Donnerstag, 20. August 2020

50 Yıllık Misafirlik (4): Ev sahibinin sıkıntıları

 

50 Yıllık  Misafirlik (4): Ev sahibinin sıkıntıları


1960 yılında SPO ve ÖVP'nin seçmen kitlesi seçime katılan kesimin %90'nina  tekabül ediyordu. Avusturya cumhuriyeti  kurulduğundan bu yana ülkedeki siyasi partiler sürekli bir çatışma halinde idi. Türkiye'de CHP ile özdeşleşen tek parti döneminde  (1918-1950 arası) Avusturya'dan iki Diktatör geçti. 1934 yılında ÖVP'li Şansölye Dollfüss Başbakanlığında  bir kanlı bir darbe yaparak Sosyal Demokratları susturdu. Dört yıl süren iktidarı Hitlerin yolladığı bir kiralık katil ile bitti. Parlamentoda kurşunlanarak ölen Dollfüss'tan sonra Hitler geldi ve 1945 yılına kadar Avusturya'da hüküm sürdü. İkinci Dünya savaşında Faşist iktidarların kaybetmesinden sonra Avusturya 1955 yılına kadar işgal altında kaldı. Bu süre zarfında galip devletlerin gözetiminde uyum siyaseti yapmaya başladılar Orantılı yönetim ( Proporz Regierung ). Bu şekilde seçim sonuçları ne olursa olsun her parti, her meslek dalında yada makam veya mevkide kendi payına düşen işleri ve görevleri kendi seçmenlerine dağıttı. 1960 yılında halkın % 90'ni bir partiye üye olduğundan siyasi meşruiyet eşit dağıtılıyordu. 2020 yılına geldiğimizde ama iktidarı yöneten iki partinin son seçimde aldıkları oy oranı % 51.4, yani kıl payı yönetiyorlar, hemde 1960 kurallarına göre. Avusturya ve Avrupa'da yaşanan sorun bundan ibaret. Bir tarafta Avusturya'da yaslanan bir kesim var, çok kısa sürede emekli sayısı birden artıyor. Avusturya Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü ( Wirtschaftsforschung Österreich) Avusturya'nın Emeklilik sistemini ayakta tutabilmesi için, her yıl 26.000 işçinin Avusturya iş piyasasına girmesi gerektiğini söylüyor. Yani ülkenin yeni göçmenlere acilen ihtiyacı var. Durum Avusturya'daki savaş sonrası oluşan siyasi yapının değişen sosyolojik kitleye rağmen aynı kalmasıdır.


Avusturya siyaseti dış politikadan her zaman etkilenmiştir. Avusturya Birinci Dünya Savaşı bitince 1918 St. Germen antlaşmasında Almanya'ya bağlanmayı talep etti. Fransa ve İngiltere'nin itirazı üzerine bu talebinden vazgeçti. İsminin Deutsch-Österreich ( Alman Avusturya ) olmasını talep etti, buda reddedildi. Hiç kimsenin istemediği bir cumhuriyet olarak kuruldu. Kendi yakın tarihi ile Türkiye gibi tam olarak yüzleşemedi. Bundan dolayı da göçmenler politikasında hala tökezlemektedir. Avusturya'nın 1955 deki Kuruluş Anlaşmasında ( Staatsvertrag; Avusturyalıların Lozan Antlaşması) belirtilen azınlıklara karşı sürekli bir inkar ve asimilasyon politikası uygulandı. Kärnten eyaletindeki Slovenlerin iki dilli trafik  tabelası sorunu 2011 yılında çözüme bağlandı. Avusturya ırkçı partisi FPÖ'nun efsanevi lideri Jorg Haider iki dilli trafik tabelası siyaseti ile, birinci parti oldu. Anayasada koruma altında olan, kendi azınlıklarına karşı baskı uygulayan bir devlet, göçmen işçi olarak gelmiş insanlara nasıl davranır acaba? Sürekli başında bir sorun olarak gösterilen, azgelişmişlik ve bağnazlığın genetik olarak aktarıldığı, bir göçmen kitlesi ne talep edebilir? Toplumsal, insanı , demokratik haklarından önce, Oturum yasası ile uğraşmaları gerekiyor. Birde sürekli dışlandıkları bir toplumda neden uyum göstermedikleri hakkında bilimsel şaheserler dinlemek zorundalar. Bütün bu zorluklara rağmen, Müslüman göçmenler, o yanlarında getirdikleri inançları ile hayata sımsıkı  sarıldılar. Burda yeraltında camiler yaptılar. İşçi olmaktan işveren oldular. Toplumun içinde hem sosyal olarak hemde ekonomik olarak uyum sağladılar. Sıra Avusturyalıları entegre etmeye geldi.  


Avusturya'ya göçmenler genellikle kırsal kesimden, fakir halktan geldi. Aslen Avusturya'da kurulan ilk derneklere bakarsanız Avusturya (St. George) liseliler derneği en eskisidir. Bu dernek ama buradaki yaşayan göçmenlerin içinde küçük bir grubu temsil eder. Avusturya'da yaşayan göçmenler Türkiye'deki sosyolojik yapıyı aynen burda da gösterirler. Her darbe döneminde yeni bir göçmen dalgası geldi Avusturya'ya bu süre içinde klasik köylü göçmenin yanında siyasi, olanlarda geldi. Bu siyasi göçmenlerin bir kısmı sol görüşlü idi. Bu sol görüşlü göçmenler Avusturya'daki hem Yeşiller hemde Sosyal Demokratlarda çok çabuk uyum sağladılar. Ama asıl seçmen kitlesi olan muhafazakar göçmen şimdiye kadar görmezden gelindi. Siyasi partiler kendi beğendikleri Türk adayları göçmenlere sundular bunların arasından seçin birini diye. Şimdiye kadar muhafazakar göçmenleri temsil eden bir politikacı çıkmadı daha. Avusturya'daki siyasi partilerin aday gösterirken kendi önyargılarını projeksiyon yapacakları bir Gönüllü ayrılıyorlar. Seçtikleri bu kriter göçmenler arasında yozlaşmaya sebeb oluyor. Kariyer yapmak ile kendinden nefret etme arasında kalan birçok göçmen; Efgani Dönmez, Ednan Aslan gibi bir tür siyaseten tüketilen bir ürüne dönüşüyor. Bu şekilde piyasaya çıkan Türk siyasetçiler. Avusturya'daki kitlesel siyasi söylemi birebir üstlendiler. Yeşiller partisinde yani Sol Liberal bir partide Milletvekilliği yapan Efgani Dönmez, çıktığı ilk günden beri sürekli oryantalist bir söylemle skandal üstüne skandala imza attı. Kamusal alanda başörtüsü yasağını savundu, Minareyi iktidar sembolü olduğu için reddetti, Ak parti taraftarlarını tek yön bilet ile sınır dışı etmeyi teklif etti. Bu şekilde de Avusturya medyasında her zaman fikri alınır bir uzman oldu. Sonunda twitter da kadın düşmanı sexist  bir paylaşımdan sonra siyasi kariyeri bitti. Bu iki örnekte ne yazık ki manidardır; Avusturyalılar bu iki örnek karaktere bakıp  türkleri değerlendirmesinler  lütfen. Türklerin büyük kısmı; siyasiler  istedi diye bilimsel ahlaksızlık yapmazlar ve  göçmen erkeklerin büyük kısmı kadınlara Efgani Dönmez den çok daha saygılı davranırlar.  


Avusturya devleti göçmenlerin uyumunu ölçerken Avusturya medya ve siyasetine olan ilgisi ile değerlendiriyor. Eğer siyaset aktif olmak ise ki doğru bir tespit. Buradaki Müslümanlar ama kendilerinin müdahale bile edemedikleri  bir Diskurs  makinasının içine giremiyorlar, girmek de istemiyorlar. Avusturya Bilimi, Siyaseti ve Medyası burda yaşayan göçmenleri temsil etmeyen bir yapıya sahipler. Siyasetin genel olarak halk nezdinde meşruiyetinin düşmesinin yanında yeni oluşan neredeyse halkın 1/11'sina tekabül eden müslüman kesim hiç temsil edilmiyor. Bu temsiliyet sorunu doğal olarak diğer sorunları beraberinde getiriyor.    

 

 

Avustruyanın 1934-1938 yılları arası Devlet Arması imparatorluk sembolu olan çift başlı kartal, Katolik ikonografisinin azizlerini temsil eden  kursal daire içinde. Kendine Ständestaat ( Lonca Devleti ) diyen bakanlarının yarıya yakını Kardinal olan. Anayasasında Kursal Ruha ve  incile yemin eden bir Devlet vardı, 4 yıl yaşayabildi. Sonra daha çılgın başka bir diktatör tarafından ortadan kaldırıldı 1938 yılında.

 

Kaynak:Wikipedia 


 

 

 

 

 

 




Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl 2020 Wien

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl  2020 Wien  1- Für alle Wiener Schulen 2 Wochenstunden Angebot: Empathie,  soziale Verantwortung ...