Kumardan
nasıl kurtulunur?
Bu başlığı
atmamın sebebi bundan önceki yazıl ile çelişkiye düşmemek içindir. Bundan önceki yazıda
yasaklardan nasıl kurtulunur diye
başlık attım, ve yasaklardan yasaklar koyarak
kurtulunmayacağını belirttim,
şimdide Avusturya'da yaşayan göçmenleri
çok yakından ilgilendiren bir konuda Kumar konusunda yazarken, bir önceki yazıya
inat kumarı yasaklayarak
ortadan kaldırmak istemedim.
Peki yasaklamadan kumardan nasıl kurtulunur?
Bence biz bu soruyu
cevaplamadan önce Kumar nedir ?
sorusunu soralım, ki ona verdiğimiz cevapta çarenin
izleri zaten bulunacaktır.
Felsefe soru sorma sanatıdır, soru
sormayı öğretir insanlara, farklı sorular sormayı, çok katmanlı sorular sormayı,
soruları tekrar tekrar sormayı öğretir, bizde burdan yola çıkarak sorumuzu soracağız. Kumar nedir ? Kim
kumar oynar ? Neden Kumar oynar ?
Bu sorulara ise, ben Avusturya özelinden
, cevap vermeye çalışacağım.
Paul Feyerabend hocası Karl Poppere karşı geldi, ve
hocasının büyük bir özenle
düşündüğü Yanlışlamacı yani
Falsifikation yöntemi reddetti ve
seksenlerden sonra tıkanan bilim
felsefesine bir çıkış yolu önerdi. Çünki
Karl Popper 1020 li yıllarda
Viyana'da varolan ideolojik totaliter görüşlerin icinde
büyüdü. Farklı fraksiyondan olan Komünist bir grubun hedefine ulaşmak için şiddet uyguladığını
görünce sol görüşünden vazgeçti. Korkuya ve şiddete
daylı dünya görüşlerinin ürettikleri
biliminde aynı izleri taşıyacağını düşündü. Sanki düşündüklerini
haklı çıkarırcasına Naziler ortaya çıktı ve Naziler Viyana'ya
gelmeden kısa bir süre önce kaçabildi. Nazilerin askeri başarıları Popper'ın Yeni Zellanda'ya kadar kaçmasını sağladı. Savaş bitene kadar Yeni Zelllanda da kalan Popper ,
en önemli eserlerini yazmaya başladı. Bilim felsefesinin mantıksal analizi
ile Hakikati aramanın asla bilimsel bir
yöntem olmayacağını söyledi, Çünki araştırmaya başlarken hakikati tarif ederseniz yapacağınız her
deneyde hakikati ispat etmiş olursunuz.
Çünki sizin amacınız varolan bir
fikrinizi ispat etmek, onu ispat etmek içinde
gerekirse Devlet Bahçeli tadında matematiksel
işlemler yaparak istediğiniz sonuca ulaşabilirsiniz. O zaman bilimsel
çaba ancak düşündüğünüz bir fikri çürütmek için yapılabilir. Yani
Kumarın sebebini araştırırken
sorgulayacağınız tezi çürütmek icin yaparsınız.
Kendi tezinizin yanlış olduğunu
ispatlamaya çalışırsın. Yani para
kazanmak istedikleri için kumar oynuyorlardır hipotezini ispat etmek yerine, onu deneysel olarak çürütmeyi
denersin. Peki bu metodun bize faydası
ne? Bu metod sayesinde yanlış bir
düşünceyi ispat etmek için savaşlar çıkarıp insanları katletmene gerek kalmayacak, sen bilgini ispat etmeye
çalışan bir manyak değilsin, sen doğruyu
arayan ama bunu yaparkende kendinden şüphelenen ve onun için
kafandaki fikirlerin yanlış olduğunu deneyen birisin.
Peki bu metodu neden Paul Feyerabend reddediyor ve
bunun dışında bize gerçekliği algılama yolu olarak neyi
gösteriyor? Yani artık deneysel olarak
sebeb sonuç ilişkisini açıklayan bilgiyi
nasıl araştıracağız onlar artık
bizim için yanlışlanması gereken tezler
değil mi ? Hayır bizim bilmek için araştırdığımız konular,
kafamızdaki düşünceleri
yanlışlamak yada ispat etmek değil, Popper yaşamış olduğu korku ortamında bir çare
olarak düşündüğü yanlışlama yöntemi , totaliter olmaktan o kadar korkuyor ki bu korkusu onu
paradigmal bir körlüğe itiyor. Bu durumda bilme
eylemi yapılırken, insan
kendi kendine duvarlar örüyor. Yani Kumar oynamanın sebbelerini düşünürken, olması gereken en
basit ihtimalide araştıracağız, bazen insanlığın yönünü değiştiren buluşların en basit sebeblerden olduğunu
düşüneceğiz, aklı ve bilgiyi tek yüce
varlık olmaktan çıkaracağız. İster yanlışlayalım ister ispatlayalım bilmek ve yapmak insanın sadece
aklı deneysel yöntemi ile anlaşılmaz.
Hele söz
konusu olan insan ise,
pisikolojik yada sosyolojik olarak birden fazla etkenin etkisi altında olan bir karar verme aşamasına sahip. Böyle bir durumda insanın neden Kumar oynadığını araştırmak istersen, insanın en basit
duygularından yola çık. Belki insan sadece
oynamak istiyordur, belki kaçmak
istiyordur.
Kumar oynayan
insanlar çok değişik sebeblerden
oynuyorlar, kumarın sonuçnun
para kazanmak olması, bu sebebten olduğunu
göstermez. Aslında kumar oynayan
insanlar belli bir zaman sonra kazanılan
paranın yerine o parayı kazanırken
yaşanan hazzı tatmak için oynarlar. Bundan sonra biraz
hasta bir hal alması,
zaten işin vehametini gösterir. Kumar
oynayan kişi belli bir zaman
sonra neden kumara başladığını unutur
ve kumar oynamak ona hayatının
doğal bir hali gibi gelir. Tanıdığım bir kumarcı
bana kumarcıların söylediği en
meşhur yalanın - artık kumarı bırakıyorum
yalanı -dir dedi. Ben Taxi mesleğinden olduğum icin aslında Avusturya'daki kumar aleminin içinde bulunuyorum. Benim icin kumar
oynamak eğer unutmazsam trafikten aldığım kazı kazanlar
olarak kaldı. Kazı kazandan daha
komplike bir kumar benim ilgimi çekmiyor. Hele ışıklı bir
makinanın sürekli dönen
meyvelerini takip etmek ve bunu yaparken, dört paket
sigara icip 12 saate altı redbull ve iki sandöviç yemek benim için asla heycan verici olmadı. Ben
kendime başka şekillerde işkence ediyorum, sonuçta Albet Camusun
dediği gibi:" herkez bu dünyaya kendi
acısını çekmek için gelmiştir,
bize düşen hangi acıyı tercih ettimizdir". İnşallah başka bir yazıda kendime yaptığım işkence metodlarından bahsederim ama bugün Kumar illeti ile meşgulum.
Kumarın ortaya çıkmasındaki en önemli sebeb,
insanların yaşadıkları hayal
kırıklıkları. Bu hayal kırıklıkları ise,
toplumun insanlara sunduğu
beklentiler ile alakalı, bu beklentiler
ise insanların neler yapması gerektiğini gösteren hedefler. Bu informasyon bize okul, medya ve siyaset yolu ile ulaşıyor. Eğlence sektörü dediğimiz devasa bir parasal güç, bunun
içinde Hollwood , GamePlay İnteenet ve
Televizyon gibi alanlar var. Bunlar
günümüzde hiçbir dinin vaad
edemeyeceği bir cenneti ve sonsuz
mutluluğu sunuyorlar. burda ortaçağı
romantize etmek istemiyorum,
her ne kadar ortaçağ insanın
pekde yaşamak istediği bir zaman
olmasada, o zaman ki insanlar hiç
bu kadar ahlaksız hiç bu kadar duyarsız
olmadılar. Birde o zamanlarda bu
kadar polisin, mahkemenin askerin
olmadığı düsünürsek, ki daha hapishane nedir kimse bilmiyor. Aslinda hiçde fena yaşamamışlar. Sadece dünyanın evrenin
merkezinde olduğunu düşünen
geri kafalı adamlar. Ama kimse kumar
makinası icat edip insanların ruhlarını hapis etmeyi düşünmemiş.
Kilisenin ve onun yanında Caminin insanlara verdiği vaat
ise, çennetin bu dünyada
olamadığı, onun ancak öldükten sonra gidilecek bir yer olduğu. Bu dünya ise, geçici bir yer onun
icin buraya fazla önem vermeye
gerek yok, erdemli olan zengin
olmak değil, iyi olmak . Allahın
rızasına ermek iyi bir müslüman olmak gaye.
Modern zaman ile Tanrı öldü ve onunla birlikte öldükten sonra gidilecek bir cennet inancıda. Artık bu dünyada yaşamaya mahkum olan
insan hayalini kurduğu
cenneti burda üretmeyi düşündü. Tabi bu dünyada cennet yapmak isterken kimilerine de
cehennem oldu. Orta çağın en barbar
zamanında bile , toplama kampı kurmayı hayal edemeyen katolik
kilisesi, katletmeye gittigi
yahudilere hıristiyan ol yoksa seni öldürürüm diyordu. Nazi
kamplarında birçok hıristiyan dedesi
yahudi diye katledildi, yahudilerin din değiştirmek diye bir ihtimalleri bile yoktu. Böyle
acımasız bir dünya tasavvurundan elbette çıkan cennet beklentisi, ancak
insanları topluca er yada geç bir
cehenneme götürür. İşte bize sunulan, vaadedilen hayatta sadece başırılı
ve güzel olanın yeri var.
Aşklarımız, beklentilerimiz, hep bu
yönde, böyle bir gözlük ile etrafımıza
bakıp insanları anlamaya çalışıyoruz, birgün bizde başarısız olursak ,
bize kendi gözlüğümüzden
bakılacak. İşte tamda bu
bilgi insanı kumara itiyor.
Peki böyle
acımasız bir gerçeği
yasaklar koymadan nasıl berteraf
edeceğiz? İlk önce çevremizdeki insanları , başarı yada güzelliklerine göre
değil, insanı tavırlarına göre değerledireceğiz. Bunu yapmaktaki amacımız bizimde böyle bir davranışı hakettiğimizdendir.
İnsanlara zor anlarında eğer yardım edemiyorsak , horlamayacağız, kınamayacağız. Tabi dahada güzel olan o insanlara yardım eli
uzatmak, bırakmamak. Konuşabilgimiz kadar anlayabiliriz, insanları başarısız olsalar bile sevelim ve
saygı duyalım. Biliyorum biraz Birol
Kılıç tadı verdim yazıya, inşallah kabak
tadı vermemiştir. Konu çok aktüel
ve önemli , bende gördüğüm kadarıyla en basit ve yapılabilir
olanı söylemek istedim. Bunu söylerken niyetim bizim biraz daha çevremizdeki
insanlar ile ilgilenmemiz, unutmayalım bu dünya geçici asıl cennet ise öldükten sonra bize düşen bu hayatı kimseye cehennem
yapmamak.
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen