Şıvan, Barzani, Arınç ve Diyarbakır
Bugün Diyarbakır'da olan görüşmeler hakkında hala korku ve endişe dolu sorular duyabiliyorsam, bu yazıyı yazmam gerektiğine karar verdim. Aslında şimdiye kadar birkaç facebook notu olarak verdiğim cevaplar, anladığım kadarıyla esesli bir analizden sonra anlaşılabilecek.
Şimdi varolan bu resmi anlamak için biraz öncesine gitmemiz lazım, nerden geldiğmizi unutursak, nerde olduğumuzu bilemeyiz. Tayyip'ten önce ( bende yazıda Sözcü gazetesinin üslubunu kullanayımda kimse beni yandaşlıkla itham etmesin, bundan sonra bir Tayyip eleştirisi yazacağım söz) manzara, şehitler ölmez vatan bölünmez ve bu sözleri söylememize fırsat olan cenazeler. Bu kısır döngü, gözünü kan bürümüş birkaç ruh hastası ihtiyar adamın tekelindeydi. Şimdi ardından ağıtlar yaktığımız silivri mağdurları varya, eğer farkındaysanız onlar içerde olduğundan beri bu ülkede ne faili meçhul cinayet nede şehid haberi geliyor. Bence sadece bu sebebten dolayı içerde kalmaları yeterli. İşte böyle kan, acı ve adaletsizlik ile dolu olan doksanlı yıllarımız ikibin yılına kadar heder edildi, o sırada kaybedilen her canın üzerimizde hakkı var. Ahmet Kaya'yı linç adenler gezi ruhunun erdeminden bahsettiler bana hiçbir zaman samimi gelmedi. Bu arada bazı arkadaşlar alınmasınlar, yetmez ama evet tutarlı bir duruştur. İşte bu ahval ve şeraet içinde memlekette tersaneler bile hortumlanmışken, bütün bankalarının içi boşaltılmışken, Tayyip iktidara geldi. Memleketteki zinde kuvvetler bu geçişin zaten boşalmış olan kasaların dolması için iyi bir fırsat olabileceğini düşündü. Sonuçta darbeciler ne iyi bir ekonomist nede siyasetçiler, adamların görevi darbe yapmak ülke yönetmek değil, barış yapmak hiç değil.
Tamda herşey çıkmaza girmişken, tamda yeniden ölüm haberleri gelirken, tamda Sözcü gazetesi neden haklı olduklarını söylerken. Avrupa'da bir otelde Bülent Arınc'ın talebi ile Şivan ile bir görüşme gercekleşiyor, hemde gizli saklı değil açıkta lobide, zaten o yüzden birden Türkiye gündemine düştü. Üzerinde kaseti var diye insanların öldürüldüğü bir Sanatcı Meclis başkanı ile görüşüyor. Çok şükür hala Cumhuriyetimiz ayakta hala bayrak inmedi ezan dinmedi. Mesut Barzani Diyarbakir'a geldiğinde de farkında olduysanız bölünen kopan, ilhak onunan, elden çıkan birşey söz konusu değil, hatta sosyal medyada gezen espiriler var Türkiye'nin yeni plaka numaralarına dair: Kerkük 82, Süleymaniye 83, Erbil 84 gibi. Bazı arkadaşlarda belki beni bu espirileri yaparken emperiyalist olarak suçlayabilir, ama benim niyetim bir yerleri ele geçirmek işgal etmek, egemenliğim altina almak falan değil. Ben Avrupa'da yaşıyorum burda Avusturya ile sınır olan hiç bir ülke sınırında gümrük yok, yani arabaya atılıyorm istediğim yere gidiyorum. İşte ben böyle bir şey istiyorum. Yani ben isteidigimde Erbil'e gideyim , Erbil'deki de İstanbul'a, asıl amaç bu. Çünki insanların kafalarındaki sınır cok daha güçlü, onu yıkmak için ilk önce varolan sünni sınırları yıkmak lazım. Bu istediğim bir esrarkeşin hayali değil, bu değidiğim Avrupa Birliği denen bir gerçek.
