Neden Türk-Kökenli Politikacılar , Türklerin sorunlarını görmek yerine, Türkleri bir sorun olarak görürler?
Bölye uzun bir başlık yazdığım için özür dilerim, ama ne yazıkki konuyu başka türlü açamazdım. Şimdi soruyu gayet açık bir şekilde sorarsak, alacağımız cevapta aynı açıklıkta olacak. Şimdiye kadar hangi Türk politkacının seçilebilir bir sıradan, hangi partiden aday olması gerektiğini konuştuk. Birde baktık ki seçilen adaylar da türklerden pek memnun değiller. Şimdi şunu itiraf etmek istiyorum; tanıdığım Türk siyasetçilerin içinde bir tek Alev Korun islama ve türklere sorun gözüyle bakmadı. Ne yazık ki kendi partisinden başka bir Türk politikacı, Alev'in her kurtarmak istediği mülteciye karşı 5000 tanesini birden postalamak istedi. Bir yere kadar İslamofobi'yi hazmedebilen Yeşiller bu Nazi fantazisini çok abartılı buldular. Bundan sonra Efgani Dönmez'in pek bir şey konuşacağını sanmıyorum, ama bunu önümüzdeki yıllarada kendimiz bizzat göreceğiz.
Karşımıza çıkarılan Türk siyasetçilerin her biri bir birinden mümtaz şahsiyetler. İçlerinde çok yeni olanda var eskiden beri tanıdıklarımızda. Ben hepsini tek tek analiz etmek istemiyorum ama gözüme çarpanları birkaç nokta ile belirtmek istiyorum. Nurten Yılmaz'ın kendisi ile tanışmam 4 sene önce Alev, Şirvan ve kendisinin konuştuğu bir Podiumdiskussion 'da oldu. O zaman ile günümüze kadar siyasi olarak pek değiştiklerini sanmıyorum, ama Nurten Ak parti hükümeti ile uyuşamayacağını özellikle belirterek, hem kendi seçmenine hemde SPÖ kanadına mesaj veriyor. Zaten anladığım kadarıyla Nurten kendisini göçmen bir politkacı yerine uzun süredir SPÖ de çalışan bir politikacı gibi görüyor, zaten Endişeli-Modern kaygıları Avusturya'daki müslümanlara bakışını gösteriyor. Şirvan Ekici, onuda eskilerden tanırız, yükselen kariyeri belediye meclisi üyeliğinden, sonra bitince uzun bir zaman kendisinden haber alamadık ama anlaşılıyor ki seçim hazırlıkları yapmış. En son hatıladığım da kendi sayfasında Häupl için yazdığı bir Stellungname vardı, orda Häupli camilerdeki siyasal islama karşı uyarıyordu. Şimdi de farklı bir yerde olduğuna inanmıyorum, çünki kendisinin çabası burdaki türkleri temsil etmekten ziyade ÖVP içinde tercih edilebilir bir Türk olmak. Avustrya'daki türkler biraz köylü kalıyorlar Şirvanın yanında. Alev Korun, bütün Türk siyasetçileri içinde en tutarlı olanı. Şimdiye kadar hiç bir yerde ne türkleri nede islamı bir sorun olarak gördü. Üzerine "Dont Panic I m Islamic" tişörtü giyen tek Türk siyasetçidir. Kendisinin dini hassatiyeti beni ilgilendirmez, inancıda beni ilgilendirmez, herkezin inancı ve dini kendine ama aleni olarak kimse başka bir inancı yada kültürü topyekün suçlu yada eksik gösteremez buna ırkçılık denir, her ne şekilde olursa olsun. Ayrıca Alev'in Gezi eylemine katılmasını, benimde Viyanda ki yürüyüşe katılmam kadar demokratik bir hak olarak görüyorum, ama kimse kimseyi bir yere yollamasın sonunda. Ayrıca Alev benim bildiğim Mülteciler ile ilgilelen tek Türk siyasetçi, bugün Rossauer Kaserne'nin önünde sınır dışı edilen pakistanlı müslüman mülteciler için gösteriye katılan bir insan. Ne yazık ki Avusturya daki diger Müslüman ve Türk siyasetçilerinde de bekleyeceğimiz bir davranış iken , bunu dini inancını hiç öne çıkarmayan başka bir Türk siyasetçi yapıyor. Ben nerden mi bilyiorum, o mültecileri? Onlar bütün kış, Votiv kilisesini işgal eden, dışarda soğukta yatan mülteciler, hiç bir suçları , günahları yok, tek suçları Avusturya da buluyor olmak, onlarda bizim gibi sıcak evlerde, karınları doyasıya kadar yemek istiyorlar, korkmadan endişe etmeden, bir aile kurmak istiyorlar, işin ironik tarafıda hepsi müslüman olan bu mültecilere Katolik kilisesi yardım ediyor, ve şimdi de İçişleri Bakanlığı sınır dışı etmeye kalkıyor. Bu anlattıklarım, Avustrya ya gelen bazı Türklerin kaderlerine ne kadar benziyor değil mi? İşte burda müslümanlara düşen, bu mültecilere yardım etmek, maddi ve manevi olarak. Kuran da Allah Duha Süresi 6. ayetinde : "O, seni yetim bulup barındırmadı mı? diyor. Bizim de o mültecilere ,o gözle bakmamız lazım.
Bunun yanında Alev Korun'un partisinde bir sorun var. Yok sorun partisinin Eşcinsel evliliğe olumlu bakması değil. Avusturya da yaşan türkler yaşadıkları topluma çoktandır uyum sağladılar ama Avusturya'lılar buna uyum sağlayamadı. Avusturya'da hiç bir türkün kimsenin evlilik bicimene kaşı olduğunu duymadım, hatta ironik bir şekilde Avustruya'da devlet türklerin kiminle evleneceklerine karşıtığını biliyorum. Türkiye'den teyzenin kızını sevdiysen vay haline. Esrarın serbest bırakılması mı ? Yok ada değil, türklerin esrarla bir sorunları yok. Sorun Yeşillerin İslamofob olmaları. Kendileri Hümanist, Liberal Çevreci ama aynı zaman da İslamofoblar. Ne yazıkki , bu sorun sadece Yeşillerin değil, sadece Avusturya'nin değil bütün Avrupanın ( İngiltere hariç) sorunu. Yeşiller aslında Efgani Dönmez sürekli çıkıp, dini oteriter bilgisi ile, olur olmaza yorum yapmasa göze batmayacak. Sonuçta Yeşiller üzerlerinde "Lass mich nicht mit diesen NAZİ allein Mustafa" yazan tişörtler taşıdılar senelerce. Yani temelde onlar Mustafa'dan rahatsız değiller, sorun Avusturya'daki Eğitim, Medya ve Siyaset üçlüsü ile, yürütülen sistematik ırkçılıktır.
