Samstag, 12. Juli 2014

Sebastian Kurz'un İftar Yemeği

Sebastian Kurz'un İftar Yemeği

Şampuan  reklamından  fırlamış  Hukuk  fakültesini bile bitirememiş Dışişleri  bakanımız  yine  varlığını Heute gazetesine verdiği bir röportajla duyurdu. Son  olarak  ülkesini  Diktatör Erdoğan'a karşı  cesurca savunan Kurz,  Filistin füzeleri  yüzünden  günlerdir  kan ağlayan İsrail'in kendini savunma  hakkı  olduğunu  belirtti. Şimdiye kadar yapmış olduğu standard  Avrupa  politikası, sonuçta Kurz sürüden ayrılamaz. Avrupanın Ortadoğu  politikasının  çöktüğünü Arap baharında  gördük. Müslümanlar Avrupalı kardeşleri  gibi özgür ve demokratik bir  toplumda yaşamak istiyorlar,  Müslümanlar Avrupalı kardeşleri  gibi refah  ve huzur  içinde yaşamak  istiyorlar,  Müslümanlar  Avrupalı kardeşleri  gibi çocuklarına  yaşanabilir bir gelecek bırakmak istiyorlar. Yani  Müslümanlar aslında Avrupalı kardeşleri  gibi yaşamak istiyorlar. Türkiye de Erdoğan  ile  başlayan, sonra Arap bahari ile  gelişen hadise  müslümanların artık  kaderlerini ellerine almak istemeleridir. Bu insanca  talepler  modern Avrupalı  tarafından hep bir şüphe  ile karşılandı. Sonuçta  bu  taleplerde bulunanlar Müslümanlardı , ama  islam  özünde despotik,  barbar bir ortodoğu  dini olduğu için,  modernleşmeleri  ve özgür demokratik  taleplerde bulunmaları mümkün değildi.  Bu  yaklaşımın  eski  Almancadaki  adı  Untermensch, yani daha tam  insan  olamamış,  doğal  sürecini tamamlamamış,  ilk önce bir  hıristiyan  olacak sonra  300 sene  savaş yapacak sonra  insanlığın görmediği bir yıkım ve  katlıyam yapacak, sonra seküler  olacak,  işte  o zaman  demokratik  haklar  talep  edebilir.

Avrupalı düşünüründen siyasetçisine bir dumur  halinin  içindedir. Thomas Kuhn  bunu Paradigmal Körlük olarak tarif eder. Yani insanın  içine  doğduğu , eigimini aldığı, yaşadığı  dünyayı  tek doğru kabul etmesi hastalığı.  Bu hal biraz  şizofrenik  bir  pisikolojiye denk gelir, çünki  hasta  hasta olduğunu  bilmez zaten sorunda  burda  başlar. Thomas Kuhn ama  bu  paradigmal  körlükten çıkılabileceğini  söyler, buda insanın  başka  pradigma ve  görüşlere her zaman açık olması ile  mümkün  olabilir. Yani  bir kitap okurken  insan  okuduğu  kitabın  kendisine  nüfus  etmesine müsaade eder, ancak  o zaman kitabı gerçekten okumuş  olur. Yoksa  kitap okumak  üzerindeki  sesli  harflerin  mırıldanılması  değildir. Kitabı okurken hissedersin yaşarsın,  kendini  onun yerine koyarsın. Sebastian Kurz 'da aslında  kendi paradigmal körlüğünü  aşmak için,  başka  zihniyetleri,  görüşleri yaşayacak, çünki  o bir siyasetçi, yani toplumun  bir kesimini  temsil ediyor. Bunun  için başkasının farkında  olmak lazım, çünki  Farkındalık insanın  algılamasını mümkün  kılar, eğer  herşey  aynı olsaydı  bir hicbir şeyin farkında  olamayacaktık. Farkındalık aslen epsitemolojik bir  zorunluluktur. Bunun yanında ama  Sebastian Kurz  ve  diğer  siyasilerin savunduğu herkezin aynı olduğu  farkındalığın  ortadan  kalktığı  bir toplum. Böyle  tasavvur edilen bir toplum sadece  can sıkıcı değildir aynı zamanda tehlikelidir. Ben  Sebastian Kurz'un paradigmal körlüğünü aşabileceğine inanmıyorum. Avrupa'nın dış  politikası da benzer  bir  yamukluk  ile devam etmektedir. Avusturya dış politikasına göre Türkiye  oriental  bir despotizmin  kurbanı  olduğu  için (  bu  arada  Avusturya'da yaşayan dördüncü göbekten Türk'lerde ayni şekilde  görülüyor) demokratik  olamaz. Bir  fikir beyan edemez, sonuçta geri kalmışlığın verdiği doğal çaresizlik yüzünden ancak siyasi  edilgen olabilir. Hele  Türklerin dış  politika gibi  çok sofistike olan bir konuda  görüşleri  olması tıbben  mümkün değil.

Şu  mübarek  Ramazan ayında,  herkez  oruç  tutmanın, misafir ağırlamanın ve misafir olmanın  o  tatlı heyecanını yaşıyor. Tamda  iftar vaktinda  izlediğimiz  görüntüler  yediğimiz  lokmaları boğazımıza tıkıyor. Hepimiz burda Viyana'da  medeniyetin,  bütün diğer  insanlığın  olmak istedeği  yerde  evimizde  çocuklarımızla  huzur  içinde  iftar açarken, aynı  anda  başka bir dünyada  birilerinin  üstüne hoyratça  bombalar yağıyor. Böyle bir pisikolojide  iken, birde  Avusturya Dışişleri bakanı engin siyaset bilimi tecrübesi ile metrolarda yerlerde sürünen bir  gazeteye  demecte bulunuyor. Bir uzaylıya hiçbir açıklama yapmadan Gazze'de yaşanan  görüntüleri  gösterseniz, sonrada  burda  savaş  ucaklari ile,  denizden gemileri ile,  uzaktan  insansız   hava araçları ile  saldıran taraf mı  daha haklıdır yoksa  senelerdir bir duvarın arkasına  hapsedilmiş, senelerdir  bombalanmış, bundan başka bir hayatı  bilmeyen insanların savunması mı? Yüksek  ihtimal Kurz'un yaptığı  ropörtaji okumadığı   için Filistinliler diyecektir. Bütün  kainatın şahadeti ile haber programlarında  bize canli izletilen  bir katliamdır. Hiç bir delili, belgesi olmadan sadece  şüphe  ve  ithamlarla,  Müslümanların en mübarek  ayında yapılan büyük bir hakarettir. Mısırda  seçilmiş bir  Cumhurbaşkanını devirip kendini  başkan  ilan eden Sisi' ye  karşı  sesini çıkaramayan Avrupa  belki  bu  dökülen kanlardan utanır diye  umut ettik  ama  cok şey  beklemişiz. Biliyorum Avrupa  yanı başında   günde 50 kişinin öldüğü Ukrayna'ya bile  birşey yapamazken, kuruluşundan beri  şımartılan,  unvanı  pisikopat  olan, ve gerçekten, bir askeri güvenlik konseyi  tarafından yönetilen, seçim yapıp ordudan terfi olan emekli paşaları  siyasetçi  yapan bir israile ne diyebilirki. Elbette  Avrupa  için eski  alıştıkları seküler despotlar seçilmiş demokratik  islamcılardan daha sevimli  geliyor. Onun  için Kurz  gazeteye Israil'in  kendini  savunmasının bir hak  olduğunu  vurguluyor. Benim Kurz'a bir sorum  olacak, kendisi acaba  Slovenskt'te Ukrayna  ordusuna  karşı  savaşan Rusların kendilerini  savunma  hakları olduklarını kabul ediyor mu ?  Bu  soruyu sorduktan sonra hemen olayı  biraz daha açmak istiyorum. Acaba sayin Kurz, kimin savunma  hakki  oldugunu  neye  göre  karar veriyor? Hugo Grotius Hollandalı bir Hukukçu 16. yy  da Uluslararası hukukun sekülerleşmesi  sağladı. Bugün bizim kullandığımız  Uluslararası hukukun  en temel kaynağıdır. Bizim  şimdi savaş sebebi diye  kullandığımız  kıta sahası,  kara sahası  kavramları bu  adamın  icadıdır. Sebastian Kurz  hukuk fakültesini bile bitiremediği için,  ondan bunları bilmesini beklemiyoruz, ama en azından  bizi biraz  dinleyebilir. Dışişleri    bakanı olarak değil, gelecek seçimde seçmeninden  oy isteyecek bir politikacı olarak.Kendisinin  sürekli seçilebilecek bir siradan seçime girmesi  onun seçmene  ihtiyacı olamadığını  göstermez. Biz Avusturya vatandaşları olarak,  ülkemizin dışişleri bakanının  bizim  yüreğimizi  dağlayan bir  olayda  hiç  bizi  kaale  almadan hoyratça bir açıklama yapması  üzdü. Oysaki içimizden önemli  bir kesim Integration bakanı  olması hasebi ile, bayağı umutlanmış  siyasete yeni bir soluk yeni bir anlayış  giriyor diye sevinmiştik. Hatta  bu umutlarımız  son seçimde aday olan  Türk kökenli  siyasetçiler  vesilesi ile, gerçekten hesaplanabilir  bir  oya  dönüştü. İşte tamda bu  zamanda  Sebastian Kurz  Viyana'da yaşayan müslüman seçmenine Ramazan ayı dolayisi ile bir yemek verir. Ben  davet edilmedim, eğer edilseydim gitmezdim. Kimse  kendini bulunmaz şam kumaşı  zannetmesin. Bence  insanların en büyük sorunu hadlerini bilmemeleridir. Bırak  Dışişleri bakanı olmayı, bir insan  olarak  baksa yeter bence  olaya. 

