Samstag, 15. August 2020

50 Yıllık Misafirlik (2): Ev sahibinin hali

50 Yıllık  Misafirlik (2): Ev sahibinin hali

Birinci Dünya savaşından sonra yapılan 1918 St. Germen ve Versailles antlaşmaları ile Almanya ve Avusturya ağır bir tazminat ile cezalandırıldı. Bu antlaşmaya İngiliz  heyetinde diplomat olarak katılan ünlü ekonomist Keynes , yapılan anlaşmanın bir barış antlaşması olmadığını bundan sonra çıkacak yeni bir savaşı garanti ettiği belirtti. Adaletsizlik barışı  getirmez, yalnızca eski kini körükler. İkinci dünya savaşından sonra galip devlet Amerika, cezalandırmak yerine yardım etmeyi seçti. Savaş sonrası Amerika'nın Maliye bakanı Morgenthau'nun teklifi ile Almanya'yı, bir tarım ülkesi yapmayı düşündüler. Bu plan Sovyet bloğunun tehdidi altında kalan bir batı için, hiç de kabul edilir bir ihtimal olarak görülmedi. Marschall yardimi ile savaş sonrası yıkıma uğrayan bütün batı yanlısı ülkeler, desteklendi. En cok yardımı Almanya aldı, en çok yıkımda orda bulunduğu için. İkinci dünya savaşından sonra soğuk barışında etkisiyle, bir normalleşmeye geçildi. 1960 yılına gelindiğinde Avrupa sanayisinde iş gücü açığı ortaya çıktı. Savaş sonrası homojenleşen ülkelerin, kendi başlarına sorunların üstesinden gelemeyeceği anlaşılınca, başka ülkelerden iş gücü ithal edildi. 

Durum kapitalist batı Avrupa'da böyle iken Sovyet Rusya'da farklı değildi. Sovyet bloğu da kendi ihtiyacı olan ucuz insan gücünü sosyalist kardeş devletlerinden ithal etti. 1960 yılında Almanya resmen yabancı işçi almak için kanun çıkardı, ve sırası ile İtalya  (1955), Yunanistan (1960), İspanya (1960), Fas (1963), Türkiye(1963), Portekiz (1964), Tunus (1965) und Yugoslavya (1968) ile İşgücü Anlaşması imzaladı. Bu gelişmeye Avusturya 1961  yılında Olaf-Raab Antlasmasi ile  katıldı. Aynı şekilde Türkiye ile 1964 yilinda Misafir-İşçi  (Gastarbeiter) anlaşması  yapıldı. Bu antlaşmaların en önemli yanı Avusturya'nın Türkiye'de bizzat İŞKUR olarak şube açmasi  ve kendisinin işçi alımını takip edebilmesi idi. Avusturya 1972 yılına kadar Türkiye'de direkt olarak, işçi alımını kontrol etti. Bu şekilde bürokratik bir çok formaliteyi aşan Avusturya kendi iş piyasasının talepleri doğrultusunda, reklam ve tanıtım yaparak işçi göçünü yönetti. Bu sürede ikili olarak karşılıklı imzalanan antlaşmalar ile, işçilerin hak ve özgürlükleri garanti altına alındı. 


Bu misafirlik başlamadan önce Türkiye'de, 1960 yılında bir askeri darbe yaşandı ve seçilmiş hükümet bir grup Albay tarafından tutuklandı. Başbakan ve iki Bakanı suçlu bulunarak idam edildi. Kuruluşundan  1950 yılına kadar tek parti ile otoriter bir şekilde yönetilen Türkiye'de ne bir özgür basın nede bağımsız bir muhalefet vardı. Böyle bir ortamda ne gelişme nede ekonomik refah mümkündü. 1960 Askeri darbesinden bir yıl sonra tekrar seçime gidildiğinde görüldü ki, halk yine aynı partiyi farklı isim altında seçmişti. Darbeden sonra yaşanan ekonomik ve siyasi buhranda Avrupa'nın bizzat Türkiye'ye gelerek işçi almaları, bu umutsuzluk ortamındaki anadolu insanına bir çare oldu. Bu sürece benim babam dahil, birçok fakir insan katıldı. Kimisi köyünü bile termekmeden, dilini, adetini, bile bilmediği gurbet ellerine, çocuklarına daha güzel bir gelecek  kurmak için yola çıktılar. 


Avusturya göçmen işçi alımında , komşusu Almanya gibi hareket etmek istiyordu. Özellikle Sanayiciler Birliği ( Industiriellen Vereinigung) gelişmeleri için, ucuz iş gücüne ihtiyacı olduklarını biliyorlardı. İşte tamda bu noktada Avusturya'daki Sendika sermayenin bu talebine ilk karşı çıkan oldu. Çünki sermaya iş piyasasına yeni işçiler getirip, çalışma ücretini baskı altına alarak Sendikanın pazarlık payını düşürebilirdi. Kendi gücünü kaybetmekten korkan Sendika, ilk önce karşı çıktı, ama hem diğer Avrupa ülkelerindeki gelişmeleri görmeleri hemde Sanayiciler Birliğinin kararlılığı sayesinde, ancak belirli şartlar yerine gelirse, göçmen işçi getirilmesini kabul edeceğini belirtti. Olaf-Raab Antlaşması olarak tarihe geçen, bu antlaşmayla Avusturya'daki Sosyal Dayanışma ( Sozial Partner) Sendika ve Sanayiciler Birliği ortak bir karar alırlar. Bu antlaşma içinde önemli olan üç madde idi. Birinci olarak gelen göçmen işçiler sendikanın talebi üzerine, ancak 1 sene Avusturya'da çalışabilecek, sonra tekrar geri dönmesi gerekecek. Bu şekilde bir rotasyon olacak, hiç bir göçmen işçi bir seneden fazla kalamayacak. İkinci madde de göçmen işçiler en az bir Avusturya'lı kadar maaş alacak, bu şekilde ucuz işçi baskısı piyasadan uzak duracak. Üçüncü  olarakta eğer işveren işçi çıkarması gerekiyorsa, ilk önce göçmen işçiler çıkarılacak. Sendikanın talep ettiği bu şartları Sanayiciler Birliği kabul etti ve 1963 yılında ilk göçmen işçiler Avusturya'ya geldi. Bu sahneleri en güzel açıklayan resim Tren istasyonlarındaki bandolu, müzikli, çiçekli karşılamalar olmuştur. 

Göçmenler kendileri hakkında böyle bir pazarlığın yapıldığından haberleri bile olmadan Avusturya'ya geldiler. Göçmen işçilerin tek istedikleri kısa sürede para biriktirip ailelerine, vatanlarına geri dönmek idi. kimileri bir ev için, kimileri başlık parası için, kimileri de bir traktör almak için gelmişlerdi. Sendikanın şart olarak öne sürdüğü üç talepten rotasyon maddesi ilk olarak kaldırıldı. Buna itiraz sanayiciden geldi. Göçmen işçiler bazen bir fabrikada bir tezgahı yada iş aletini öğrenmeleri 6 ay bir sene sürüyordu, ve bir işçiyi tamda performans alacakları bir sırada sırf rotasyon ilkesi nedeniyle geri yollamak istemiyorlardı. Sendika kısa sürede bu rotasyon talebinden vazgeçti. Ama diğer iki talebi hem kanun olarak hemde zihniyet olarak hala geçerlidir. 50 yıl sonra Türklerin hala sanki yarın gidecek bir misafir gibi görünmesinin sebebi bu zihniyettir. 




15. Temmuz 1927. Viyanada Temmuz ayaklanması olarakta  bilinir. Burgenland  Schattendorf köyünde sagci muhafazekar, mukaddesatci taraf  ile Cumhuriyetci; sosyalist taraf arasinda cikan silahli catismada bir savas gazisi birde cocuk ölür. Saniklar yapılan mahkeme sonucu suçsuz bulunur  ve serbest  bırakılır bunun  üzerine adalet için  toplanan insanlar  Adalet sarayını ateşe verirler. Çıkan çatışmalarda 89 sivil ve 5  polis  hayatını  kaybeder.

Kaynak: Wikipedia 



Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl 2020 Wien

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl  2020 Wien  1- Für alle Wiener Schulen 2 Wochenstunden Angebot: Empathie,  soziale Verantwortung ...