Mustafa İçsel arkdaşın siyasi projesini hala anlayamadım, inşallah bir gün bende anlarım ve üzerine birşey yazarım. Bu listede yeni olan iki kişi var Resul Ekrem Gönültaş ve Hasan Vural. Bu iki arkadaş gerçekten göçmen kökenli adaylar , yani kendileri buraya ya işçi olarak gelmişler yada aileleri. İkisininde dayandığı gerçek bir Türk kitlesi var. Resul Ekrem Gönültaş Avusturya'da birçok cami ve derneğin desteğini almış biri, arkasında bir kitle var. Hasan Vural da yeni bir yüz daha denenmemiş, eskimemiş. Hasan Vural da Viyana'da yaşayan en büyük Türk azınlık Yozgat'lı olmasi ve arkasında iyi bir ekip bulunması hasebi ile, şansı olan biri. İşin en büyük talihsizliği ise bu iki yeni arkadaşın partilerinin, Avusturya'daki en berbat yabancılar kanununu 2009 yılında çıkarmış olması. Çıkardıkları kanunu Anayasa Mahkemesi ve Avrupa Yüksek Mahkemesi o kadar çok iptal ettiki, şimdi elimizde kimsenin tam olarak bilemediği bir kanunlar yığını kaldı. Devlet dairelerinde memurun inisiyatifine kaldı her göçmen. Ben Avusturya vatandaşıyım çoktandır Vize almak diye bir çilem yok, ama en son hatırladığım Vize almak için 6 aylık bebeğin, kredi borcu olup olmadığı için bir belge alması gerekiyordu. Olur mu böyle kepazelik? Ben en son gittiğimde gördüğüm manzara, Avusturya'da yaşayan bir kesimi sırf başka bir kesime istihdam sağlasın diye, kanun çıkarmışlar. Bence bundan sonra Türk siyasetçilerden seküler din eleştrileri yerine, Vize almak için kredi kurumundan temiz kağıdı almak zorunda kalan bebekler için söz alsınlar. Sonuçta Avusturya'da yaşayan türklerin sorunu camilerinin yerin altında olması değil, yada deve çobanlarının imam ve öğretmen olmasida değil. Altı kişilik bir ailenin vizelerinin alınması sorunu. Birde çocuk küçük ise, izin zamanı gemiş ise, zaten hayatın zorlukları seni yormuşken, birde sana Vize diye bir zorluk çıkarıyorlar. işte asıl bununla uğraşsa Efgani Dönmez bir arpa boyu yol alacağız.
Ben oyumu tercihli olarak Alev Koruna verirdim, parti olarak da istediğim partiye. Avusturyadaki seçim sistemi buna uygun , aynı anda hem partiyi seçebilyorsun, hemde tercihli oyla ( yani vekilin adını yazarak ) kişiyi seçebiliyorsun. Resul Ekrem Gönültaş da iyi bir tercih, bunun yanında , en sonunda bizden biri meclise girecek, hemde alnının teriyle. Kendisi Avustruya milletvekilliğinden aday, yani Avusturya genelinde alacağı tercihli oyla seçilebiliyor, ve şansıda gayet açık. Tabi birileri partiden listeye girerse o kadar uğraşmasına gerek yok, ama onada seçmen olarak gidip hesap sorman zor, sonuçta onu sen seçmedin, sana parti seç diye takdim etti. Hasan Vural siyasette çok yeni bir yüz. Oda göçmen toplumundan geliyor, yani burdaki sorunları yaşamış birisi. Sırf türkleri sorun olarak görmediği için seçilmesi gerekir. Bence bu seçimin esas motifi, bizden utanan vekiller mi ? yoksa utanmayan vekiller mi ? Olmalı.
Bu Blog benim yazılarım için hazırlandı, öyle büyük beklentileri olan arkadaşlar gelmeseler de olur. Kendi halimizce bizde düşünmek, anlamak ve yazmak istedik.
Dienstag, 30. Juli 2013
Montag, 29. Juli 2013
Endişeli Gazeteciye Mektup ( Birol Kılıç bu mektubu okumalısın)
Endişeli Gazeteciye
Mektup ( Birol Kılıç bu mektubu
okumalısın)
"Sakin aptal ile tartışmaya girme , çünki seni aptallığı ile her zaman yenecektir." Bir
Alman atasözü
Hakan Levent Toktaş, Nazmi Kocaer ( kısa bir süre
Halkın Ulusu), Yıldırım Cantek, ve bugün de son olarak Barış Sönmez. Daha ben Birol Kılıc'a yazdığım mektubun
cevabını alamadım ama bu arada bu kişilere Birol Kılıc'a
verilmesi için mektup yazdım. Acıkcası
yoruldum ben işten, bugün Yıldırım Cantek'ten aldığım cevap
seviyenin çok düştüğünü gösteriyor. Bana
nokta noktalı küfürler yazmaya başladığın an
bence muhabbeti kesmek gerekir.
Çünki yazdıklarından anladığım kadarıyla
beni çekmek isteidiğin yer
foseptik çukuru, ve ben orda
seninle yarışamam. Benim tek
bir kurtuluşum var
oda seninle edep çizgisinde
konuşmak. Şimdiye kadar asla sana iftira, karalama, ve hakaret etmedim.
Yazdıklarım senin gazetelere verdiğin
röportajlar ve kendi gazetende
yazdıkların, senin söylemediğin hiçbir şeyi
sana ithaf etmedim. Seni en çok
kızdıran bu oldu zannedersem.
Kimyan bozulmuş komplo teorilerinden girdin,
bilmem ne çocuğu olduğumdan çıktın. Hiç birşey
bulamasan benim mantık hatalarım
olduğunu ve imla hataları yaptığımı
yazdın. Oysa ben seninle Heideggerin Hümanismusa yazdığı mektup
tadında yazışmak istedim. Ne yazık ki
buna hazır olmadığını anladım. Her nekadar 50000
tirajlı bir gazeten olsada
facebook sayfanda seni savunacak
insanların sayısı bir elin parmaklarını
geçmiyor. Şimdi yalan
söylemeyim bugün seni savunan biri geldi Mehmet Zeki Metin
şu bizim dünya insanı ama bu
beni hiç şaşırtmadı, çünki Mehmet
Zeki ile camilerin gericiliği hakkında aynı
düşündüğünüzü biliyorum.
Bugünki
yazında Yıldırım Cantek adı
altında( bunu burdan belirteyim de hangi senin ne söylediğini karıştırma
çünki ben karıştırmaya başladım bile) beni
bölücülük, kışkırtıcılık, ve sivas katıliamını yapanların benzin birdonunu taşımak ile suçladın. Bakıyorum
ezberin bitti artık, yok mu yeni bir şey
hani bu çağdan kalma, benim Yavuz Sultan Selimin seferinden sorumlu olduğumu da söyle de tarihsel yanım ortaya çıksın. Endişeli Gazeteci beni
çekmek istediğin yere asla gelmeyeceğim, eğer seni edep sınırına çekemiyorsam "Selam" deyip gideceğim.
Gitmeden önce ama seninle
ilgili bir kaç noktayı belirmek istiyorum, nede olsa sana yazdığım son mektup bu. Geçenlerde senin twitter
sayfana gittim, Birol
Kılıc'ın karıştırma. Daha bakirsin bir tek twitt bile atmamışsın, belki
atmayı bilmiyorsun olur, bende
ilk zamanlar alışamamıştım, ama şimdi
bayağı kullanıyorum, hatta
benim ufak Bloğa bile twitterden okuyucu geliyor. Seni
aslında yarısı araplardan yarısıda iranlılardan oluşan facebook sayfanda yanlız bırakıyor olmak bana acı veriyor ama sen Mehmet
Zeki Metin ile dünyayı kurtarmaya devam et. Orda yanına Efgani
Dönmezi de al ve hep beraber camileri eleştireceğinize kendiniz
bir cami kurun.
Ruh halim hakkında ki tespitin doğru, ama eksik.
Ben senin gazeteni 15 yıl okuduktan sonra içindeki bütün o paradokslar
bende bir sıkışma yarattı, ve Efgani Dönmez'in tetiklemesi ile, derinlerde yatan ruh halim
ortaya çıktı. Bana sorarsan
bundan şikayetçi değilim, sanunda 15 yılın patlamasını
bir haftada yaşadım, benim icin
bayağı eğlenceliydi, ama senin icin
aynısı olduğunu söyleyemem. Beni
Verfassungsschutz'a şikayet etmek ile tehdit ediyorsun. Bakıyorum sende şaşırdin değil mi? Haklısın Avusturya'da
SPÖ, ÖVP, Yeşiller, FPÖ Verfassungsschutz
hepsi senin gibi düşünüyor, bunda bir yanlış yok, ama biz sizin gibi düşünmüyoruz sorun burda. Anlaman biraz zor olabilir ama sana burda felsefi bir
izahta bulunacağım. Şimdi senin ve
diğer bütün sekülerlerin kafasındaki normal dünya seküler kriterler ile belirlenmiş, ve
gördükleri dünya bu seküler
kriterlere aykırı ise , bir panik ve
kaygıya kapılıyorlar, bu aynı
kaygıyı biz en son hem Gezi
olaylarında hemde suan Mısır olaylarında
gözlemliyoruz. Seküler olmamak bir
suç değil. Müslüman olmak bir suç değil.
Muhafazakar olmak bir suç
değil. Kimse kimseye de din
anlatmaya kalkmasın, ben
alevilerin inancının sünniler tarafından yazılmasına karşıyım. Kimse inancından ötürü yargılamaz ve horlanamaz. Biraz senin ki gibi
öğretici bir dil ile yazdım
ama kusura bakma, sen bizi 15 yıldır eğitiyorsun
sende bu son bölüme
katlan lütfen. Aslında yazacak çok şey
var Endişeli gazeteci, ama
bunun için zamanımız
var daha. Bu arada senin , sana karşı yazanları mahkemelerde süründürdüğünü duydum. Beni ne zaman mahkemeye vereceksin diye de
bekliyorum. Neden mi? Çünki Hakim mektupları almanca okurken
yüzündeki tebessümü görmek istiyorum, ha birde senin yüzündeki
hayal kırıklığını. Bence sen bundan sonra ilk çıkacak sayını bana ayır ve benim hakkımda düşündüklerini 50000 kişilik gazetende insanlara aşikar et.
Onlara sana karşı yapılan bu komplonun gerçek yüzünü
göster ve gerçek islamın savunucusu, din ile siyaseti birbirine
kariştıranların korkulu rüyası olarak,
gazetecilik başarılarına bir yenisi ekle.
Endişeli gazeteci senin kim ve ne olduğunu herkez biliyor merak etme. Bu mektuplar sayesinde tiribünler senin diğer yüzlerinide gördüler. Senin hangi frekansta düşündüğünü, ve konuştuğunu gördüler, belki seni bu kadar beklemeyenler vardı ( ben onların arasındayım) ama genel olarak hem seni hemde senin Efgani Dönmez ile arandaki uyumu biliyoruz. Bak bu sana son mektubum dedim ama sen ve Efgani bundan sonra yaptığınız, söylediğiniz herhangi bir şeyde benden yine haber alacaksınız, orası kesin ben şimdilik muhabbeti kesiyorum, çünki yapmam gereken işler var. Senin canın sıkılırsa Hakan ile Nazmi ile Yıldırım ile Barış ve daha bilmediğimiz diğerlerinle oynarsın, ama lütfen bizi rahat bırak ve camilerimize bir daha o gazeteni getirme.
Sonntag, 28. Juli 2013
Yıldırım Canteke Mektup ( Birol Kılıç bu yazı sana sıkıcı gelebilir )
Yıldırım Canteke Mektup ( Birol Kılıç bu yazı sana sıkıcı gelebilir )
Hemen konuya giriyorum. Birol Kılıç için yazılan mektuba cevap yazan Hakan Levent Toktaş, mektubu yazan Sinan Ertuğurul'un gerçekte Magister olmadığını, Yetkin Bülbül'ün sadece yazının daha da ciddiye alınması için ( bence bir yazının ciddiye alınması için akademik bir ünvanla yazılması gerekmiyor) ünvan yolsuzluğu yaparak, karalama operasyonunana iyi bir kılıf ayarladığını söylüyor. Bunun üzerine Yeni Hareket gazetesinin genel yayın yönetmeni Yetkin Bülbül hakkındaki bu iftiraya karşı, en doğal hakkı olan gerçeği ifa etmek olduğunu belirtiyor. Bende böyle bir şeye gerek olmağını benim hakkımdaki internetten çıkan her iftiraya karşı kendimi savunmak gibi bir ihtiyacımın bulunmadığını söyledim. Eğer birisi benim bir unvan hırsızı olduğumu düşünüyorsa, beni kanunun önünde rezil etmesini gerek. Bana eğer mahkemeden bir davet gelirse, bende Viyana Üniversitesinin bana verdiği Diplomayı götürürüm, hatta isterlerse almış olduğum Urkunde'yi de getiririm. Tören için hazırlanmış, hala 1882 den kalma manuel bir Baskı ile bir defalığına basılan ( yani elektronik matbaa değil) bir Diplomam daha var, ama onu iş başvurularına götürmüyor insan, o evde torunlara gösterilemek için verilir. Deri kılıfı ile rulo halindedir eğer normal Diploma yetmez ise münasip bir şekilde incelenebilir.
Yıldırım Canteke , hemen facebook sayfana gittim, çünki bu kalem oynatan, kalemşor kim diye merak ettim. Birol Kılıc'ın öğretici üslubunu zaten biliyorum, Hakan Levent Toktaş'da nerdeyse aynı öğreticilik ile yazıyor, bir ara Nazmi Kocaer geldi sahaya , fena değildi, yazısının içinde uzay, kimlik gibi sofistike kelimeler kullandı, ama ondan sonra birşey duymadım. Sonra bugün sen bütün cesaretini topladın ve bu fotoğrafının altına, okkalı bir yazı yazdın. Anladığım kadarıyla senin bu Diplomaya rahmen, hala benim Magistalığım hakkında şüphelerin var. Bunun yanında yaşadığım tevazu patlaması karşısında da çok anlayışlısın.