Sebastian Kurz'un davetine  katılmamak bir siyasi  tavırdır,  yemeğe gitmekte bir siyasi  tavırdır. Ben  bu  yazıyı  yazarken  kimin katılıp kimin katılmadığını  bilmiyorum. Eğer  birisi  katılma cesaretini  gösterip  gitti ise, inşallah müslümanların  ne kadar  üzüldüğünü Kurz'a anlatmıştır. Bunu  belki açıktan yapamayabilirler ama en azından gizli oldukları  bir  yerde dile getirsinler. Korkmayın bu ne  ilk nede son  olacak,  inşallah burda yaşayan Müslümanlar bu olanlardan bir ders  çıkarırlar. Şu  Ramazan ayı bereketi ile,  inşallah  müslümanların idrakleri  açılır ve nerde  olduklarını  görürler. Makam, şan, şöhret ve para geçicidir. İnsan  kendini oyalayan bütün dünyalıklardan  yanlız başına kalınca vicdani ile yaşamak  zorundadır. Daha fazla  para,  kokain ve  kadın  kullanarak vicdanın ile yanlız kalmayı  geciktirebilirsin ama  bir gün yaşlanıp yorulunca yatağına düşeceksin, ve yanlız bir şekilde  vicdanınla yüzleşeceksin. İnsan para kazanır rızkını  temin eder, şan şöhret  insana  cazip  gelir,  çünki insan  beğenilmek istek,  takdir  edilmek ister,  bunun  için  makam ister, ama  bütün bu  dünyevi geçicilikte kalıcı olan insanın  vicdanıdır. Korkmayın  inadığınız  şey  doğruysa  bunu  açıkça söyleyin. Eğer  inadığınız doruyu  açıkça söyleyemiyorsanız, ya inacınızda yada  doğrunuzda bir sorun vardır. Benim  hiç fırsatım olmadı ama eğer  olursa  kendisine  açıkça söyleceğim, yaptığı  dış politikanın  burda yaşayan müslümanları üzdüğünü. Müslumanların  kalpleri karık. Bu Ramazan ayında hiç bir diplomatik zorunlukluk yokken,  hiç bir İsrail  siyasetçisinin  resmi ziyareti yakın  değilken,  SPÖ  bile suskunken , neden çıkıp hemde  yerlerde sürünen bir  gazeteye  Müslümanların  kaplerini  kıracak bir açıklamada  bulunuyorsun?

Avusturya Dış siyasetinin zaten bir  iddiası  yok, en fazla İsrail'den  aldığı  mektubu  Iran'a  götürebilen, eline verilen  metinleri okuyabilen bir Dişleri bakanı  varken,  neden böyle bir açıklama gereği  duyuluyor. ÖVP de çalışan, siyaset yapan ve  oy veren  müslümanlardan  ricam,  lütfen acilen bakan Kurz'a düşüncelerinizi söyleyin. Oy veren seçmenlerde  verdikleri  oyun  hesabını  sorsunlar. İşte  o zaman zoon  politikon, yani siyaset yapan bir  varlik olursun, çünki  taleplerin vardır, ve sen bu  taleplerini  dile getirdiğin anda , yani Aristonun dediği gibi yaşadığın  (Polis) şehirde  sorumlu bir şekilde  olan  olaylara  ilgi ve alaka gösteren siyasi  bir varlik olursun. Ne yazık ki  siyasi  bir  varlik olmak   etken olmak demektir. Ne yazıkki  hala  4. nesil Avusturyalılar,  Viyana aksani ile  konuşuyorlar, ve  işin daha da  trajiği  Viyana'ya gelen turusitlere  gösterecek  Viyanalı kalmadı elimizde.   Bence burda  FPÖ okullara  zorunlu domuz eti  getirdiği gibi, şehrin silüetinin bozmasın diye  biraz Viyanalı  getirsin, Tirol'den Kärnten'dan. Viyana'da yaşayan Viyanalılar   Strache'ye  yeteri kadar Viyanalı  gelmiyor,  bizden kendi istediği  gibi bir Viyanalı  olmamızı istiyor, oysa  biz  ondan  öyle bir şey  talep  etmiyoruz. Bu  ve buna benzer insan aklını  bile zorlayan konular  ile siyaset yapıldığı için, zoon  politikon yanı siyasi bir varlik olmak ancak  bir  lüks oluyor. Bence ÖVP  ve Kurz  yeteri kadar  ciddi  tepki alırsa buna karşı gelemez. Avusturya'da  yaşayan önemli  camiler, dernekler, ve diğer STK'lar  ortak bir  bildiri yayınlayarak  bu  yapılan açıklamanın  Avusturya  vatandaşı  bir çok müslümanı  üzdüğünü   belirtirler ve altına  imzalarını  atarlarsa, ve  bu  bildiriyi,  ortak bir  basın toplantısında okuyup,  gazetelerede yollar iseler,  o zaman  Kurz  istifa etmek zorunda kalır. Bu kadarını  beklemiyorum. Siz  sadece aklınızdan ve  yüreğinizden geçeni Kurz'u  görünce yüzüne söyleyin yeter.

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl 2020 Wien

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl  2020 Wien  1- Für alle Wiener Schulen 2 Wochenstunden Angebot: Empathie,  soziale Verantwortung ...