Sebastian Kurz'un İftar
Yemeği
Şampuan reklamından
fırlamış Hukuk fakültesini bile bitirememiş Dışişleri bakanımız
yine varlığını Heute gazetesine
verdiği bir röportajla duyurdu. Son
olarak ülkesini Diktatör Erdoğan'a karşı cesurca savunan Kurz, Filistin füzeleri yüzünden
günlerdir kan ağlayan İsrail'in
kendini savunma hakkı olduğunu
belirtti. Şimdiye kadar yapmış olduğu standard Avrupa
politikası, sonuçta Kurz sürüden ayrılamaz. Avrupanın Ortadoğu politikasının
çöktüğünü Arap baharında gördük.
Müslümanlar Avrupalı kardeşleri gibi
özgür ve demokratik bir toplumda yaşamak
istiyorlar, Müslümanlar Avrupalı
kardeşleri gibi refah ve huzur
içinde yaşamak istiyorlar, Müslümanlar
Avrupalı kardeşleri gibi
çocuklarına yaşanabilir bir gelecek
bırakmak istiyorlar. Yani Müslümanlar
aslında Avrupalı kardeşleri gibi yaşamak
istiyorlar. Türkiye de Erdoğan ile başlayan, sonra Arap bahari ile gelişen hadise müslümanların artık kaderlerini ellerine almak istemeleridir. Bu
insanca talepler modern Avrupalı tarafından hep bir şüphe ile karşılandı. Sonuçta bu
taleplerde bulunanlar Müslümanlardı , ama islam
özünde despotik, barbar bir
ortodoğu dini olduğu için, modernleşmeleri ve özgür demokratik taleplerde bulunmaları mümkün değildi. Bu
yaklaşımın eski Almancadaki
adı Untermensch, yani daha
tam insan olamamış,
doğal sürecini tamamlamamış, ilk önce bir
hıristiyan olacak sonra 300 sene
savaş yapacak sonra insanlığın
görmediği bir yıkım ve katlıyam yapacak,
sonra seküler olacak, işte o
zaman demokratik haklar
talep edebilir.
Avrupalı düşünüründen
siyasetçisine bir dumur halinin içindedir. Thomas Kuhn bunu Paradigmal Körlük olarak tarif eder.
Yani insanın içine doğduğu , eigimini aldığı, yaşadığı dünyayı
tek doğru kabul etmesi hastalığı.
Bu hal biraz şizofrenik bir
pisikolojiye denk gelir, çünki
hasta hasta olduğunu bilmez zaten sorunda burda
başlar. Thomas Kuhn ama bu paradigmal
körlükten çıkılabileceğini
söyler, buda insanın başka pradigma ve
görüşlere her zaman açık olması ile
mümkün olabilir. Yani bir kitap okurken insan
okuduğu kitabın kendisine
nüfus etmesine müsaade eder,
ancak o zaman kitabı gerçekten
okumuş olur. Yoksa kitap okumak
üzerindeki sesli harflerin
mırıldanılması değildir. Kitabı
okurken hissedersin yaşarsın,
kendini onun yerine koyarsın.
Sebastian Kurz 'da aslında kendi
paradigmal körlüğünü aşmak için, başka
zihniyetleri, görüşleri
yaşayacak, çünki o bir siyasetçi, yani
toplumun bir kesimini temsil ediyor. Bunun için başkasının farkında olmak lazım, çünki Farkındalık insanın algılamasını mümkün kılar, eğer
herşey aynı olsaydı bir hicbir şeyin farkında olamayacaktık. Farkındalık aslen
epsitemolojik bir zorunluluktur. Bunun
yanında ama Sebastian Kurz ve
diğer siyasilerin savunduğu
herkezin aynı olduğu farkındalığın ortadan
kalktığı bir toplum. Böyle tasavvur edilen bir toplum sadece can sıkıcı değildir aynı zamanda
tehlikelidir. Ben Sebastian Kurz'un
paradigmal körlüğünü aşabileceğine inanmıyorum. Avrupa'nın dış politikası da benzer bir
yamukluk ile devam etmektedir.
Avusturya dış politikasına göre Türkiye
oriental bir despotizmin kurbanı
olduğu için ( bu
arada Avusturya'da yaşayan
dördüncü göbekten Türk'lerde ayni şekilde
görülüyor) demokratik olamaz.
Bir fikir beyan edemez, sonuçta geri
kalmışlığın verdiği doğal çaresizlik yüzünden ancak siyasi edilgen olabilir. Hele Türklerin dış
politika gibi çok sofistike olan
bir konuda görüşleri olması tıbben
mümkün değil.
Şu mübarek
Ramazan ayında, herkez oruç
tutmanın, misafir ağırlamanın ve misafir olmanın o
tatlı heyecanını yaşıyor. Tamda
iftar vaktinda izlediğimiz görüntüler
yediğimiz lokmaları boğazımıza
tıkıyor. Hepimiz burda Viyana'da
medeniyetin, bütün diğer insanlığın
olmak istedeği yerde evimizde
çocuklarımızla huzur içinde
iftar açarken, aynı anda başka bir dünyada birilerinin
üstüne hoyratça bombalar yağıyor.
Böyle bir pisikolojide iken, birde Avusturya Dışişleri bakanı engin siyaset
bilimi tecrübesi ile metrolarda yerlerde sürünen bir gazeteye
demecte bulunuyor. Bir uzaylıya hiçbir açıklama yapmadan Gazze'de
yaşanan görüntüleri gösterseniz, sonrada burda
savaş ucaklari ile, denizden gemileri ile, uzaktan
insansız hava araçları ile saldıran taraf mı daha haklıdır yoksa senelerdir bir duvarın arkasına hapsedilmiş, senelerdir bombalanmış, bundan başka bir hayatı bilmeyen insanların savunması mı? Yüksek ihtimal Kurz'un yaptığı ropörtaji okumadığı için Filistinliler diyecektir. Bütün kainatın şahadeti ile haber
programlarında bize canli izletilen bir katliamdır. Hiç bir delili, belgesi
olmadan sadece şüphe ve
ithamlarla, Müslümanların en
mübarek ayında yapılan büyük bir
hakarettir. Mısırda seçilmiş bir Cumhurbaşkanını devirip kendini başkan
ilan eden Sisi' ye karşı sesini çıkaramayan Avrupa belki
bu dökülen kanlardan utanır
diye umut ettik ama
cok şey beklemişiz. Biliyorum
Avrupa yanı başında günde 50 kişinin öldüğü Ukrayna'ya bile birşey yapamazken, kuruluşundan beri şımartılan,
unvanı pisikopat olan, ve gerçekten, bir askeri güvenlik
konseyi tarafından yönetilen, seçim
yapıp ordudan terfi olan emekli paşaları
siyasetçi yapan bir israile ne
diyebilirki. Elbette Avrupa için eski
alıştıkları seküler despotlar seçilmiş demokratik islamcılardan daha sevimli geliyor. Onun
için Kurz gazeteye Israil'in kendini
savunmasının bir hak
olduğunu vurguluyor. Benim Kurz'a
bir sorum olacak, kendisi acaba Slovenskt'te Ukrayna ordusuna
karşı savaşan Rusların kendilerini savunma
hakları olduklarını kabul ediyor mu ?
Bu soruyu sorduktan sonra hemen
olayı biraz daha açmak istiyorum. Acaba
sayin Kurz, kimin savunma hakki oldugunu
neye göre karar veriyor? Hugo Grotius Hollandalı bir
Hukukçu 16. yy da Uluslararası hukukun
sekülerleşmesi sağladı. Bugün bizim
kullandığımız Uluslararası hukukun en temel kaynağıdır. Bizim şimdi savaş sebebi diye kullandığımız
kıta sahası, kara sahası kavramları bu
adamın icadıdır. Sebastian
Kurz hukuk fakültesini bile bitiremediği
için, ondan bunları bilmesini
beklemiyoruz, ama en azından bizi
biraz dinleyebilir. Dışişleri bakanı olarak değil, gelecek seçimde
seçmeninden oy isteyecek bir politikacı
olarak.Kendisinin sürekli seçilebilecek
bir siradan seçime girmesi onun
seçmene ihtiyacı olamadığını göstermez. Biz Avusturya vatandaşları
olarak, ülkemizin dışişleri bakanının bizim
yüreğimizi dağlayan bir olayda
hiç bizi kaale
almadan hoyratça bir açıklama yapması
üzdü. Oysaki içimizden önemli bir
kesim Integration bakanı olması hasebi
ile, bayağı umutlanmış siyasete yeni bir
soluk yeni bir anlayış giriyor diye
sevinmiştik. Hatta bu umutlarımız son seçimde aday olan Türk kökenli
siyasetçiler vesilesi ile,
gerçekten hesaplanabilir bir oya
dönüştü. İşte tamda bu
zamanda Sebastian Kurz Viyana'da yaşayan müslüman seçmenine Ramazan
ayı dolayisi ile bir yemek verir. Ben
davet edilmedim, eğer edilseydim gitmezdim. Kimse kendini bulunmaz şam kumaşı zannetmesin. Bence insanların en büyük sorunu hadlerini
bilmemeleridir. Bırak Dışişleri bakanı
olmayı, bir insan olarak baksa yeter bence olaya.
Sebastian Kurz'un davetine katılmamak bir siyasi tavırdır,
yemeğe gitmekte bir siyasi
tavırdır. Ben bu yazıyı
yazarken kimin katılıp kimin
katılmadığını bilmiyorum. Eğer birisi
katılma cesaretini gösterip gitti ise, inşallah müslümanların ne kadar
üzüldüğünü Kurz'a anlatmıştır. Bunu
belki açıktan yapamayabilirler ama en azından gizli oldukları bir
yerde dile getirsinler. Korkmayın bu ne
ilk nede son olacak, inşallah burda yaşayan Müslümanlar bu
olanlardan bir ders çıkarırlar. Şu Ramazan ayı bereketi ile, inşallah
müslümanların idrakleri açılır ve
nerde olduklarını görürler. Makam, şan, şöhret ve para
geçicidir. İnsan kendini oyalayan bütün
dünyalıklardan yanlız başına kalınca
vicdani ile yaşamak zorundadır. Daha
fazla para, kokain ve
kadın kullanarak vicdanın ile
yanlız kalmayı geciktirebilirsin
ama bir gün yaşlanıp yorulunca yatağına
düşeceksin, ve yanlız bir şekilde
vicdanınla yüzleşeceksin. İnsan para kazanır rızkını temin eder, şan şöhret insana
cazip gelir, çünki insan
beğenilmek istek, takdir edilmek ister, bunun
için makam ister, ama bütün bu
dünyevi geçicilikte kalıcı olan insanın
vicdanıdır. Korkmayın inadığınız şey
doğruysa bunu açıkça söyleyin. Eğer inadığınız doruyu açıkça söyleyemiyorsanız, ya inacınızda
yada doğrunuzda bir sorun vardır.
Benim hiç fırsatım olmadı ama eğer olursa
kendisine açıkça söyleceğim,
yaptığı dış politikanın burda yaşayan müslümanları üzdüğünü.
Müslumanların kalpleri karık. Bu Ramazan
ayında hiç bir diplomatik zorunlukluk yokken,
hiç bir İsrail siyasetçisinin resmi ziyareti yakın değilken,
SPÖ bile suskunken , neden çıkıp
hemde yerlerde sürünen bir gazeteye Müslümanların
kaplerini kıracak bir
açıklamada bulunuyorsun?
Avusturya Dış
siyasetinin zaten bir iddiası yok, en fazla İsrail'den aldığı
mektubu Iran'a götürebilen, eline verilen metinleri okuyabilen bir Dişleri bakanı varken,
neden böyle bir açıklama gereği
duyuluyor. ÖVP de çalışan, siyaset yapan ve oy veren
müslümanlardan ricam, lütfen acilen bakan Kurz'a düşüncelerinizi
söyleyin. Oy veren seçmenlerde
verdikleri oyun hesabını
sorsunlar. İşte o zaman zoon politikon, yani siyaset yapan bir varlik olursun, çünki taleplerin vardır, ve sen bu taleplerini
dile getirdiğin anda , yani Aristonun dediği gibi yaşadığın (Polis) şehirde sorumlu bir şekilde olan
olaylara ilgi ve alaka gösteren
siyasi bir varlik olursun. Ne yazık
ki siyasi bir
varlik olmak etken olmak
demektir. Ne yazıkki hala 4. nesil Avusturyalılar, Viyana aksani ile konuşuyorlar, ve işin daha da
trajiği Viyana'ya gelen
turusitlere gösterecek Viyanalı kalmadı elimizde. Bence burda
FPÖ okullara zorunlu domuz
eti getirdiği gibi, şehrin silüetinin
bozmasın diye biraz Viyanalı getirsin, Tirol'den Kärnten'dan. Viyana'da
yaşayan Viyanalılar Strache'ye yeteri kadar Viyanalı gelmiyor,
bizden kendi istediği gibi bir
Viyanalı olmamızı istiyor, oysa biz
ondan öyle bir şey talep
etmiyoruz. Bu ve buna benzer insan
aklını bile zorlayan konular ile siyaset yapıldığı için, zoon politikon yanı siyasi bir varlik olmak ancak bir
lüks oluyor. Bence ÖVP ve
Kurz yeteri kadar ciddi
tepki alırsa buna karşı gelemez. Avusturya'da yaşayan önemli camiler, dernekler, ve diğer STK'lar ortak bir
bildiri yayınlayarak bu yapılan açıklamanın Avusturya
vatandaşı bir çok müslümanı üzdüğünü
belirtirler ve altına
imzalarını atarlarsa, ve bu
bildiriyi, ortak bir basın toplantısında okuyup, gazetelerede yollar iseler, o zaman
Kurz istifa etmek zorunda kalır.
Bu kadarını beklemiyorum. Siz sadece aklınızdan ve yüreğinizden geçeni Kurz'u görünce yüzüne söyleyin yeter.
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen