Öğretmenler
Günü
Yine bir
öğretmenler gününü hep beraber,
yurtta, yavru vatanda ve dış temsilciliklerde coşku ile kutluyoruz. Tamda bu
yazının böyle bir coşku halinde iken yazılması gerekti. Şimdi burda yazıma başlamadan önce bir Hümanizm eleştirisi yapmak istiyorum. İlk olarak
kitlesel toplu eğitim fikri, halkının
ilerlemesini isteyen Hümanist bir
iktidardan gelmedi. Bu şekilde
kitlesel eğitim, yeni ortaya çıkan
modern hayatta insanlara gerekli
olan asgari bilgi ile donatmak isteğinden çıktı. Savaşlarda eski ordu ile
yeni ordu arasındaki
fark, çok kısa bir sürede kitlesel bir eğitimle ateşli silahlar kullanma
ile başladı.Bunun karşısında ok atmayı öğrenmek ve ilerletmek, uzun bir
çalışmayı gerektiriyor. İlk basılan silah kullanma talimnameleri, ilk okul
kitaplarından daha eskidir. Peki, okumak okuma yazma bilmeyen cahil insanlar
olmaktan daha iyi değil mi ? Evet haklısın, bende elektiriksiz gecelerde, topluca ateş başında oturulup daha yakından daha sıcak sohbetler
edeceğimize, böyle evde tek başıma facebook önünda yazı
yazmayı tercih ederdim. Çok
şükür okuma yazma bilen birisiyim, hatta
gündemi en son teknoloji ile takip etmeye çalışmaktayım. Sizde kendi hesabınıza
birini tercih edin.
Modernite
geri çevrilemeyeceğine göre, biz şimdi
ne yapacağız? Kitlesel eğitim, en gelişmişinden en geri kalmış ülkesine
kadar yayıldı. Yani metod olarak, şuan elimizde
o var, ve bildiğimiz daha farklı bir dünya düzeni
yoksa, en azından bu olanın hatalarını
düzeltmek gerekir. İşte hal böyle iken, kitlesel eğitimin önemli bir aktörü olan
öğretmenlerde, düzeltilmesi
gereken bir yerde duruyorlar.
Ben kendi öğrencilik hayatımda hem güzel
hemde iğrenç öğretmenler ile karşılaştım. Bir taraftan benimle ilgilenen , annemi okula
çağırıp, benim için gerekli kitapları tedarik eden,
diğer taraftan utangaç bir çocuk iken,
bana küçük bir rol oynatarak
özgüvenimi ortaya çıkaran öğretmenlerim oldu. Bunun yanında sadece güldüğüm
için, arkadaşlarımın önünde beni tekme
tokat döven ruh hastalarıda tanıdım, ne yazıkki onların adıda öğretmendi. Çok şükür iyi olarak hatırladığım öğretmenlerimin sayısı kötü olanlardan fazla, onun için hala
okul yıllarını
hatırlayabiliyorum. Birtkaç arkadaşım öğretmen oldu, diğerleri kamuda ve özel sektörde değişik işlerde çalıştılar. Bende şimdiye kadar değişik
ortamlarda, belli bir kitleye bazen, panellerde, bazen sempozyumlarda bazende
seminerlerde birşeyler anlattım. Yani eğitim ile
hep iç içe oldum.
Öğretmenlik en az
taxicilik kadar zor bir meslektir. Burda
hiç kimseyi ne aşağılamak nede
yükseltmek istiyorum. Elbette taxiciler
ulvi bir görevi yerine getirerek,
insanları bir yerden başka bir yere götürdükleri ve bunun karşılığında
para aldıklarından, insanlara birşey
öğrettiği için para alan insandan
daha kötü yada iyi değildir. Önemli olan, taxiçinin de öğretmenin de yaptığı işi sevmesi. Peki böyle komplike
ve zor birşeyi nasıl
başarabiliriz? Bence bu soruyu
geleceğe doğru yaptığımız
hayalleri, hayatımıza uygulayarak başarabiliriz. Gayet rasyonel bir
yaklaşım. Bunu neden yapman gerektiğine dair,
ulvi veya uhrevi sebebler arıyorsan, bu alemde varoluşunun sebebi olarak düşünebilirsin.
Burda dikkat etmen gereken, toplumu varaden gücün dayanışma olduğunu unutmamam.
Toplumlar ancak dayanışma
ile varolabilirler, yoksa toplum olmalarının bir sebebi kalmaz, bak burda
dayanışma diyorum, karşılıklı mefaat demiyorum, faydacılıkta demiyorum. solidarty denilen,
toplumun diğer fertlerine karşı, bilerek ve
isteyerek yapmış olduğu katkıdan
bahsediyorum. Yani soyut bir katma değer dünyasından yapılan zorunlu
yardımlardan bahsetmiyorum. Sen insan
olarak bilinçli olarak dayanışma
halinde olacaksın. Biliyorum
yazımın bu bölümü vaaz ve siyasi manifesto
tadında ama ne yazıkki başka
türlü izah edemeyeceğim.
Sevgili öğretmenlerimiz başımızın tacı,
nasıl tirafik kazası
olduğunda polisi çağırıyorsak, çocuğumuz zayıf
alıncada öğretmeni arıyoruz. Bundan
böylede eğitim sistemimizde,
öğretmen olmak isteyen insanların
daha fazla istihdam edilmesini
istiyoruz. Böye bir imkanı
tahsis etmek içinde, sosyal devlet kendini gereksiz birçok, devlet kurumundan
kurtarıp insanlara asgari bir
yaşam standardı sunmak zorunda. İnsanlarda bu
durumda kendilerine sunulan işler
arasından en uygun olanını seçip, hem
işinde verimli olacak hemde mutlu bir
vatandaş. Bu şekilde süpermarkette
kasada sırada beklerken gülen insalara rastlayacağız. Burda bahsettiğim şey bir
hayal yada kafası uçmuş esrarkeş düşüncesi değil. Avusturya'da ( ki Türkyide ki durum bundan biraz daha fazladır ) sosyal devletin işlemesi için gerekli olan , kurum
ve kuruluşlar ortadan kaldırılıp ordan edilen tasarruf ile, Avusturya'da yaşayan
herkese asgari bir yaşam standardı verecek para
ortaya çıkıyor. Böylece
insalar o devlet dairesinden bu
devlet dairesine şu resmi belgeyi
getirmek zorunda kalmazlar. Bu durumda evimi, işimi kaybederim korkusu olmayan emin bir vatandaş , stres
altındaki diğer vatandaştan daha faydalıdır. Böyle bir
ortamda, insana kalan zaman içinde
belki, toplum ve devlet için daha
faydalı bir eser ortaya
konabilir. Neyse ben verimlilik
teorisinden, değer üretmeye geçmeyeyim,
o konuyu daha sonra ele alırız.
Taxiciler
günü var mı bilmiyorum, ama olsaydı bile onu kutlamazdım. Sevgi ve
muhabbet ile andığım öğretmenlerimin ölenlerine rahmet kalanlarına da sahlik ve sıhhat diliyorum.
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen