Donnerstag, 13. August 2020

50 Yıllık Misafirlik (1): Misafirlikten Önce

 

50 Yıllık  Misafirlik (1): Misafirlikten Önce 

Avusturya İkamet Kayıt Müdürlüğüne göre ( Meldeamt) bir kişinin en son kayıtlı olduğu ikametgahından, farklı bir adreste 3 gün kaldıktan sonra yeni kaldığı yere kaydını aldırması gerekir. Yani Avusturya'da her adres değişikliğinde vatandaş (Bürger) yeni ikametgahını resmi makamlara bildirmek zorundadır. Bu bildiriyi zamanında yapmamak cezai müeyyideyi getirir, ama para cezaları uygulanmamakta.Yani Avusturya resmi makamları misafirliğin en fazla üç gün olabileceğini söylüyor ama ne yazık ki Türkler hala 50 yıldır misafir konumundalar. Anglosakson gelenekte ise , vatandaşın böyle bir bildiride bulunması gerekmiyor. Sadece bir posta adresinin olması yetiyor. Bunun anlamı şu İngiltere'de vize almaya giden bir yabancı sadece son ödediği elektrik faturasını ibraz ederken, Avusturya ( ve dolayısıyla Almanya'daki ) bir Türk resmi makamlarca onaylanan bir kişisel takip belgesi götürmek zorunda. Kanunun bu bölümü Türkiye'de yaşayan vatandaşlar tarafından zor algılanabilir ama ulus devletlerin bütün dünyada bulabildikleri en son çare bu. İnsanlar kağıt üzerinden eşit vatandaşlar oluyorlar ve siyasi iradenin karar verdiği bir kanun sürecinden ve yine siyasi iradenin bahşettiği bir vatandaşlık kimliği alıyorlar. Tabi Avrupa gibi yaşlanan ve bunun yanında çok genç bir göçmen nüfusu olan bir sosyolojide vatandaşlık sanki Ancien Régime'im yok olmaya direnmesi gibi geliyor. Yabancıların genelde Türklerin de özelde ulaştıkları 50 yılın sonu burası. Yazıya bu şekilde başlamamın sebebi karamsar bir tablo çizmek değil. Ben bu yazıda nerden nereye geldiğimizi biraz anlatmak istiyorum. Böylece bu tarihsel anlatıyı herhangi bir istatiksel veri olarak değilde, bir tarih felsefesi kritiği yapmak istiyorum. 

Misafirlikten önce

İlk önce bu misafirliğin nasıl başladığını bilmek gerekiyor. Ortalama bir Avusturyalı veya Türk'ün tarihsel bilgisi Viyana kuşatmasını geçmez, ve kuşatma hakkında bilinen Galatı Meşhurlar ise iki taraftada senelerdir hiç değişmedi. Bu karmaşık muammada birçok insan komşuları olan Türkleri kuşatmaya gelen Türkler zannediyorlar. Bu bahsetmiş olduğum kitle gramofonu kullanmış bir nesil değil, bizzat Avusturya' nın ikinci büyük muhalefet partisinin FPÖ, ırkçı partinin seçmen kitlesi. Normal şartlar altında her medeni ülkede böyle siyasi taleplerin ilk önce halk tarafından itici bulunması, sonra toplum tarafından itibar görmediğinden karikatürize olması gerekiyor. Ancak bu sürecin sürekli gündemde tutulması için Eğitim, Siyaset ve Medya ayağı ile oluşan bir Diskurs'a ihtiyaç var. İlk başta açıklamaya çalıştığım İkametgah belgesi zorunluluğu Alman topraklarına haiz bir algıdır. Avusturya da Hristiyan olduğunuz için bir belge alırsınız, o belge olmadan Katolik olamazsınız. Ayrıca Avusturya'da müslüman olduğunuzuda belgelemek zorundasınız, burasını anlamak belki Türkiye'de yaşayan insanlar için zor gelebilir, bu gayet doğaldır, çünkü cumhuriyet kurulmadan önce osmanlıda da Millet sisteminde yaşayan insanlar kendi cemaatleri tarafından sayılıyordu. Bir sürü felaket ve yıkımdan sonra Avrupalıların Türklerden talep ettikleri gibi çok kültürlü, dinli ve dilli osmanlı tek kültürlü, kimlikli, dilli olan bir homojen yapıya getirildi. Çünkü modernitenin ortaya çıkardığı Avrupa'lı sömürgeci ulus devletler, osmanlıyıda kendilerine benzemeye zorladılar. İmparatorluk her canlının yaptığı refleksi yaptı kendini savunmaya geçti. Parçalanma korkusu osmanlıda Karlofça antlaşmasından  beri vardır aynı refleks Avusturyada da mevcuttur. Halkın yakın hafızasında bulunan ama 1912 Balkan felaketidir. Sonuçta kuruluşunda 11 Milyon olan bir ülkenin 7 milyonu Misaki Milli sınırlarının dışından gelmişti. İşin ama burda en kötü tarafı atalarının mezarının olduğu, içine doğdukları kendilere vatan bildikleri toprakları terk eden insanlar köklerinden koparıldılar. Artık burda müslüman olarak yaşayamacakları için, başka bir yere gitmek zorunda kaldılar. Bu ani göç sırasında ancak bir araba dolusu hatıra alabildiler yanlarına. 


1905 Avusturya Kosova Konsolosu Milletler Cemiyetinin ( Birleşmiş Milletlerin başarısız denemesidir, 2 Dünya savaşını engelleyemeyen bir kurum) 1876 Berlin Antlaşmasında doğan Avrupalı devletlerin nüfus sayımı işlemlerinde gözlemci olur ve ard arda yapılan 3 nüfus sayımını Viyana'ya bildirir. Bu nüfus sayımlarının ilkinde Kosova'da 50.000 Sırp Müslüman bulunurken üçüncü sayımda 3000'e düşüyor. İşte bu 47.000 kişi buhar olup kaybolmuyor, bir araba yük ile varoluş mekanlarını terkettiler. Yanlarında gelirken sadece yüreklerinde olan inançlarını getirdiler. Türkiye'de herkes onları Muhacir, Göçmen yada Boşnak olarak tanır, şimdi onlarda kendilerini Türk zannediyorlar. Yunan adalarında yaşayan bir kelime türkçe bilmeyen Rum müslüman ahaliyi, izmire göç ettirmek ancak şeytani bir zihniyetin ürünü olabilir. Bir kelime bile yunanca bilmeyen Karaman Rumları hala Yunanistan'a uyum sağlayamadılar. Kemalistler kürtçeyi yasaklarken, Yunan Cuntası sirtakiyi yasakladı, Yunan kültüründen değil diye. Böyle traumatik bir toplumsal yapıdan bahsediyoruz bu göçün başladığı zamanlarda. İkinci  dünya savaşı yeni yaralarını sarmaya başlamış. Dünya iki bloklu sakin seyrine girmiş. 30 yıl süren ve kimlikler üzerinden yapılan bir yıkıcı savaş. İnsanlar dilleri, dinleri ve isimleri yüzünden topluca sürgün edildiler. Bir önceki Otuz Yil savaşı denen mezhep savaşlarında 1618-1648 Magdeburg şehri 26 kere din değiştiriyor. Bu olayın artık trajikomik boyutu, bu savaş sırasında insanlığın eriştiği şiddet Modernite denen günümüzün sistemini ortaya çıkardı. 

 

 

Zeitgenössisches Gemälde der Belagerung Wiens von 1683. Im Vordergrund das Entsatzheer von König Johann III. Sobieski in der Schlacht gegen die Osmanen, im Hintergrund die belagerte Stadt.

 Quelle: Wikipedia

 


 



Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl 2020 Wien

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl  2020 Wien  1- Für alle Wiener Schulen 2 Wochenstunden Angebot: Empathie,  soziale Verantwortung ...