Montag, 18. November 2013

Kumardan nasıl kurtulunur?



Kumardan  nasıl  kurtulunur?

Bu başlığı  atmamın sebebi  bundan  önceki yazıl ile çelişkiye  düşmemek içindir. Bundan  önceki yazıda  yasaklardan  nasıl kurtulunur diye başlık attım, ve  yasaklardan yasaklar  koyarak  kurtulunmayacağını  belirttim, şimdide  Avusturya'da yaşayan göçmenleri çok yakından  ilgilendiren bir  konuda Kumar konusunda yazarken, bir  önceki yazıya  inat  kumarı  yasaklayarak  ortadan kaldırmak  istemedim. Peki  yasaklamadan  kumardan nasıl  kurtulunur?

Bence biz bu soruyu  cevaplamadan önce  Kumar nedir ? sorusunu soralım,  ki ona  verdiğimiz cevapta  çarenin  izleri  zaten bulunacaktır. Felsefe soru  sorma sanatıdır,  soru  sormayı öğretir insanlara, farklı sorular sormayı, çok katmanlı sorular sormayı, soruları  tekrar tekrar sormayı  öğretir, bizde burdan yola çıkarak  sorumuzu soracağız. Kumar nedir ?  Kim  kumar  oynar ? Neden Kumar oynar ? Bu  sorulara ise, ben Avusturya özelinden , cevap vermeye  çalışacağım.

Paul Feyerabend hocası Karl Poppere karşı  geldi, ve  hocasının büyük bir  özenle düşündüğü Yanlışlamacı yani  Falsifikation yöntemi  reddetti ve seksenlerden sonra  tıkanan bilim felsefesine  bir çıkış yolu önerdi. Çünki Karl Popper  1020 li  yıllarda  Viyana'da varolan ideolojik totaliter görüşlerin  icinde  büyüdü. Farklı  fraksiyondan  olan Komünist bir  grubun hedefine ulaşmak için şiddet  uyguladığını  görünce  sol  görüşünden  vazgeçti. Korkuya  ve şiddete daylı  dünya görüşlerinin ürettikleri biliminde  aynı izleri  taşıyacağını düşündü. Sanki düşündüklerini haklı  çıkarırcasına  Naziler ortaya çıktı ve Naziler Viyana'ya gelmeden kısa bir süre önce kaçabildi. Nazilerin askeri başarıları Popper'ın  Yeni Zellanda'ya  kadar kaçmasını  sağladı. Savaş  bitene kadar Yeni Zelllanda da kalan Popper , en  önemli  eserlerini yazmaya  başladı. Bilim felsefesinin mantıksal analizi ile Hakikati aramanın asla  bilimsel bir yöntem  olmayacağını söyledi, Çünki  araştırmaya başlarken  hakikati tarif ederseniz yapacağınız her deneyde  hakikati ispat etmiş olursunuz. Çünki sizin amacınız  varolan bir fikrinizi ispat etmek, onu ispat etmek içinde  gerekirse  Devlet Bahçeli tadında  matematiksel  işlemler yaparak istediğiniz sonuca ulaşabilirsiniz. O zaman bilimsel çaba  ancak düşündüğünüz bir fikri  çürütmek için yapılabilir.  Yani  Kumarın sebebini  araştırırken sorgulayacağınız  tezi çürütmek icin yaparsınız. Kendi tezinizin yanlış  olduğunu ispatlamaya çalışırsın. Yani  para kazanmak istedikleri için  kumar  oynuyorlardır hipotezini ispat etmek  yerine, onu deneysel olarak çürütmeyi denersin. Peki bu metodun  bize faydası ne?  Bu metod sayesinde yanlış bir düşünceyi ispat etmek için savaşlar çıkarıp insanları katletmene  gerek kalmayacak, sen bilgini ispat etmeye çalışan bir manyak  değilsin,  sen doğruyu  arayan ama bunu yaparkende kendinden şüphelenen ve  onun için  kafandaki fikirlerin yanlış olduğunu deneyen birisin.

Peki bu metodu neden Paul Feyerabend reddediyor ve bunun  dışında bize  gerçekliği algılama yolu olarak neyi gösteriyor? Yani  artık deneysel olarak sebeb sonuç ilişkisini  açıklayan bilgiyi nasıl araştıracağız  onlar artık bizim  için yanlışlanması gereken tezler değil mi ? Hayır bizim bilmek için araştırdığımız  konular,  kafamızdaki  düşünceleri yanlışlamak yada ispat etmek değil, Popper yaşamış olduğu korku ortamında  bir çare  olarak düşündüğü yanlışlama yöntemi , totaliter olmaktan  o kadar korkuyor ki bu  korkusu onu  paradigmal  bir  körlüğe itiyor. Bu  durumda bilme  eylemi  yapılırken,  insan  kendi kendine  duvarlar  örüyor. Yani Kumar oynamanın sebbelerini  düşünürken, olması  gereken en  basit  ihtimalide  araştıracağız,  bazen insanlığın yönünü  değiştiren buluşların  en basit sebeblerden  olduğunu  düşüneceğiz, aklı ve bilgiyi tek yüce  varlık  olmaktan  çıkaracağız. İster yanlışlayalım ister  ispatlayalım bilmek ve yapmak insanın sadece aklı deneysel  yöntemi ile anlaşılmaz. Hele  söz  konusu olan insan  ise, pisikolojik yada sosyolojik olarak birden fazla etkenin etkisi altında  olan bir karar verme aşamasına sahip. Böyle bir  durumda insanın neden Kumar oynadığını  araştırmak istersen, insanın en basit duygularından yola çık. Belki insan sadece  oynamak istiyordur,  belki kaçmak istiyordur.

Kumar  oynayan insanlar çok değişik  sebeblerden oynuyorlar,  kumarın sonuçnun  para kazanmak olması, bu  sebebten  olduğunu  göstermez. Aslında  kumar oynayan insanlar belli bir zaman sonra  kazanılan paranın yerine  o parayı kazanırken yaşanan  hazzı  tatmak için oynarlar. Bundan sonra  biraz  hasta  bir  hal alması,  zaten  işin  vehametini gösterir.  Kumar  oynayan kişi belli bir  zaman sonra neden kumara başladığını  unutur ve  kumar oynamak ona hayatının doğal  bir hali gibi gelir. Tanıdığım bir  kumarcı  bana kumarcıların söylediği en  meşhur yalanın - artık  kumarı bırakıyorum yalanı -dir dedi. Ben Taxi mesleğinden olduğum icin aslında  Avusturya'daki  kumar aleminin içinde  bulunuyorum. Benim icin  kumar  oynamak  eğer  unutmazsam trafikten aldığım  kazı kazanlar  olarak kaldı. Kazı kazandan daha  komplike  bir kumar benim  ilgimi çekmiyor. Hele  ışıklı bir  makinanın sürekli dönen  meyvelerini takip  etmek ve  bunu yaparken, dört  paket  sigara icip 12 saate  altı  redbull ve iki sandöviç yemek  benim için asla heycan verici olmadı. Ben kendime başka  şekillerde  işkence ediyorum, sonuçta Albet Camusun dediği gibi:" herkez  bu  dünyaya kendi  acısını  çekmek için gelmiştir, bize düşen hangi  acıyı  tercih ettimizdir". İnşallah  başka bir yazıda kendime yaptığım işkence  metodlarından bahsederim ama bugün  Kumar illeti ile meşgulum.

