Mittwoch, 20. November 2013

Şıvan, Barzani, Arınç ve Diyarbakır

Şıvan, Barzani, Arınç ve Diyarbakır


Bugün  Diyarbakır'da olan görüşmeler hakkında hala korku ve endişe dolu sorular  duyabiliyorsam, bu yazıyı yazmam  gerektiğine  karar verdim. Aslında şimdiye  kadar birkaç  facebook notu olarak verdiğim cevaplar, anladığım kadarıyla esesli bir analizden sonra anlaşılabilecek.

Şimdi varolan bu resmi anlamak için biraz öncesine gitmemiz  lazım,  nerden geldiğmizi unutursak, nerde  olduğumuzu  bilemeyiz. Tayyip'ten önce ( bende yazıda Sözcü gazetesinin  üslubunu kullanayımda  kimse  beni yandaşlıkla  itham etmesin, bundan sonra bir Tayyip  eleştirisi yazacağım söz) manzara, şehitler  ölmez vatan bölünmez ve bu  sözleri söylememize fırsat olan cenazeler. Bu kısır  döngü,  gözünü kan bürümüş birkaç ruh hastası  ihtiyar adamın tekelindeydi.  Şimdi  ardından ağıtlar yaktığımız  silivri mağdurları varya, eğer  farkındaysanız  onlar içerde  olduğundan beri bu ülkede  ne faili meçhul cinayet  nede şehid haberi  geliyor. Bence sadece bu  sebebten dolayı içerde  kalmaları yeterli. İşte  böyle  kan, acı ve adaletsizlik ile  dolu olan doksanlı yıllarımız ikibin yılına  kadar heder edildi,  o  sırada  kaybedilen  her canın  üzerimizde hakkı var. Ahmet  Kaya'yı  linç adenler  gezi  ruhunun erdeminden  bahsettiler bana hiçbir zaman samimi gelmedi. Bu  arada  bazı  arkadaşlar alınmasınlar, yetmez ama evet tutarlı  bir duruştur. İşte  bu ahval  ve şeraet  içinde  memlekette  tersaneler bile hortumlanmışken, bütün  bankalarının içi  boşaltılmışken, Tayyip  iktidara  geldi. Memleketteki zinde  kuvvetler bu  geçişin zaten boşalmış  olan  kasaların  dolması için  iyi bir fırsat olabileceğini düşündü. Sonuçta darbeciler ne  iyi bir ekonomist  nede siyasetçiler, adamların  görevi darbe yapmak  ülke yönetmek değil, barış yapmak hiç değil.

Tamda herşey çıkmaza  girmişken,  tamda yeniden ölüm  haberleri gelirken,  tamda  Sözcü gazetesi neden haklı olduklarını söylerken. Avrupa'da bir  otelde  Bülent Arınc'ın talebi ile  Şivan ile  bir  görüşme gercekleşiyor,  hemde  gizli saklı değil açıkta  lobide, zaten o  yüzden birden Türkiye  gündemine düştü. Üzerinde  kaseti var diye  insanların  öldürüldüğü  bir  Sanatcı Meclis  başkanı ile  görüşüyor. Çok  şükür  hala  Cumhuriyetimiz  ayakta hala bayrak inmedi  ezan dinmedi. Mesut  Barzani  Diyarbakir'a  geldiğinde de  farkında  olduysanız  bölünen  kopan, ilhak  onunan, elden çıkan birşey  söz  konusu değil,  hatta sosyal medyada gezen espiriler  var Türkiye'nin yeni plaka numaralarına dair: Kerkük 82, Süleymaniye 83, Erbil 84 gibi. Bazı  arkadaşlarda belki beni bu espirileri yaparken emperiyalist  olarak suçlayabilir,  ama  benim  niyetim bir yerleri  ele geçirmek işgal etmek,  egemenliğim altina  almak falan değil. Ben Avrupa'da yaşıyorum burda  Avusturya  ile sınır  olan hiç bir  ülke sınırında  gümrük yok, yani arabaya atılıyorm  istediğim yere  gidiyorum. İşte  ben böyle bir şey istiyorum. Yani ben isteidigimde  Erbil'e gideyim , Erbil'deki de  İstanbul'a, asıl amaç bu. Çünki insanların kafalarındaki sınır cok daha  güçlü,  onu yıkmak için ilk önce varolan sünni sınırları yıkmak  lazım. Bu istediğim bir esrarkeşin hayali değil,  bu  değidiğim Avrupa Birliği  denen  bir gerçek.

Artık Şıvan  Türk'ler  için  o kadarda  kötü biri değildi, yoksa  meclis  başkanları neden  onunla görüşsün. İşte  bu  hamle  ile Türkler fikirlerini değiştirirken PKK Şıvanı  vatan  haini ilan etti. Türkiye  hem Dışişleri hemde  Başkakanık seviyesinde  #Kürdistana  ( artik bu kelimeyi  söylememizde bir sakinca yok Tayyip söyledi cünki ) gittiler, ve  Kürdistanı on yıl içinde  Türk ekonomisine  yakınlaştırdılar. İnsanlarla savaşmak  yerine  işte yapılabileceğini gördüler. Şunu da  unutmayalım Musul ve Kerkük Lozan antlaşmasında  1960 yılında  Türk tarafı  feragat ettiği  için  kapanmıştır. Yoksa oralar 1960 yılına  kadar kanunen Misaki Milli sınırları icinde  görülüyordu. Şimdi  o Misaki Milli sınırları  Türk parası kullanmayı istiyor. Kürdistan'ın  okullarında  türkçe  öğretiliyor, arapça ve  kürtçe, bence bizde hemen çok dilli bir  okul sistemine geçelim. Ben Avrupa'dan biliyorum  burda da çok dillilik devlet tarafından destekleniyor. Bence  okullarda  anadoluda  konuşulan bütün diller  öğretilsin ( ama  öğretilirken adam gibi  öğretilsin yoksa  ben sekiz sene  ingilzce  öğrenipte  adres soramayan eğitim maduru tanırım)

Ben Şivan'in CNN  Türk'te vermiş olduğu  röportajı herkeze  izlemeyi  tavsiye ederim, eğer bir parça atan bir kalbiniz  varsa, gözyaşlarınıza sahip olamayacaksınız. Bu patetik uyarıdan sonra işin realitesine  dönmek istiyorum. Lütfen korkmayın  korku gerçek değildir. Fundamental ontolojinin kurucusu olan, günümüz dünyasını  etkileyen Wittgenstein'dan sonra en  önemli  filosof  olan Martin Heidegger yapmış olduğu  teorisine insanın güçlü bir dürtüsü olan korku ile başlar. Heidegger  Furcht yani Endişe , ile Angst yani Korkuyu  ayırır. Furcht yani endişe realdir ve  gerçek bir tehlike  karşısında  insanı hayatta  tutmak için devreye girer ve doğaldır. Eğer  karşınıza  bir aslan  çıkarsa bu Endişe'dir yani Furcht bu  doğaldır, çünki  hayatta kalma güdünüz endişenizdir.  Ama  Korku yani Angst reel  değildir, yani Phenomenal dünyada bir karşılığı yoktur, insanın  kendisinin  kurguladığı bir yapıdır, doğal değidir. Şimdi burdan yola  çıkarsak, evlerinde  internet  başında  oturan hiç  kimse  bölünme,  parçalanma  kavramı ile  direkt bir yokoluş yaşamıyorlar, yani bölünmek ve parçalanmak insanın hayatta kalması için tehlikeli bir durum değil, demek ki  bölünmek ve  parçalanmak Korku yani Angst  kategorisine giriyor yani  doğal değil insanın  kendisinin  ürettiği bir olgu, yani  gerçekten bir karşılığı yok. İşte  benim Diyarbakır'daki düetten sonra  insanlardan  duyduğum şey  buna  muadil bir serzeniş.

Bülent  Arınç Şıvan'ın eski bir dostu  olarak yanında  oturuyor. Hemen yanlarında Beşir Atalay ve Emine hanım  poşu  takmış bir halde. Mesut  Barzani ve İbrahim Tatlıses'sin verdikleri   mesaj hiç  öyle  bölünmeyi ima eden bir  anlami yok, yada  yarın Diyarbakırı devralacak gibi  durmuyorlardı. Benim  gördüğüm Diyarbakir'a geldiği için mutlu olan bir  Misaki Milli çocuğu.Düşününsenize eğer Lozan'da Musul ve Kerkük Türkiye'de  kalmiş olsaydı, bugün Mesut  Barzani Erbil milletvekili olurdu, ve koalisyon  ortagi ile  ortak bir mitinge  Diyarbakırda  katılmış olurdu, ve  buda senin için  gayet  dogal olacaktı.  Birde  İboyu hasta hali ile - biz  buraya şan şöhret için gelmedik, şanada  şöhretede  doyduk biz barış için geldik- demesi hiç işgal kuvvetlerinin organize ettiği bir  aktiviteyi andırmıyordu. Belki  Mesut Barzani  ilk önce  keşif için geldi, belki beğenir sonra ordusuyla  gelir  Diyarbakır'ı işgal eder Allahualem. Belki ben büyük bir  çoğunluğun  icinde azınlık olarak yaşadığımdandır, belkide kozmopolit bir çevrem  olduğundandır,  belki satılmışım, ama  barış  yapmak savaşmamak bir komplonun ürünü  dahi olsa  güzel birşey değil mi?  Şimdi  yapılan komplo iyi  bir  sonuca  ulsaşırsa biz yine iptal mı  edeceğiz? Hayır biz  barış gibi  bir sonucu  istemiyoruz, bu bir komplo mu diyeceğiz? 



Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl 2020 Wien

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl  2020 Wien  1- Für alle Wiener Schulen 2 Wochenstunden Angebot: Empathie,  soziale Verantwortung ...