Yazdığım yazıların da tiribünler için olduğunu hemen farkettin. Şimdiye kadar komplo teorileri duymaktan çok daha gerçekçi bir yaklaşım. Anladığım kadarıyla facebook hesabını yeni acıtığın için daha bir arkadaşın yok, bir tek resmin var ve sen hala hayatında bir Link postalamış değilsin. Haberin olsun bizim köyde facebook ta hesabı olmayana kız vermiyorlar. Bu defa Clombia Üniversity okumuşsun, çok tuttum hangi bölüm yazmıyor ama esaslı bir okuldur. Ben 2008 yılında gittim, hatta facebook sayfamda Albümde Amerika adı altında Felesefe fakültesinin önünde birde resmin var ( vallaha fake değil ) Ben yine çaktırmadan kendimi övüyorum, neyse Yıldırım sen kusuruma bakma. Bana tiribünlerin beni sürekli tutmayacağını bilge bir dost edesıyla hatırlatıyorsun. Evet haklısın yaşım yeterince olgun, tiribünlere yazmıyorum, kendim için yazıyorum, tiribünlerde şimdilik güzel buluyorlar, Birol Kılıc'ın yazılarından daha az öğretici olduğunu söylediler. Sonuçta benim tiribünlerim Birol Kılıc'ın tiribünleri değil, orası kesin. Tiribünler bana diyorlarki; sen bir yazı yaz ve Birol Kılıca söyle. Bizim işimiz var ev, aile hem sen güzel yazıyorsun, sen ona bizim adımıza artık onun gazetesini bizim camilerimizde görmek istemediğmizi yaz. Senin yazı stilini sevdim Yildirim lütfen bundan sonra seninle yazışalım hem benim tiribünler biraz estetik yazı görsünler.
Yazını sonunda benim esenlik icinde barış yolunu seçmememi isterken, içimdeki kini sökmemi tavsiye ediyorsun. Sana karşı içimde bir kin beslemiyorum, buna emin ol. Seninde diğer canlılar gibi bu yeryüzünde yaşamını istiyorum. Bana yazdığın hiçbir şeye kızmadım, kızamadım, çünki yazdıklarını görünce ne kadar acınası bir halde olduğunu gördüm. Bize yazdığın 15 yıl boyunca seni okuduk sesimizi çıkarmadık, biz hem senin bizim hakkımızdaki düşünceni hemde Efgani Dönmez ile arandaki uyumu biliyorduk. Şimdi senden isteğimiz gazeteni artık camilerimize getirme lütfen.
Hemen konuya giriyorum. Birol Kılıç için yazılan mektuba cevap yazan Hakan Levent Toktaş, mektubu yazan Sinan Ertuğurul'un gerçekte Magister olmadığını, Yetkin Bülbül'ün sadece yazının daha da ciddiye alınması için ( bence bir yazının ciddiye alınması için akademik bir ünvanla yazılması gerekmiyor) ünvan yolsuzluğu yaparak, karalama operasyonunana iyi bir kılıf ayarladığını söylüyor. Bunun üzerine Yeni Hareket gazetesinin genel yayın yönetmeni Yetkin Bülbül hakkındaki bu iftiraya karşı, en doğal hakkı olan gerçeği ifa etmek olduğunu belirtiyor. Bende böyle bir şeye gerek olmağını benim hakkımdaki internetten çıkan her iftiraya karşı kendimi savunmak gibi bir ihtiyacımın bulunmadığını söyledim. Eğer birisi benim bir unvan hırsızı olduğumu düşünüyorsa, beni kanunun önünde rezil etmesini gerek. Bana eğer mahkemeden bir davet gelirse, bende Viyana Üniversitesinin bana verdiği Diplomayı götürürüm, hatta isterlerse almış olduğum Urkunde'yi de getiririm. Tören için hazırlanmış, hala 1882 den kalma manuel bir Baskı ile bir defalığına basılan ( yani elektronik matbaa değil) bir Diplomam daha var, ama onu iş başvurularına götürmüyor insan, o evde torunlara gösterilemek için verilir. Deri kılıfı ile rulo halindedir eğer normal Diploma yetmez ise münasip bir şekilde incelenebilir.
Yıldırım Canteke , hemen facebook sayfana gittim, çünki bu kalem oynatan, kalemşor kim diye merak ettim. Birol Kılıc'ın öğretici üslubunu zaten biliyorum, Hakan Levent Toktaş'da nerdeyse aynı öğreticilik ile yazıyor, bir ara Nazmi Kocaer geldi sahaya , fena değildi, yazısının içinde uzay, kimlik gibi sofistike kelimeler kullandı, ama ondan sonra birşey duymadım. Sonra bugün sen bütün cesaretini topladın ve bu fotoğrafının altına, okkalı bir yazı yazdın. Anladığım kadarıyla senin bu Diplomaya rahmen, hala benim Magistalığım hakkında şüphelerin var. Bunun yanında yaşadığım tevazu patlaması karşısında da çok anlayışlısın.
Yazdığım yazıların da tiribünler için olduğunu hemen farkettin. Şimdiye kadar komplo teorileri duymaktan çok daha gerçekçi bir yaklaşım. Anladığım kadarıyla facebook hesabını yeni acıtığın için daha bir arkadaşın yok, bir tek resmin var ve sen hala hayatında bir Link postalamış değilsin. Haberin olsun bizim köyde facebook ta hesabı olmayana kız vermiyorlar. Bu defa Clombia Üniversity okumuşsun, çok tuttum hangi bölüm yazmıyor ama esaslı bir okuldur. Ben 2008 yılında gittim, hatta facebook sayfamda Albümde Amerika adı altında Felesefe fakültesinin önünde birde resmin var ( vallaha fake değil ) Ben yine çaktırmadan kendimi övüyorum, neyse Yıldırım sen kusuruma bakma. Bana tiribünlerin beni sürekli tutmayacağını bilge bir dost edesıyla hatırlatıyorsun. Evet haklısın yaşım yeterince olgun, tiribünlere yazmıyorum, kendim için yazıyorum, tiribünlerde şimdilik güzel buluyorlar, Birol Kılıc'ın yazılarından daha az öğretici olduğunu söylediler. Sonuçta benim tiribünlerim Birol Kılıc'ın tiribünleri değil, orası kesin. Tiribünler bana diyorlarki; sen bir yazı yaz ve Birol Kılıca söyle. Bizim işimiz var ev, aile hem sen güzel yazıyorsun, sen ona bizim adımıza artık onun gazetesini bizim camilerimizde görmek istemediğmizi yaz. Senin yazı stilini sevdim Yildirim lütfen bundan sonra seninle yazışalım hem benim tiribünler biraz estetik yazı görsünler.
Yazını sonunda benim esenlik icinde barış yolunu seçmememi isterken, içimdeki kini sökmemi tavsiye ediyorsun. Sana karşı içimde bir kin beslemiyorum, buna emin ol. Seninde diğer canlılar gibi bu yeryüzünde yaşamını istiyorum. Bana yazdığın hiçbir şeye kızmadım, kızamadım, çünki yazdıklarını görünce ne kadar acınası bir halde olduğunu gördüm. Bize yazdığın 15 yıl boyunca seni okuduk sesimizi çıkarmadık, biz hem senin bizim hakkımızdaki düşünceni hemde Efgani Dönmez ile arandaki uyumu biliyorduk. Şimdi senden isteğimiz gazeteni artık camilerimize getirme lütfen.
Freitag, 26. Juli 2013
Hakan Levent Toktaşa Mektup ( Birol Kılıç'ta isterse okuyabilir )
Hakan Levent Toktaşa Mektup ( Birol Kılıç'ta isterse okuyabilir )
En son yazdığım mektuptaki feryadımı duyan Hakan Levent Toktaş, kendisini Yeni Vatan gaztesinin facebook safasında gösterdi. Aslına bakarsanız yazdıkları ve tavrı hiç dostane değildi. Bende çaresiz olarak ona bu mektubu yazmaya karar verdim. Daha yeni başlamış olan ilişkimiz, bir yere gelmeden bitmiş oldu. İtiraf eddiyorum, ben hala olayı anlamış değilim. Hakan Levent Toktaş , bana, Yeni Hakerek gazetesine ve Yetkin Bülbül'e , ağır hakaret, suçlama, ve ithamlarda bulunuyor. Ben burda kendi mektubumun seviyesini düşürmek istemiyorum, eğer merak eden arkdaşlar var ise Yeni Vatan gazetesinin facebook sayfasından okuyabilir. Beni en çok meraklandıran, ben Birol Kılıc'a mektup yazıyorum, ama cevabını Hakan Levent Toktaş'tan alıyorum. Aslında Hakan Levent Toktaş'ın yazdıklarına cevap demek zor, daha çok suçlama, aşağılama, hedef gösterme, karalama, ve bağırmalarla dolu. İnanın ben bile mecburen okumak zorunda kaldım, yok türkçesinin bozukluğundan değil içeriğinin çok öğretici, bilgilendirici bir üslupla yazıldığından. Hakan Levent Toktaş'ın yazı üslubu Birol Kılıc'inkine çok benziyor. Şimdi bende bu mektubu yazarken biraz şaşırdım, çünki ilk mektubumu Birol Kılıc'a yazmıştım ama cevap Hakan Levent Toktaş'tan geldi, sonra Hakan'a bir mektup yazdım , yine Hakan cevap yazdı internetten. Bende bu mektubu Birol Kılıca yazmak isterdim ama yine Hakan Levent Toktaş için yazacağım. Birol Kılıc'a başka bir bahara inşallah. Şimdi Hakan Levent Toktaş lütfen bu yazdıklarımı Birol Kılıc'a iletirmisin? Madem onu savunacak kadar seviyorsun, o zaman bu mektubu götürecek kadarda sadakatini göster lütfen. Ben burdan sonra isim yerine ikinci tekil şahıs zamirini kullanacağım, isteyen istediğini anlasın.
Yazdıklarına bakınca çok öfkelendiğini görüyorum. Neden bu öfke ? Yarana mı bastık yoksa ? Sen şimdiye kadar kendi gazetende gerçek islamı, gerçek aleviliği, yazıp bizi bilgilendiriken iyiydi değil mi? İlk önce , eleştiriye kapalı olan insanlar asla gelişemezler, bunu aklında çıkarma. Anladığım kadarıyla sende eleştiriyi sevmiyorsun, sana karşı söylenen hiçbir krıtiğe karşı tahammülün yok. Bence ilk önce burdan başla, hani bize anlattığın gerçek islam varya, aynı onun gibi davran lütfen bize, başka birşey istemiyoruz senden. Yazdıklarını usulen okumak zorunda kaldım, yine aynı öğretici, bilgilendirici stilin yok mu, ama bu defa yazdıklarında karmaşık bir komplo teorisi kurmuşsun. Bak şimdi gözüme girmeye başladın. Nerden başlayacağımı bilmiyorum sen bile o kadar karıştırmışsın ki, neyse önemli değil komplo teorilerinin güzel tarafı başı sonu yoktur nerden girsen anlamlı olur. Sonuçta komplo teorisinin amacı varolan bir bilgiyi doğrulamaktır, onun için nerden başladığı hagi sıralamayı takip ettiği ehemmiyet göstermez. Yok efendim, hükümet desteklimi değilim, yok mafya babalığına mı soyunmuyorum ( Alleddin Çakıcı olmak hiç hayalim olmadı) sonra duramıyorum, o malum bilinen şer odaklarının maşası oluyorum birden. Yetkin abiye söylediğin aşağılayıcı sözleri burda zikretmek istemiyorum. Benim arkdamda kimler yokki, mafya, devlet, şer odakları, ve tek amacım, seni karalamak. Bu yazdıklarından iki sonuç çıkarıyorum bir sen hala olayın şokunu atlatamadın iki en iyi savunma saldırıdır deyip koyuruverdin. Neyse ilk zaman ki üslubun aynı farkettin mi? Hala beni suçluyorsun, bu noktada tutarlı bir ilerleyişin var, yani durumun o kadar da kötü değil.
Senin facebook taki sayfana baktım, 5000 beğenenin var, sonra biraz gezindim, bana senin gazeteni kağıttan okumak yetmiyor, seni çılgınlar gibi sanal alemde de takip ediyorum. Linklerini beğenenlere baktım bir ara, birde neyi farkedeyim, adamların çoğu arapça yazıyor isimlerini , diğerleride iranlı, elbette içinde Avusturya'da Viyana'dan olan da var, sen sonuçta 50000 tirajlı Avusturya'nin en eski gazetesisin. Bunu görünce sana olan hayranlığım daha da arttı biliyormusun. Senin gazeteyi sadece biz çılgınlar gibi okumuyoruz, araplar ve iranlılarda okuyorlar, hemde okumakla kalmayıp beğeniyorlar. Hele senin haberin beğenen kısmında yarısının isimlerinin arapça yazılı olduğunu görünce acaba gerici bir sayfadamıyım diye şüpheye kapıldım. Daha sonra senin gazetenin logosunu ve o hala değiştirmediğin resmini görünce rahatladım. Bence sen zamanın çok gerisinde kaldın. Bak gerçekten bu yapıcı bir eleştiri, ancak dost yapar bunu, iyi dinle beni. Senin yaşin yeterli 28. Şubatı hatırlamaya, BÇG ve Çatı derneği falan. İşte o günden bu güne çok şey değişti. Neler mi değişti? Biz artık gücümüzün farkına vardık. Kendimizin sessiz çoğunluk olduğunu anladık, hele o pazar günkü yürüyüş varya, işte asıl dönüm noktası o oldu, hani senin çok üzüldüğün yürüyüş. Zannedersem sende o gün aslında anladın hiç birşeyin eskisi gibi olamayacağını, ama sende haklısın. Evet artık hiç birşey eskisi gibi olmayacak, bence bir göçmen gazetesi için 15 sene yayın hayatı yeterli. Gördüğüm kadarıyla sende gelişen medya imkanlarına bir türlü ayak uyduramadın. Elinde basılı bir gazeten var, reklamlar sabit geliyor, sıkıntı yok. Ama zaman değişti, artık "Y" jenerasyonu, facebook, twitter ve blog kullanıyor. Sende bunların hiç biri yok, farkındamısın? Öyle zannetiğin gibi gazeten Türk toplumu arasında eskisi gibi etkili değil. Aslında bunun sende farkındasın, ama başkalarının da farkında olmasından korkuyorsun. Korkma medeni bir insan toplumdaki diğer bireyleri en az kendisi kadar akıllı farzeder. Bizimde en az senin kadar kafamız basar. Senden tek ricam lütfen gazeteni o beğenmediğin, içinde süpermarketler olan, siyasal islamın içine düşmüş, gerici yobaz camilerimize getirme. Zannedersem çok şey istemiyorum.
Bence sen gazeteciliği bırak, ve Efganı Dönmez ile birlikte bir cami kur, hani senin ve Efganinin her fırsatta bize öğretmeye çalıştığınız gerçek islam varya, işte onu yaşayabileceğiniz bir cami olsun. Ölye içinde süpermarket, yemekhane, türbe, ve deve çobanı olmasın. Şöyle gayet modern, laik, seküler, aydın hani Avusturya'lılarında bizi beğenecekleri bir islam olsun. Sana söz sizin caminin açılışına hem kendim geleceğim hemde toplu bir ziyaret ayarlayacağım. Bizden sana cemaat olmaz onu söyleyim. Biliyorsun bizim gideceğimiz camiler, süpermarketli, deve çobanlı ve yeraltında olmalı. Ne yapalım bizdeki de öğrenilmiş çaresizlik işte. Bak sen bile bizi 15 yıldır eğitmeye çalışıyorsun, bir arpa boyu yol alamadın. Biz yine hala eskisi gibi geri, bidon kafalı, ve göbeğini kaşıyan kaldık. Boşver bunları sen elinden geleni yaptın, sorun bizde , biz bir türlü senin ve Efgani Dönmez'in hayallerindeki islami yaşayamayacağız, bu aslında ontolojik bir sorun, seküler insanlarda olmaz, sen ondan anlayamıyorsun. Bugün birde senin sayfanda bana yorum yazan bir arkadaşın daha geldi, Nazmi Kocaer bir saat önce "Halkın Ulusu" adındaydı isminin başında bir TC eksikti, Ak partiye küfür etmekten zaman bulduğunda Osman Pamoukoğlu ve Yılmaz Özdil takip ediyor, seni destekleyen adamların profillerine bakılırsa onlarda o yürüyüşe katılmamışlar. Yanlız biz camiden çıkıp gittik o yürüyüşe , hemde paraz günü mangal yapabilecekken. İtiraf edeyim benim bile yürüyüşe gitmeme Efgani Dönmez sebeb oldu, hani senin bize gazetende sevimli göstermeye çalıştığın kıç yalamayan türk politikacı. Nazmi Kocaer bana okkalı bir yazı yazmış, çok hoşuma gitti. Bence bana bundan sonra Nazmi Kocaer yazsın Hakan Levent Toktaş çok eğitici yazıyor. Eğer tercih hakkım varsa, Nazmi Kocaer yazsın, hiç olmazsa onun yazı sitili okunabiliyor. Ha bu arada Nazmi beni uzayda bilinmeyen bir cisim olarak tarif etmişsin ya çok komik olmuş.
Merak etme, eğer biraz daha sabredersen, gelecek mektupta sana kim olduğumu söylicem.
En son yazdığım mektuptaki feryadımı duyan Hakan Levent Toktaş, kendisini Yeni Vatan gaztesinin facebook safasında gösterdi. Aslına bakarsanız yazdıkları ve tavrı hiç dostane değildi. Bende çaresiz olarak ona bu mektubu yazmaya karar verdim. Daha yeni başlamış olan ilişkimiz, bir yere gelmeden bitmiş oldu. İtiraf eddiyorum, ben hala olayı anlamış değilim. Hakan Levent Toktaş , bana, Yeni Hakerek gazetesine ve Yetkin Bülbül'e , ağır hakaret, suçlama, ve ithamlarda bulunuyor. Ben burda kendi mektubumun seviyesini düşürmek istemiyorum, eğer merak eden arkdaşlar var ise Yeni Vatan gazetesinin facebook sayfasından okuyabilir. Beni en çok meraklandıran, ben Birol Kılıc'a mektup yazıyorum, ama cevabını Hakan Levent Toktaş'tan alıyorum. Aslında Hakan Levent Toktaş'ın yazdıklarına cevap demek zor, daha çok suçlama, aşağılama, hedef gösterme, karalama, ve bağırmalarla dolu. İnanın ben bile mecburen okumak zorunda kaldım, yok türkçesinin bozukluğundan değil içeriğinin çok öğretici, bilgilendirici bir üslupla yazıldığından. Hakan Levent Toktaş'ın yazı üslubu Birol Kılıc'inkine çok benziyor. Şimdi bende bu mektubu yazarken biraz şaşırdım, çünki ilk mektubumu Birol Kılıc'a yazmıştım ama cevap Hakan Levent Toktaş'tan geldi, sonra Hakan'a bir mektup yazdım , yine Hakan cevap yazdı internetten. Bende bu mektubu Birol Kılıca yazmak isterdim ama yine Hakan Levent Toktaş için yazacağım. Birol Kılıc'a başka bir bahara inşallah. Şimdi Hakan Levent Toktaş lütfen bu yazdıklarımı Birol Kılıc'a iletirmisin? Madem onu savunacak kadar seviyorsun, o zaman bu mektubu götürecek kadarda sadakatini göster lütfen. Ben burdan sonra isim yerine ikinci tekil şahıs zamirini kullanacağım, isteyen istediğini anlasın.
Yazdıklarına bakınca çok öfkelendiğini görüyorum. Neden bu öfke ? Yarana mı bastık yoksa ? Sen şimdiye kadar kendi gazetende gerçek islamı, gerçek aleviliği, yazıp bizi bilgilendiriken iyiydi değil mi? İlk önce , eleştiriye kapalı olan insanlar asla gelişemezler, bunu aklında çıkarma. Anladığım kadarıyla sende eleştiriyi sevmiyorsun, sana karşı söylenen hiçbir krıtiğe karşı tahammülün yok. Bence ilk önce burdan başla, hani bize anlattığın gerçek islam varya, aynı onun gibi davran lütfen bize, başka birşey istemiyoruz senden. Yazdıklarını usulen okumak zorunda kaldım, yine aynı öğretici, bilgilendirici stilin yok mu, ama bu defa yazdıklarında karmaşık bir komplo teorisi kurmuşsun. Bak şimdi gözüme girmeye başladın. Nerden başlayacağımı bilmiyorum sen bile o kadar karıştırmışsın ki, neyse önemli değil komplo teorilerinin güzel tarafı başı sonu yoktur nerden girsen anlamlı olur. Sonuçta komplo teorisinin amacı varolan bir bilgiyi doğrulamaktır, onun için nerden başladığı hagi sıralamayı takip ettiği ehemmiyet göstermez. Yok efendim, hükümet desteklimi değilim, yok mafya babalığına mı soyunmuyorum ( Alleddin Çakıcı olmak hiç hayalim olmadı) sonra duramıyorum, o malum bilinen şer odaklarının maşası oluyorum birden. Yetkin abiye söylediğin aşağılayıcı sözleri burda zikretmek istemiyorum. Benim arkdamda kimler yokki, mafya, devlet, şer odakları, ve tek amacım, seni karalamak. Bu yazdıklarından iki sonuç çıkarıyorum bir sen hala olayın şokunu atlatamadın iki en iyi savunma saldırıdır deyip koyuruverdin. Neyse ilk zaman ki üslubun aynı farkettin mi? Hala beni suçluyorsun, bu noktada tutarlı bir ilerleyişin var, yani durumun o kadar da kötü değil.
Senin facebook taki sayfana baktım, 5000 beğenenin var, sonra biraz gezindim, bana senin gazeteni kağıttan okumak yetmiyor, seni çılgınlar gibi sanal alemde de takip ediyorum. Linklerini beğenenlere baktım bir ara, birde neyi farkedeyim, adamların çoğu arapça yazıyor isimlerini , diğerleride iranlı, elbette içinde Avusturya'da Viyana'dan olan da var, sen sonuçta 50000 tirajlı Avusturya'nin en eski gazetesisin. Bunu görünce sana olan hayranlığım daha da arttı biliyormusun. Senin gazeteyi sadece biz çılgınlar gibi okumuyoruz, araplar ve iranlılarda okuyorlar, hemde okumakla kalmayıp beğeniyorlar. Hele senin haberin beğenen kısmında yarısının isimlerinin arapça yazılı olduğunu görünce acaba gerici bir sayfadamıyım diye şüpheye kapıldım. Daha sonra senin gazetenin logosunu ve o hala değiştirmediğin resmini görünce rahatladım. Bence sen zamanın çok gerisinde kaldın. Bak gerçekten bu yapıcı bir eleştiri, ancak dost yapar bunu, iyi dinle beni. Senin yaşin yeterli 28. Şubatı hatırlamaya, BÇG ve Çatı derneği falan. İşte o günden bu güne çok şey değişti. Neler mi değişti? Biz artık gücümüzün farkına vardık. Kendimizin sessiz çoğunluk olduğunu anladık, hele o pazar günkü yürüyüş varya, işte asıl dönüm noktası o oldu, hani senin çok üzüldüğün yürüyüş. Zannedersem sende o gün aslında anladın hiç birşeyin eskisi gibi olamayacağını, ama sende haklısın. Evet artık hiç birşey eskisi gibi olmayacak, bence bir göçmen gazetesi için 15 sene yayın hayatı yeterli. Gördüğüm kadarıyla sende gelişen medya imkanlarına bir türlü ayak uyduramadın. Elinde basılı bir gazeten var, reklamlar sabit geliyor, sıkıntı yok. Ama zaman değişti, artık "Y" jenerasyonu, facebook, twitter ve blog kullanıyor. Sende bunların hiç biri yok, farkındamısın? Öyle zannetiğin gibi gazeten Türk toplumu arasında eskisi gibi etkili değil. Aslında bunun sende farkındasın, ama başkalarının da farkında olmasından korkuyorsun. Korkma medeni bir insan toplumdaki diğer bireyleri en az kendisi kadar akıllı farzeder. Bizimde en az senin kadar kafamız basar. Senden tek ricam lütfen gazeteni o beğenmediğin, içinde süpermarketler olan, siyasal islamın içine düşmüş, gerici yobaz camilerimize getirme. Zannedersem çok şey istemiyorum.
Bence sen gazeteciliği bırak, ve Efganı Dönmez ile birlikte bir cami kur, hani senin ve Efganinin her fırsatta bize öğretmeye çalıştığınız gerçek islam varya, işte onu yaşayabileceğiniz bir cami olsun. Ölye içinde süpermarket, yemekhane, türbe, ve deve çobanı olmasın. Şöyle gayet modern, laik, seküler, aydın hani Avusturya'lılarında bizi beğenecekleri bir islam olsun. Sana söz sizin caminin açılışına hem kendim geleceğim hemde toplu bir ziyaret ayarlayacağım. Bizden sana cemaat olmaz onu söyleyim. Biliyorsun bizim gideceğimiz camiler, süpermarketli, deve çobanlı ve yeraltında olmalı. Ne yapalım bizdeki de öğrenilmiş çaresizlik işte. Bak sen bile bizi 15 yıldır eğitmeye çalışıyorsun, bir arpa boyu yol alamadın. Biz yine hala eskisi gibi geri, bidon kafalı, ve göbeğini kaşıyan kaldık. Boşver bunları sen elinden geleni yaptın, sorun bizde , biz bir türlü senin ve Efgani Dönmez'in hayallerindeki islami yaşayamayacağız, bu aslında ontolojik bir sorun, seküler insanlarda olmaz, sen ondan anlayamıyorsun. Bugün birde senin sayfanda bana yorum yazan bir arkadaşın daha geldi, Nazmi Kocaer bir saat önce "Halkın Ulusu" adındaydı isminin başında bir TC eksikti, Ak partiye küfür etmekten zaman bulduğunda Osman Pamoukoğlu ve Yılmaz Özdil takip ediyor, seni destekleyen adamların profillerine bakılırsa onlarda o yürüyüşe katılmamışlar. Yanlız biz camiden çıkıp gittik o yürüyüşe , hemde paraz günü mangal yapabilecekken. İtiraf edeyim benim bile yürüyüşe gitmeme Efgani Dönmez sebeb oldu, hani senin bize gazetende sevimli göstermeye çalıştığın kıç yalamayan türk politikacı. Nazmi Kocaer bana okkalı bir yazı yazmış, çok hoşuma gitti. Bence bana bundan sonra Nazmi Kocaer yazsın Hakan Levent Toktaş çok eğitici yazıyor. Eğer tercih hakkım varsa, Nazmi Kocaer yazsın, hiç olmazsa onun yazı sitili okunabiliyor. Ha bu arada Nazmi beni uzayda bilinmeyen bir cisim olarak tarif etmişsin ya çok komik olmuş.
Merak etme, eğer biraz daha sabredersen, gelecek mektupta sana kim olduğumu söylicem.
Mittwoch, 24. Juli 2013
Bu Mektup Birol Kılıca değil, Hakan Levent Toktaşa !
Bu Mektup Birol Kılıca değil, Hakan Levent Toktaşa !
Şimdi bana
diyeceksiniz ki Efgani Dönmez`den sonra Birol Kılıç'tan sonra kim bu Hakan
Levent Toktaş ? Kesinlikle haklısınız, bende zaten mektubumun başında durumu izah etmek istiyorum. Bildiğiniz gibi yazdığım son mektuptan sonra hayran kitlem birden arttı ( burda sanki biryeri
kalkmış yazar kokusu var ama benim söylemek istediğim başka birşey) Bazı arkadaşlar sözlü olarak çoğu yazılı olarak
yazdığım mektup için teşekkür ettiler.
Hepsinin ortak yanı ise yazdığım
mektubun duygularına tercümen olduğu
idi. Bende zaten o mektubu çok duygusal
bir andan yazmıştım, yaşadığım rahatlığı diğer insanlarla paylaşmak istedim, ve bunu yapmakta haklı olduğumu gördüm. İşte
Hakan Levent Toktaş bu yeni hayranladımdan
bir tanesi. Daha facebook ta arkadaş değiliz ama bir birimize
uzunca mesajlar yazıyoruz. Hani
yeni tanısan internet aşıkları
olurya aynı onlar gibi. Şimdi bana ikinci
sorunuz geliyor peki bu
adamı o kadar hayranın
içinden neden bize tanıtma ihtiyacı duyuyorsun ? Bende ona geleceğim işte. Hakan Levent Toktaş
Bana Birol Kılıcı savunuyor. Peki insan sevdiği bir insanı
savunamaz mı ? Sende camilerdeki
deve çobanlarını savunuyorsun
bunda ne var ? Kesinlikle haklısınız. Ama Hakan Levent sadece Birol Kılıc'i savunmuyor, beni suçluyor. İnsan birini savunabilir bu gayet
insanı ve medeni olandır. Ben Birol Kılıç'tanda bunu beklerim bir gazeteci olarak haksızlığa
uğrayan insanları savunması gerekir. Ama
bu Hakan Levent Toktaş sadece beni suçluyor. İnsan bir başkasını
savunduğunda neden savunduğunu izah eder, ama bir insan suçlandığında
ilk olarak seni suclar. Ben sonra merak edip
bu Hakan Yüksel Toktaş'ın facebook
sayfasına girdim. Daha yakından tanıyayım diye kimdir ? Nedir? neye benzer diye ? Bir baktım
boydan bir adam resmi ama kafayı
kadraj kesmiş tanıyamıyorsun. Dedim
uçuk bir arkadaş herhalde ben
albümüne bir bakayım. Albümde hiç birşey
yok. Dedim arkadaşlarına bakayım, belki
tanıdık birileri vardır. Sonuçta Birol Kılıc'a yazdığım mektubu okumuş ise Viyanadan biri olmalı. Baktım 13 arkadaşı var, hepsi kadın ve hicbirini tanımıyorum, ama içlerinden bir
Fatma Yavuz vardı, Allah sahibine
bağışlasın. Burdan da birşey çıkmayınca
bende kaderime küstüm. Daha yeni
başlayan yazarlık hayatımda ilk hayranlarımdan bir tanesini kaybetmiştim. Bir
yazar olarak üzücü
bir tecrübe itiraf edeyim.
Daha sonra bana dediler ki Birol Kılıç tebdili kıyafet ile facebook aleminde volta atarmış. İlk tepkim hayır olamaz oldu. Birol Kılıç yolsuzlukların belası, din ve siyaseti bir birine karıştıranların korkulu rüyası, korkak sünepe biri gibi farklı isimler altında hafiyelik mi yapacak. Böyle birşey asla olamaz. Çünki ben Birol Kılıcın teolojik bilgisinin sadece bize öğretmek için yazdığını düşünmüyorum. Birol Kılıç islam ahlakının varolan değerlerine saygı duyar. Biz Birol Kılıc'ı senelerdir çıkarmış olduğu nerdeyse kendi ile özdeşleşmiş olan Yeni Vatan gazetesinin manşetlerinden biliriz. Birol Kılıç seküler, modern, laik ve transparent bir islam için sözlerini söylemekten asla çekinmez. Atmış olduğu manşetler bunun en büyük tanığıdır. Beni kimse Birol Kılıcın internette sahte isimler altında dolaşıp oraya buraya yorum yazıp, bazı kişilere mesaj attığına inandıramaz. Eğer öyle biri varsa o Birol Kılıç değildir.
Şimdi biz dönelim şu bizim en kısa hayran ilişkimize. Benim hayatımda kısa ilişkiler oldu ama bu yaşadığım en kısası idi. Hakan Levent Toktaş, eğer bu mektubumu bir şekilde okursan lütfen bana bir cevap yaz. Ben bir düşmanın olacağına bin dostun olsun feselfesine inanan biriyim. Eğer seni üzecek birşey yaptıysam özür dilerim. Onbinlerce insanın kalbini kırmaktan bir an bile vicdanı sızlamayan Efgani Dönmez'den, ve bu adamı bize sevimli göstermeye çalışan Birol KIlıç'tan sonra bende çıkıp bir insanın kalbini kırmak istemem. Ramazan ayındayız, nefsimi teskiye etmek için oruç tutuyorum ( Bu arada herkese hayırlı ramazanlar ). Şimdi bu kadar kırılan kalbin ardından bende başka bir kalp kırmayayım. Önemli değil ben yazmayı bile bırakabilirim yeter ki bir insanı incitmeyeyim. Bu arkdaşı tanıyan bilen varsa lütfen bu mektubu ona ulaştırsın, yoksa üstünde vebalim kalır. Bugünkü mektubu aslında Birol Kılıc'a yazmak isterdim ama araya Hakan Levent Toktaş girdi, ona artık başka bir bahara yazarım. Ha birde Hakan Levent Toktaş yazının çıktığı gazetenin adı Yeni Hakaret değil Yeni Hareket.
Abonnieren
Posts (Atom)
Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl 2020 Wien
Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl 2020 Wien 1- Für alle Wiener Schulen 2 Wochenstunden Angebot: Empathie, soziale Verantwortung ...
-
Kumardan nasıl kurtulunur? Bu başlığı atmamın sebebi bundan önceki yazıl ile çelişkiye düşmemek içindir. Bundan öncek...
-
Uber und Sklaverei 4.0 Ich bin Taxilenker und Opfer einer neuen Ära, die sich "Digitalisierung" nennt, im Grunde genommen ist ...