Gönlümüzün Köşkündesin
!
Bir Imam Hatipli olarak, bir Milli Gençlik Vakfı başkanı olarak, bir
Milli Görüşçü olarak,
sonunda bu ülkenin çoğunluğunu her kesimden ve
şehirden temsil eden birisi, cumhurun
oyları ile, reis seçilecek. Bu manzarayı sanki şeref
tiribününden Menderes, Erbakan, ve
Turgut özel izliyorlar
gibi geliyor. Halk iradesinin bir
devrim gibi gerçekleşmesi idi şimdiye
kadar yaşanan olaylar. kendi ülkesinde
parya olanların sonunda
paryalıktan kurtulması idi bu
adaylık. Kimin kazanacağını sağır
sultan bile duydu, ilk
turda olacağınıda herkez biliyor, bilinmeyen yüzde kaç
olacağı, şehit Başbakan Menderes
% 62 almıştı 1955 seçimlerinde Başbakan
olarak, onu geçen kimse
olmadı daha, belki Başbakan bu sefer
paradigmanın değişiminde daha
fazla oy alabilir. Şimdi bu
yaşadığımız bir paradigma
değişimidir, bunu ilerleye
zamanlarınızda torunlarınıza
anlatırsınız
On iki yıllık
uzun bir yoldan sonra artık
Genelkurmal Başkanını yargıladıktan
sonra, 12 Eylül darbesini muhabbet hapse mahkum ettikten sonra,30 yıllık kanayan yarayıda sarmaya başladıktan sonra bunu,
bir Başkanlık ile
taçlandırmak gerekiyor.
Yaşadığımız bütün sorunlarının sebebi "Yanlış Cumhuriyettir" işte başlarken yanlış başlayan bir projeyi bu
yolda hayatlarını veren Mehmet
Akifl'erin, Said Nursi'lerin,
Iskilipli Atıf Hoca'ların ve Necip
Fazıl'ların hayalini kurdukları
gibi yapacağız. Bu arada
endişeli demokrat dostlarım sakin korkmasınlar, şeriat devleti kurmayacağız Türkiye'de Iran olmayacak, Türkiye olmaya devam edecek, nasıl barış yapılıyorken bölünmediğimiz gibi. Biz
bu yanlış cumhuriyetten o kadar çektik ki, kimse bir daha aynısı yaşamasın. Ben aileden gurbetçi birisiyim,
Babamın ve benim buraya geliş sebebimiz aynı. Gurbet
acısı çekmiyorum, niyetimde
kimseye ajitasyon yapmak
değil. Dünyanın yaşam kalitesi en
yüksek şehrinde yaşıyorum, burdaki
dangalak siyasetçilerden bende
şikayetçiyim, ama hala burda
yaşam kalitem meleketimden yüksek. Türkiye'yi uzaktan seyderken itiraf edeyim
Avusturya siyasetinden daha
heyecanlı geliyor. Ama bunun sebibi Avusturya siyasetinin çok sıkıcı
olması. Şimdiye kadar TBMM meclisi
muhalefetin takoz koymasi
ile bir anayasa bile hazırlayamadı. En
son üzerinde bütün partilerin anlaştıkları bir avuç kanun bile onaylanamadı. Ana Muhalefet
partisi bu meclisin anayasa
yapmaya yetkili olmadığını o mecliste
utanmadan söylüyor, yavru muhalefet
ise ne söyledigini kendisi
bile bilmiyor. Ülkenin tek
muhalefet partside siyaset yapmayı bilmiyor. İşte tamda bu ortamda yani tıkanmış olan siyasete
yeni bir yol gerekiyor. Bu
defa ama öyle yukarıdan aşağı değil bizzat aşığıdan yukarı. Bunun türkçesi şu
çobanın oyu ile profesörün
oyu aynı. Buda eski dilde
şöyle oluyor memolar ve reşolar mecilise girmekle kalmadı şimdide
cumhurun başına geçiyorlar.
Başbakan seçim kampanyasına Samsun ve Erzurum ile
başlayacakmış. Buna herhalde en çok Kemalist
arkadaşlar bozulacak, bir o
kalmıştı adamın el atmadığı oda
artık gitti. Bundan sonra sarı
saçlı mavi gözlü şarkısını hiçbir
Kemalist ağzına alamayacak, çünki bundan sonra doğan çocuklar bu şarkının Tayyip için yazıldığını düşünecek. Yok korkmayın burda Atatürke karşı
başka bir figür çıkmıyor biz
inanan insanlarız öyle
şahsi kutsamak yoktur bizde, biz sadece seçitiğimiz polikacıyı ilgi ile izliyoruz. Cuma namazına gittimizde de Başbakan imamın arkasında bizimle aynı safta
duruyor. Bunun seküler
kafalar için anlamı biraz zordur. Sekülerler bizi
Tanrıdan kurtarıp kanun önünde
eşit vatandaşlar yaptılar. Cumhuriyet gazetesinin 1952 yılında manşeti: Halk
pilaja geldi Vatandaş madur oldu.
Şaka gibi geliyor ama evet doğru memolar ve reşolar sadece Meclise
girmiyorlar, birde pilaja gelmek istiyorlar. Çünki bu durumun
bu seküler arkadaşlara o zaman tuhaf gelmesinin sebebi kendilerinin
çıkardıkları, hani hepimizin eşit
olduğu kanunlarlar ile 1952 yılına
kadar halkın pilaja girmesi yasaklandı. Halkın seçtiği bir Başbakan
sadece ezanı arapça yapmadı ayrıca pilajı
halka açtı. İşte bu halk seküler kanunları
çok iyi tanıyor merak etmeyin,
hele darbe dönemlerinde
işletilen kanunlar en
seküler olanları idi. Bir Başbakan
elbette güç ve iktidar sahibidir,
sonuçta adam gücü kontrol ediyor. Kanun
önünde eşit olsak bile kanunun kontrolü adamın elinde. Demokrasi dediğimiz
sistem bunun kontrol etmek için
kurgulandı ama şimdye kadar gücün
suistimal edilmesini pek engelleyemedi halada
modern batıda bile engelleyemiyor. İşte
seküler projenin bizi getirdiği
son nokta burası. Biraz liberal olanlar (ingilizce
konuşan ülkeler)
kültürlerinden gelen liberal geleneği deniyorlar, kıta Avrupasında ise ise ırkçılar yükselişte, koca kıta
üç beş maymuna kalacakta ben
ona yanıyorum. Avrupa kendi paradigmasinda bir meşuiyet krızi yaşarken, Türkiye siyasi
meşruiyetinin zirvesini yaşıyor. Başbakanın
şahsında toplanmış olan,
büyük bir halk kesimi şimdiye kadar
varolan siyesi geleneği ve paradigmayı
kendi iradesi ile değiştiriyor.
İşte bende Başbakan ile kanun önünde eşit olup olmadığımı bilmiyorum, bunu denemedende bilemem, bildiğim şey ise Başbakanın benim yanımda Allahın huzurunda
eşit olmamız, ve
bunu Basbakan da bende biliyorum.
Bundan dolayı Allahın izni ile paradigma yeniden yazılacak, aslında
CHP'nin Ekmeleddin İhsanoğlu'nu aday
göstermesi ile Başbakanın dindar nesil
yetiştireceğiz sözünün gerçekleşmiş
olduğunu görüyoruz. Son üç yıldır Liaiklik tehlikede değil, hatta CHP huzurun islamda olduğunu kavradı.
Başbakanın Samsun'dan çıkması ayrıca bu
geçişin öyle jakoben
Fransız usulü keskin bir
devrim olmayacağınıda anlıyoruz. Başbakan
bu tercihi ile Kemalist
Pantheon'un mirasını alıyor.
Bu geçişte Kemalist devrim gibi gecmis ile bağlar keskin bir şekilde kesilmiyor. Başbakan bu şekilde eski Kozmolojiyi inkar etmiyor, onu
estetize ederek yeniden
üretiyor. O eski kozmosta
olmayan farklı galaxileri ve
fiziksel bigiler ile donatıyor.
On iki yıllık Ak parti iktidarında Ülkede hep ilklere şahit olundu, solcu
dostlarıma duyurmak isterim 2012
yılında ilk defa Türkiye'de gözaltında kimse
ölmemiş. Sokak
gösterilerinde ölen insanların
acısını en az sizin kadar paylaşıyorum.
Ülkede yaşayanlar Anadolunun
çeşitliliğini gördü. Artık bundan sonra
devletin dayattığı bir kimliği taşımak istemiyorlar. Insanlar istedikleri
kimliği, istedikleri yerde ve
istedikleri zaman kullanmak istiyorlar. Bunun
Türkçesi şu ey kendi dilinden başka dil bilmeyen Avusturyalı sen gerçekten ben almanca konuşsam beni dinleyecek misin? Kürtler ile Türklerin anlaşamama
sebebleri dillerini bilediklerinden mi ? Demek ki bir dili bilmek yetmiyor beraber yaşamak
için. İnsanların bir irade göstermeleri
gerekiyor. Bu Türkiye'de de
Avusturyada da böyle. Şuan Avusturya
hala FPÖ'yü seçerek nasıl bir
beraberlik istediklerini burda
yaşayan komşularına söylüyorlar.
Türkiye'de de aynı irade BDP ve Ak
partiyi seçerek barış istediğini
söyledi. Eğer CHP ve MHP barış için uğraşsalardı
bu halk onlarıda iktidar yapardı hiç merak etmesinler. Bazılarının tarih
bilgisi az olabilir. 1950 yilindaki secimlere iki ay kala CHP İsmet Paşanın emri ile bir
Şeyhülislamı Başbakan yapar ve Demokrat
Partiye rakip seçim
girer. Bu Halk Şeyhülislam
yerine Ege'li bir toprak ağasını seçer. Yani bu
halk dini eğitiminden dolayı değil, gerçekten halkı temsil ettiği
için seçiyor. Güzel günler görüyorum
inşallah.
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen