabiliyor. Ha  bu arada Nazmi  beni uzayda  bilinmeyen bir cisim  olarak  tarif etmişsin ya  çok  komik olmuş.
Merak etme, eğer biraz daha sabredersen, gelecek mektupta  sana  kim  olduğumu  söylicem.

Mittwoch, 24. Juli 2013

Bu Mektup Birol Kılıca değil, Hakan Levent Toktaşa !






Bu Mektup Birol Kılıca değil, Hakan Levent Toktaşa !

Şimdi  bana diyeceksiniz ki Efgani Dönmez`den sonra Birol Kılıç'tan sonra kim bu Hakan Levent Toktaş ? Kesinlikle haklısınız, bende zaten mektubumun başında  durumu izah etmek istiyorum. Bildiğiniz  gibi yazdığım son  mektuptan sonra hayran  kitlem birden arttı ( burda sanki biryeri kalkmış yazar kokusu var ama benim söylemek istediğim başka birşey) Bazı  arkadaşlar sözlü olarak çoğu yazılı olarak yazdığım  mektup için teşekkür ettiler. Hepsinin  ortak yanı ise yazdığım mektubun duygularına tercümen  olduğu idi. Bende zaten  o mektubu çok duygusal bir andan yazmıştım, yaşadığım  rahatlığı  diğer insanlarla paylaşmak istedim,  ve bunu yapmakta haklı olduğumu gördüm. İşte Hakan Levent Toktaş bu yeni  hayranladımdan bir tanesi. Daha facebook ta arkadaş değiliz ama  bir birimize  uzunca mesajlar yazıyoruz. Hani  yeni  tanısan internet aşıkları olurya aynı onlar gibi. Şimdi bana ikinci  sorunuz geliyor peki bu  adamı  o kadar hayranın içinden  neden bize tanıtma ihtiyacı  duyuyorsun ? Bende  ona geleceğim işte. Hakan Levent Toktaş Bana  Birol Kılıcı  savunuyor. Peki insan sevdiği  bir insanı  savunamaz mı ? Sende camilerdeki  deve çobanlarını  savunuyorsun bunda ne var ?  Kesinlikle  haklısınız. Ama Hakan Levent  sadece Birol Kılıc'i savunmuyor, beni  suçluyor. İnsan birini  savunabilir bu  gayet  insanı  ve  medeni olandır. Ben Birol Kılıç'tanda  bunu beklerim bir gazeteci olarak haksızlığa uğrayan insanları  savunması  gerekir. Ama  bu  Hakan Levent Toktaş sadece  beni suçluyor. İnsan  bir başkasını  savunduğunda neden savunduğunu izah eder, ama bir insan suçlandığında ilk olarak  seni  suclar. Ben sonra merak  edip  bu Hakan Yüksel Toktaş'ın facebook  sayfasına girdim. Daha yakından tanıyayım diye  kimdir ? Nedir? neye benzer diye ? Bir baktım boydan bir adam resmi  ama  kafayı  kadraj kesmiş tanıyamıyorsun. Dedim  uçuk bir arkadaş herhalde  ben albümüne  bir bakayım. Albümde hiç birşey yok. Dedim arkadaşlarına bakayım, belki  tanıdık birileri vardır. Sonuçta Birol Kılıc'a yazdığım  mektubu okumuş ise  Viyanadan biri olmalı. Baktım  13 arkadaşı var, hepsi kadın ve  hicbirini tanımıyorum, ama içlerinden bir Fatma Yavuz  vardı, Allah sahibine bağışlasın. Burdan da birşey  çıkmayınca bende kaderime küstüm. Daha  yeni başlayan yazarlık hayatımda ilk hayranlarımdan bir tanesini kaybetmiştim. Bir yazar  olarak  üzücü  bir tecrübe itiraf  edeyim.

Daha  sonra bana dediler ki  Birol Kılıç tebdili kıyafet ile facebook aleminde  volta atarmış. İlk  tepkim hayır olamaz oldu. Birol Kılıç yolsuzlukların  belası, din ve siyaseti  bir  birine  karıştıranların korkulu rüyası,  korkak  sünepe biri  gibi farklı isimler altında hafiyelik mi  yapacak. Böyle birşey  asla  olamaz. Çünki  ben Birol Kılıcın  teolojik bilgisinin  sadece  bize  öğretmek için  yazdığını  düşünmüyorum. Birol Kılıç islam ahlakının varolan değerlerine  saygı  duyar. Biz Birol Kılıc'ı senelerdir çıkarmış olduğu  nerdeyse kendi ile özdeşleşmiş olan Yeni  Vatan  gazetesinin  manşetlerinden biliriz. Birol Kılıç  seküler,  modern, laik ve transparent bir islam  için sözlerini  söylemekten asla çekinmez. Atmış  olduğu manşetler  bunun en büyük  tanığıdır. Beni kimse Birol Kılıcın  internette  sahte isimler altında  dolaşıp oraya buraya yorum yazıp,  bazı kişilere mesaj attığına  inandıramaz. Eğer  öyle biri  varsa o Birol Kılıç değildir.

Şimdi biz  dönelim şu bizim en kısa  hayran ilişkimize. Benim hayatımda kısa ilişkiler  oldu ama bu  yaşadığım en kısası idi. Hakan Levent Toktaş,  eğer bu mektubumu  bir şekilde  okursan  lütfen bana  bir cevap yaz. Ben bir düşmanın  olacağına  bin dostun  olsun feselfesine inanan  biriyim. Eğer seni  üzecek birşey yaptıysam özür dilerim. Onbinlerce insanın kalbini kırmaktan bir an bile vicdanı  sızlamayan Efgani Dönmez'den, ve bu  adamı bize sevimli  göstermeye çalışan Birol KIlıç'tan sonra bende  çıkıp bir insanın kalbini kırmak istemem. Ramazan  ayındayız, nefsimi teskiye etmek için  oruç tutuyorum ( Bu  arada herkese  hayırlı ramazanlar ). Şimdi bu kadar kırılan kalbin ardından  bende başka bir kalp kırmayayım. Önemli  değil ben yazmayı  bile bırakabilirim yeter ki  bir  insanı incitmeyeyim. Bu arkdaşı  tanıyan bilen varsa  lütfen bu mektubu ona  ulaştırsın, yoksa üstünde  vebalim kalır. Bugünkü mektubu aslında Birol Kılıc'a yazmak isterdim ama  araya Hakan Levent Toktaş  girdi,  ona  artık başka bir  bahara yazarım. Ha  birde Hakan Levent Toktaş yazının çıktığı  gazetenin adı Yeni Hakaret  değil Yeni Hareket.

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl 2020 Wien

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl  2020 Wien  1- Für alle Wiener Schulen 2 Wochenstunden Angebot: Empathie,  soziale Verantwortung ...