Artık Şıvan Türk'ler için o kadarda kötü biri değildi, yoksa meclis başkanları neden onunla görüşsün. İşte bu hamle ile Türkler fikirlerini değiştirirken PKK Şıvanı vatan haini ilan etti. Türkiye hem Dışişleri hemde Başkakanık seviyesinde #Kürdistana ( artik bu kelimeyi söylememizde bir sakinca yok Tayyip söyledi cünki ) gittiler, ve Kürdistanı on yıl içinde Türk ekonomisine yakınlaştırdılar. İnsanlarla savaşmak yerine işte yapılabileceğini gördüler. Şunu da unutmayalım Musul ve Kerkük Lozan antlaşmasında 1960 yılında Türk tarafı feragat ettiği için kapanmıştır. Yoksa oralar 1960 yılına kadar kanunen Misaki Milli sınırları icinde görülüyordu. Şimdi o Misaki Milli sınırları Türk parası kullanmayı istiyor. Kürdistan'ın okullarında türkçe öğretiliyor, arapça ve kürtçe, bence bizde hemen çok dilli bir okul sistemine geçelim. Ben Avrupa'dan biliyorum burda da çok dillilik devlet tarafından destekleniyor. Bence okullarda anadoluda konuşulan bütün diller öğretilsin ( ama öğretilirken adam gibi öğretilsin yoksa ben sekiz sene ingilzce öğrenipte adres soramayan eğitim maduru tanırım)
Ben Şivan'in CNN Türk'te vermiş olduğu röportajı herkeze izlemeyi tavsiye ederim, eğer bir parça atan bir kalbiniz varsa, gözyaşlarınıza sahip olamayacaksınız. Bu patetik uyarıdan sonra işin realitesine dönmek istiyorum. Lütfen korkmayın korku gerçek değildir. Fundamental ontolojinin kurucusu olan, günümüz dünyasını etkileyen Wittgenstein'dan sonra en önemli filosof olan Martin Heidegger yapmış olduğu teorisine insanın güçlü bir dürtüsü olan korku ile başlar. Heidegger Furcht yani Endişe , ile Angst yani Korkuyu ayırır. Furcht yani endişe realdir ve gerçek bir tehlike karşısında insanı hayatta tutmak için devreye girer ve doğaldır. Eğer karşınıza bir aslan çıkarsa bu Endişe'dir yani Furcht bu doğaldır, çünki hayatta kalma güdünüz endişenizdir. Ama Korku yani Angst reel değildir, yani Phenomenal dünyada bir karşılığı yoktur, insanın kendisinin kurguladığı bir yapıdır, doğal değidir. Şimdi burdan yola çıkarsak, evlerinde internet başında oturan hiç kimse bölünme, parçalanma kavramı ile direkt bir yokoluş yaşamıyorlar, yani bölünmek ve parçalanmak insanın hayatta kalması için tehlikeli bir durum değil, demek ki bölünmek ve parçalanmak Korku yani Angst kategorisine giriyor yani doğal değil insanın kendisinin ürettiği bir olgu, yani gerçekten bir karşılığı yok. İşte benim Diyarbakır'daki düetten sonra insanlardan duyduğum şey buna muadil bir serzeniş.
Bülent Arınç Şıvan'ın eski bir dostu olarak yanında oturuyor. Hemen yanlarında Beşir Atalay ve Emine hanım poşu takmış bir halde. Mesut Barzani ve İbrahim Tatlıses'sin verdikleri mesaj hiç öyle bölünmeyi ima eden bir anlami yok, yada yarın Diyarbakırı devralacak gibi durmuyorlardı. Benim gördüğüm Diyarbakir'a geldiği için mutlu olan bir Misaki Milli çocuğu.Düşününsenize eğer Lozan'da Musul ve Kerkük Türkiye'de kalmiş olsaydı, bugün Mesut Barzani Erbil milletvekili olurdu, ve koalisyon ortagi ile ortak bir mitinge Diyarbakırda katılmış olurdu, ve buda senin için gayet dogal olacaktı. Birde İboyu hasta hali ile - biz buraya şan şöhret için gelmedik, şanada şöhretede doyduk biz barış için geldik- demesi hiç işgal kuvvetlerinin organize ettiği bir aktiviteyi andırmıyordu. Belki Mesut Barzani ilk önce keşif için geldi, belki beğenir sonra ordusuyla gelir Diyarbakır'ı işgal eder Allahualem. Belki ben büyük bir çoğunluğun icinde azınlık olarak yaşadığımdandır, belkide kozmopolit bir çevrem olduğundandır, belki satılmışım, ama barış yapmak savaşmamak bir komplonun ürünü dahi olsa güzel birşey değil mi? Şimdi yapılan komplo iyi bir sonuca ulsaşırsa biz yine iptal mı edeceğiz? Hayır biz barış gibi bir sonucu istemiyoruz, bu bir komplo mu diyeceğiz?
Bu Blog benim yazılarım için hazırlandı, öyle büyük beklentileri olan arkadaşlar gelmeseler de olur. Kendi halimizce bizde düşünmek, anlamak ve yazmak istedik.
Abonnieren
Kommentare zum Post (Atom)
Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl 2020 Wien
Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl 2020 Wien 1- Für alle Wiener Schulen 2 Wochenstunden Angebot: Empathie, soziale Verantwortung ...
-
Kumardan nasıl kurtulunur? Bu başlığı atmamın sebebi bundan önceki yazıl ile çelişkiye düşmemek içindir. Bundan öncek...
-
Uber und Sklaverei 4.0 Ich bin Taxilenker und Opfer einer neuen Ära, die sich "Digitalisierung" nennt, im Grunde genommen ist ...
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen