Dienstag, 1. Juli 2014

Gönlümüzün Köşkündesin !

Gönlümüzün Köşkündesin !

Bir  Imam Hatipli olarak,  bir Milli Gençlik  Vakfı başkanı olarak,  bir  Milli  Görüşçü olarak, sonunda  bu ülkenin  çoğunluğunu her  kesimden ve  şehirden temsil eden birisi, cumhurun  oyları ile,  reis  seçilecek. Bu manzarayı sanki  şeref  tiribününden Menderes, Erbakan, ve  Turgut  özel  izliyorlar  gibi  geliyor. Halk iradesinin bir devrim gibi gerçekleşmesi idi şimdiye  kadar yaşanan  olaylar. kendi  ülkesinde  parya  olanların sonunda paryalıktan kurtulması idi bu  adaylık.  Kimin kazanacağını sağır sultan bile  duydu,  ilk  turda  olacağınıda herkez  biliyor, bilinmeyen yüzde  kaç  olacağı, şehit Başbakan  Menderes % 62 almıştı 1955  seçimlerinde  Başbakan  olarak,  onu geçen  kimse  olmadı  daha,  belki Başbakan bu  sefer  paradigmanın değişiminde  daha fazla oy alabilir.  Şimdi bu yaşadığımız  bir  paradigma  değişimidir,  bunu  ilerleye  zamanlarınızda  torunlarınıza anlatırsınız

On  iki yıllık  uzun  bir yoldan sonra artık Genelkurmal  Başkanını yargıladıktan sonra,  12  Eylül darbesini muhabbet hapse  mahkum ettikten sonra,30  yıllık kanayan yarayıda sarmaya  başladıktan sonra  bunu,  bir Başkanlık ile  taçlandırmak  gerekiyor. Yaşadığımız bütün sorunlarının sebebi "Yanlış Cumhuriyettir" işte  başlarken yanlış başlayan bir  projeyi bu  yolda hayatlarını  veren Mehmet Akifl'erin, Said  Nursi'lerin, Iskilipli  Atıf Hoca'ların ve  Necip  Fazıl'ların hayalini kurdukları  gibi yapacağız. Bu  arada endişeli  demokrat dostlarım sakin  korkmasınlar, şeriat devleti  kurmayacağız Türkiye'de Iran  olmayacak, Türkiye  olmaya devam edecek, nasıl  barış yapılıyorken  bölünmediğimiz  gibi. Biz  bu  yanlış cumhuriyetten  o kadar çektik ki,  kimse bir daha aynısı  yaşamasın. Ben aileden gurbetçi birisiyim, Babamın ve  benim  buraya geliş sebebimiz aynı. Gurbet acısı  çekmiyorum,  niyetimde  kimseye ajitasyon yapmak  değil.  Dünyanın yaşam kalitesi en yüksek şehrinde yaşıyorum,  burdaki dangalak siyasetçilerden bende  şikayetçiyim, ama hala  burda yaşam kalitem meleketimden yüksek. Türkiye'yi uzaktan seyderken itiraf edeyim Avusturya siyasetinden daha  heyecanlı  geliyor. Ama  bunun sebibi Avusturya siyasetinin çok sıkıcı olması. Şimdiye kadar TBMM meclisi  muhalefetin takoz  koymasi ile  bir anayasa bile hazırlayamadı. En son üzerinde  bütün  partilerin anlaştıkları bir avuç  kanun bile onaylanamadı.  Ana Muhalefet  partisi  bu meclisin anayasa yapmaya yetkili olmadığını o mecliste  utanmadan söylüyor, yavru muhalefet  ise  ne söyledigini kendisi bile  bilmiyor. Ülkenin tek muhalefet  partside siyaset yapmayı  bilmiyor. İşte tamda bu   ortamda yani tıkanmış  olan siyasete  yeni  bir yol  gerekiyor. Bu  defa ama  öyle  yukarıdan aşağı değil bizzat  aşığıdan yukarı. Bunun türkçesi  şu  çobanın  oyu ile profesörün oyu  aynı. Buda eski  dilde  şöyle oluyor memolar ve reşolar mecilise girmekle kalmadı şimdide cumhurun  başına geçiyorlar.

Başbakan  seçim kampanyasına  Samsun ve Erzurum  ile  başlayacakmış.  Buna  herhalde en çok  Kemalist  arkadaşlar bozulacak, bir  o kalmıştı  adamın el atmadığı  oda  artık  gitti. Bundan sonra  sarı  saçlı mavi gözlü  şarkısını hiçbir Kemalist ağzına alamayacak, çünki bundan sonra doğan çocuklar bu  şarkının Tayyip için yazıldığını  düşünecek. Yok  korkmayın burda Atatürke  karşı  başka bir figür çıkmıyor  biz inanan  insanlarız  öyle  şahsi kutsamak yoktur bizde, biz sadece seçitiğimiz  polikacıyı ilgi ile  izliyoruz. Cuma namazına gittimizde de  Başbakan imamın arkasında bizimle aynı  safta  duruyor.  Bunun  seküler  kafalar için anlamı biraz zordur. Sekülerler  bizi  Tanrıdan kurtarıp kanun  önünde eşit vatandaşlar yaptılar. Cumhuriyet gazetesinin 1952 yılında  manşeti: Halk  pilaja geldi Vatandaş madur oldu.  Şaka gibi  geliyor ama evet  doğru memolar ve reşolar sadece Meclise girmiyorlar, birde  pilaja gelmek  istiyorlar. Çünki  bu durumun  bu seküler arkadaşlara o zaman tuhaf gelmesinin sebebi  kendilerinin  çıkardıkları,  hani hepimizin  eşit  olduğu kanunlarlar ile 1952 yılına  kadar halkın  pilaja girmesi  yasaklandı. Halkın seçtiği bir Başbakan sadece ezanı arapça yapmadı  ayrıca pilajı halka açtı. İşte bu halk  seküler  kanunları  çok iyi  tanıyor merak  etmeyin,  hele darbe dönemlerinde  işletilen  kanunlar en seküler  olanları idi. Bir Başbakan elbette  güç ve iktidar sahibidir, sonuçta adam  gücü kontrol ediyor. Kanun önünde eşit  olsak bile kanunun  kontrolü adamın elinde. Demokrasi dediğimiz sistem bunun  kontrol etmek için kurgulandı  ama şimdye kadar gücün suistimal edilmesini pek engelleyemedi halada  modern batıda bile engelleyemiyor. İşte  seküler projenin  bizi getirdiği son  nokta  burası. Biraz liberal olanlar  (ingilizce  konuşan  ülkeler) kültürlerinden  gelen  liberal geleneği deniyorlar,  kıta Avrupasında ise ise ırkçılar  yükselişte, koca  kıta  üç beş maymuna  kalacakta  ben  ona yanıyorum. Avrupa kendi paradigmasinda  bir meşuiyet krızi yaşarken, Türkiye siyasi meşruiyetinin zirvesini yaşıyor. Başbakanın  şahsında  toplanmış  olan,  büyük bir halk  kesimi  şimdiye kadar  varolan siyesi geleneği ve paradigmayı  kendi  iradesi ile değiştiriyor. İşte  bende Başbakan ile  kanun önünde eşit  olup olmadığımı bilmiyorum, bunu  denemedende bilemem, bildiğim şey ise Başbakanın  benim yanımda Allahın  huzurunda  eşit  olmamız,  ve  bunu  Basbakan da bende biliyorum. Bundan dolayı  Allahın  izni ile paradigma yeniden yazılacak, aslında CHP'nin  Ekmeleddin İhsanoğlu'nu aday göstermesi ile  Başbakanın dindar nesil yetiştireceğiz sözünün gerçekleşmiş  olduğunu  görüyoruz.  Son üç yıldır Liaiklik  tehlikede değil,  hatta CHP huzurun  islamda olduğunu  kavradı.

Başbakanın  Samsun'dan çıkması  ayrıca bu  geçişin  öyle  jakoben  Fransız  usulü keskin bir devrim  olmayacağınıda anlıyoruz. Başbakan bu  tercihi ile  Kemalist  Pantheon'un mirasını   alıyor. Bu  geçişte  Kemalist devrim gibi gecmis ile bağlar  keskin bir şekilde  kesilmiyor. Başbakan bu  şekilde  eski Kozmolojiyi inkar etmiyor,  onu  estetize  ederek  yeniden  üretiyor.  O  eski kozmosta  olmayan farklı galaxileri ve  fiziksel bigiler ile donatıyor.


On iki  yıllık Ak parti iktidarında  Ülkede hep ilklere şahit  olundu,  solcu  dostlarıma duyurmak isterim  2012 yılında  ilk defa  Türkiye'de gözaltında  kimse  ölmemiş. Sokak  gösterilerinde  ölen insanların acısını en az sizin kadar  paylaşıyorum. Ülkede yaşayanlar Anadolunun  çeşitliliğini gördü. Artık bundan sonra  devletin dayattığı  bir kimliği  taşımak istemiyorlar. Insanlar istedikleri kimliği, istedikleri  yerde ve istedikleri zaman kullanmak istiyorlar. Bunun  Türkçesi  şu  ey kendi dilinden başka dil  bilmeyen Avusturyalı sen  gerçekten ben almanca  konuşsam  beni dinleyecek misin?  Kürtler ile Türklerin anlaşamama sebebleri  dillerini  bilediklerinden mi ? Demek ki  bir dili bilmek yetmiyor beraber yaşamak için. İnsanların bir irade göstermeleri  gerekiyor.  Bu  Türkiye'de de  Avusturyada da böyle. Şuan Avusturya  hala FPÖ'yü seçerek nasıl bir  beraberlik istediklerini  burda yaşayan komşularına  söylüyorlar. Türkiye'de de aynı  irade BDP ve Ak partiyi   seçerek barış istediğini söyledi. Eğer CHP ve MHP  barış için  uğraşsalardı  bu halk onlarıda iktidar yapardı hiç merak etmesinler. Bazılarının tarih bilgisi az olabilir. 1950 yilindaki secimlere iki  ay kala CHP İsmet Paşanın emri ile bir Şeyhülislamı Başbakan yapar ve  Demokrat Partiye  rakip  seçim  girer. Bu Halk  Şeyhülislam yerine  Ege'li bir toprak  ağasını seçer. Yani  bu  halk dini  eğitiminden dolayı  değil, gerçekten halkı  temsil ettiği  için  seçiyor. Güzel günler  görüyorum  inşallah.

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl 2020 Wien

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl  2020 Wien  1- Für alle Wiener Schulen 2 Wochenstunden Angebot: Empathie,  soziale Verantwortung ...