Kumarın ortaya çıkmasındaki en  önemli sebeb,  insanların  yaşadıkları hayal kırıklıkları. Bu hayal kırıklıkları ise,  toplumun  insanlara sunduğu beklentiler ile alakalı, bu beklentiler  ise insanların  neler yapması  gerektiğini gösteren hedefler. Bu  informasyon bize  okul, medya ve siyaset yolu ile  ulaşıyor. Eğlence sektörü  dediğimiz devasa bir parasal güç, bunun içinde  Hollwood , GamePlay İnteenet ve Televizyon gibi alanlar var. Bunlar  günümüzde  hiçbir dinin vaad edemeyeceği bir cenneti ve  sonsuz mutluluğu  sunuyorlar. burda  ortaçağı  romantize etmek istemiyorum,  her  ne kadar ortaçağ  insanın  pekde yaşamak istediği bir zaman  olmasada,  o zaman ki insanlar hiç bu kadar ahlaksız  hiç bu kadar  duyarsız  olmadılar. Birde  o zamanlarda bu kadar  polisin, mahkemenin askerin olmadığı düsünürsek, ki daha  hapishane nedir  kimse bilmiyor. Aslinda hiçde  fena yaşamamışlar. Sadece dünyanın evrenin merkezinde  olduğunu  düşünen  geri kafalı adamlar. Ama kimse kumar  makinası icat edip insanların ruhlarını hapis etmeyi düşünmemiş. Kilisenin ve  onun yanında Caminin  insanlara verdiği  vaat  ise, çennetin bu  dünyada olamadığı, onun ancak öldükten sonra gidilecek bir yer  olduğu. Bu dünya ise, geçici bir yer onun icin buraya  fazla  önem vermeye  gerek yok,  erdemli olan  zengin  olmak değil, iyi  olmak . Allahın rızasına ermek iyi bir  müslüman  olmak gaye.

Modern zaman ile Tanrı öldü ve onunla birlikte  öldükten sonra gidilecek bir cennet  inancıda. Artık bu  dünyada yaşamaya mahkum  olan  insan hayalini kurduğu  cenneti  burda üretmeyi  düşündü. Tabi bu  dünyada cennet yapmak isterken  kimilerine de  cehennem oldu. Orta çağın en barbar  zamanında bile ,  toplama  kampı kurmayı hayal edemeyen katolik kilisesi,  katletmeye gittigi yahudilere  hıristiyan  ol yoksa seni öldürürüm diyordu. Nazi kamplarında birçok hıristiyan dedesi  yahudi diye katledildi, yahudilerin din değiştirmek  diye bir ihtimalleri bile yoktu. Böyle acımasız bir dünya tasavvurundan elbette çıkan cennet beklentisi, ancak insanları topluca er  yada geç bir cehenneme götürür. İşte bize sunulan, vaadedilen hayatta sadece başırılı ve  güzel olanın yeri var. Aşklarımız,  beklentilerimiz, hep bu yönde, böyle bir  gözlük ile etrafımıza bakıp insanları anlamaya çalışıyoruz, birgün bizde başarısız olursak , bize  kendi  gözlüğümüzden  bakılacak. İşte  tamda  bu  bilgi insanı kumara  itiyor.

Peki böyle  acımasız bir gerçeği  yasaklar  koymadan nasıl berteraf edeceğiz? İlk önce çevremizdeki insanları , başarı yada güzelliklerine göre değil,  insanı  tavırlarına göre  değerledireceğiz. Bunu yapmaktaki  amacımız bizimde  böyle bir davranışı hakettiğimizdendir. İnsanlara zor anlarında eğer yardım edemiyorsak , horlamayacağız,  kınamayacağız. Tabi dahada  güzel olan o insanlara yardım eli uzatmak,  bırakmamak. Konuşabilgimiz  kadar anlayabiliriz,  insanları başarısız olsalar bile sevelim ve saygı  duyalım. Biliyorum biraz Birol Kılıç tadı  verdim yazıya, inşallah  kabak  tadı  vermemiştir. Konu çok aktüel ve önemli ,  bende  gördüğüm kadarıyla en basit ve yapılabilir olanı söylemek istedim. Bunu söylerken niyetim bizim biraz daha çevremizdeki insanlar ile  ilgilenmemiz,  unutmayalım bu dünya geçici  asıl cennet ise öldükten sonra  bize düşen bu hayatı kimseye cehennem yapmamak.

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl 2020 Wien

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl  2020 Wien  1- Für alle Wiener Schulen 2 Wochenstunden Angebot: Empathie,  soziale Verantwortung ...