50 Yıllık Misafirlik (3): Misafirlikten çıkış denemesi
1972 yılına gelindiğinde kısa bir süreliğine gelip para kazanıp dönmeyi hayal eden göçmenler, bunun o kadar kısa sürmeyeceğini gördüler. ilk önce yavaşça ailelerini getirdiler. O zamana kadar işçi yurtlarında ( Arbeiter Wohnheim) yaşarlarken. Artık aileleri ile birlikte şehrin içine halka karışmaya başladılar. İlk başlardaki sayılarının azlığı ile Avusturya'lılar için egzotik bir tecrübe olan göçmenler, daha sonraları bir problem olmaya başlayacaklar. Burda bir süre daha kalacaklarının anlayan Müslümanlar burda kaldıkları süre zarfında en azından hem kendilerine hemde ailelerine lazım olan camilerini kurmaya başladılar.
Dernekler, Camiler, sayıları arttıkça artık müslümanların bir adım daha ileri gitmeleri gerekti. 1979 yılında Avusturya'da bulunan Boşnak bir Müslüman olan Smail Balic tarafından, İslam Kanunu yeniden aktif hale getirildi. İGGO yani Avusturya Diyanet işleri müslüman göçmenlerin sahip oldukları kendilerini Avusturyalı hissettikleri ilk resmi kurum. Ne yazık ki Avusturyadaki türk ve müslüman göçmen kitlesinin kendi içinde demokratik bir gelenek ve zihniyet kuramamış olmasından dolayı İGGO’de son yıllarda değişen demografik ve sosyolojik realiteden sürekli uzaklaşıyor. Doğal olarak Avusturyadaki dernek ve camiler kendi potansiyellerini kullanamıyorlar kendi içlerinde bulundukları finansal sistem yetenekli, yaratıcı insanların karar veren makamlara gelmelerine müsaade etmiyor. Bu sorunu aşmanın tek yolu dernek ve cami içinde şeffaf ve demokratik bir yapı kurulması gerekiyor. Ancak bu şekilde Avusturyadaki türk ve müslüman dernek camileri kendi içlerinde kaynaklari , imkanlari harekete geçirebilirler. Varolan sistem kendini finanse ettiği sürece devam edecektir onun için kötü yönetilmek yada kaynaklarını doğru kullanmamak özel bir şirket veya dernek için suç teşkil etmez, benim burda bahsettigim sadece gözlem ve tavsiye. Elbette Avusturyada SPÖ ve ÖVP, partileride kendi potalsiyellerini kullanamıyorlar, geçmişi, geleneği olan partilerinde çıkarabildikleri siyasetçi profili sorunun sadece göçmenlerde değilde Avusturya siyasi sisteminde de olduğunu gösteriyor.
Avusturya'da Siyasi partiler kendi aralarında sadece göstermelik göçmen siyasetçileri alarak bir şekilde burda yaşayan insanlara hakaret ediyorlar. Varolan bir siyasi partide ortak bir aday üzerinde anlaşmak hiçbir getirisi olmayan bir siyaset sadece seçime aday olarak katılan kişiye bir faydası oluyor ve Avusturya da siyaseten çok değerli olan zaman ve imkan boş yere harcanıyor.
İGGO Avusturya siyasetinde bir aktör olarak hareket edebilmesi için kendi içinde yeteri kadar demokratik ve şeffaf olması gerekiyor; çünkü zaten kötü bir imajı olan bir azınlık türkler ve müslümanlar. siyasi gücleri yok , ekonomik olarak, kültürel olarak zayıflar bu durumda en mantıklısı Avusturya siyasetinde söz söyleyebilmek için ahlaki üstünlüğü savunması gerekiyor. Bunun içinde kendisinin öncelikle şeffaf ve demokratik olması gerekiyor ki, ayni seffafliği demokratlığı diğer siyasi aktörlerden de bekleyebilsin.
Avustralya'da yaşayan ve varolan siyaset ve kurumlar tarafından temsil edilmeyen önemli bir oranda eğitimli, vicdan sahibi klasik kalıplardan bıkmış somut çözümler arayan düşünen bir seçmen kitlesi var ve bu alttan gelen dip dalga elbette siyaset tarafından fark edilmekte.
Avrupa'ya çalışmak için gelen Göçmenler; dilini bilmedikleri, anlamadıkları bir dünyada ve kültürde, hayata tutunmak için inançlarına sarıldılar. İnançlarını sadece bireysel olarak değil aileleri ve diğer inananlar ile birlikte yaşamak istiyorlardı. Bu şekilde hem organize oldular hemde görünür oldular. İşte aslında tamda göçmenlerin sanki burda kalıcı olduklarını gösteren tutumlarından sonra Avusturya'da ırkçılık yeni bir boyut kazandı. Misafir olarak gelmişlerdi ama gitmeyi şimdilik düşünmüyorlardı.
Göçmenler gelmeden önce şartlar koşan Sendika. İşçi dostlarını hep bir misafir olarak gördü. Misafir oldukları içinde 2004 yılına kadar yabancıların Sendika'da seçilme hakları yoktu. Avrupa birliğine girdikten sonra Avrupa Anayasa Mahkemesinin ihtarları doğrultusunda göçmenlere seçilme hakkı verildi. Aynı sendika 80'li yıllarda meslek eğitiminde Avusturyalıların ilgisinin az olduğu alanlara göçmenleri yönlendirdi. Bu şekilde sahip oldukları sendikalı seçmeni tatmin etmeye çalıştılar. Asla göçmen seçmenleri kendilerinden göremediler hala da göremiyorlar. 2009 yılında bizzat katılmış olduğum Work&Migration birimi tam bir ayrıştırma politikasıdır. Sürekli farklı olduğunu dört nesildir burda yaşayan bir Viyanalı'ya hatırlatırsan oda kendisini asla Avusturyalı hissedemez. Göçmenler yeni bir sosyolojik kitle olarak Avusturya'ya geldiklerinde en alt kesim olna işçi (Proleteriat) kesimininde daha ucuz ve kalitesiz işlerde çalışarak, işçi kesiminin yeni orta sınıf olmasına sebeb oldu. Bu yeni orta sınıf Avusturyalı olmak gibi doğuştan gelen bir üstünlüğe sahip olduğu için, bu ayrıcalığını korumak istiyor. Bu ayrıcalık ancak göçmenlerin belli bir iş ve maaş sınırında kalması ile mümkün. Değişen demografik yapıya rağmen , eski olanı muhafaza etmek için, kimlik bir siyasi söylem olarak kullanılmaya başlanıyor. Bunun en bariz örneği Avusturya siyasetinde Mültecilerdir. Bir ülkenin en değerli doğal kaynağı insandır. 50 yıldır süren bu siyaset artık iflas etmiş durumda. Avusturya'daki bu işçi (Proletariat) kesimi genel olarak SPÖ ve FPÖ'de yoğunlaşmış durumda.
Max Frisch: „es wurden Arbeiter gerufen/doch es kamen Menschen an“,
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen