Samstag, 22. August 2020

50 Yıllık Misafirlik (5): Misafirlikten çıkmak için ne yapılabilir ?

 

50 Yıllık  Misafirlik (5): Misafirlikten çıkmak için ne yapılabilir ?


Avusturya'da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin çoğunluğunu muhafazakar seçmen oluşturuyor. Bu oran eğer Türkiyede % 50 ise Avrupa'da %70 civarındadır. Sonradan gelmesine rağmen ATIP en büyük organizasyon. Bundan sonra Mili Görüş gelir, daha sonra Türk Federasyonu, Hizmet hareketi ve diğer küçük gruplar. Bunu Feykom, Aleviler, Solcular ve Kemalistler takip eder. Bu vermiş olduğum veriler herhangi bir saha çalışmasından değil temsil ettikleri kurumların sayılarına göre yapıldı. Şimdiye kadar görmezden gelinen kalabalık bir muhafazakar kesim Türkiye'den etkilenerek burda da politize oldu.

Burda yapılması gereken, bu göçmenlerin  kendilerini ifade etmesi. Bunun içinde göçmenlerin Sanatta, Akademide, Medyada ve Siyasette daha görünür olmaları gerekiyor. Var Olan Diskurs'u aşmaları çok zor. Bunun için kendi Diskurs'larını oluşturacaklar. Bu Avusturya'nın göçmenleri suçladığı Paralel toplumun oluşması demek. Eğer bir toplum bir Diskurs'a giremiyorsa, kendisi zaten otomatik olarak kendi Diskurs'unu oluşturur. Avusturya televizyonunda göçmenlere hakaret olsun diye 1960'li yıllardan kalma “Vatan Gurbet Vatan” ( Heimat Fremde Heimat) diye bir program haftada bir saat gösterilmektedir. Çok şükür ki gelişen teknoloji sayesinde göçmenler alternatif  programları seçebiliyorlar.

Güç dengelerinin bu  kadar asımetrik olduğu ve Aktörler arasında bir diyalog sorunu  olduğunda Diskursu etkilemek daha da  zor oluyor. Sonuçta  göçmenler  toplumda, medyada, siyasette sürekli suistimal edilen bir  obje oluyor. Öyle  zor  bir durum ki Avusturya siyasetinde  hiçbir siyasetçi seçim öncesi bile hiç bir türk yada  müslüman toplumu ile birlikte aynı fotoğraf karesi içinde bulunmak istemiyor. Daha SPÖ düne kadar kendi türk kökenli adayları için bastırdıkları türkçe broşürlerden utanıyordu. Avusturya siyasetinde ki kolonial zihniyet  değişmeden bu  Diskurs  zor değişir. İşte  böyle  zor  durumlarda eğer  yeteri  kadar kaynağın,  imkanın  ve  personelin  yok ise Diskursu  etkilemek için iyi düşünülmüş, Avusturyadaki  medya ve siyasetin  görmezden gelemeyeceği, hatta  birçok Avusturyalıyı  şaşırtan, şoka eden projeler,  siyasetler  yapılır ise; o zaman  hem az bir  insan kaynağı, hemde  az bir bütçe  ile büyük bir etki  elde edilebilir. İşte  o  zaman türkler  ve  müslümanlar Avusturya Diskurs’unun  içine  bir meteor gibi  düşerler. Eğer dağ sana gelmiyorsa senin dağa gitmen lazım. Mesele Avusturyadaki  Türk ve müslümanların Avusturyalılar  tarafından bir aktör  olarak  tanınması. Bunu yapmak için içinde yaşadığın  toplumun, siyasetin  ve birazda  dünyanın nabzını  tutman  gerekiyor. Siyaset  somut sorunlar  için çare  aramaktır. Onun  için  siyasette pratik  olana  bakılır.

İGGÖ başkanı Ümit Vural Ayasofya'nın  hem Cami hemde Kilise  olarak  kullanılmasını  söyledi,  Avusturya'da yaşayan bir dini azınlık olarak elbette  kendi İbadethanelerini düşündü, Allahın ayetini hatırladı ve islamın barış dini  olduğunu  bir kez daha  gösterdi. Aslında talebi  yapıcı ve birleştirici idi, Avusturyada huzur  için yaşamak isteyen bir  insanın tepkisi  idi  bu  ve  Var Olan Diskurs’un içine çok hoş bir seda  olarak düştü. Elbette vicdan sahibi  Avusturyalılar  bunun farkındalar.  50 yıldır  Hristiyan bir  çoğunluğun  içinde yaşayan türkler  çok şey  öğrendiler bunlardan en önemlisi azınlık  olmayı  öğrendiler. Buda  insanı empati yapmaya ve demokrat yapmaya  yönelten bir tecrübe. Ne yazık ki Türkiye'de azınlıkların durumu hiç müslüman bir iktidara yakışır gibi değil; Rum Ortodox  kilisesinin, 1972 yılında  Juntacı generaller  tarafından  hiç  bir kanuna dayanmadan kapısına  kilit vurdukları  Ruhban  okulu  hala kapalı. Keşke  okul açık  olsada  dünyada ki bütün Rum  papazlar  istanbulu görüp,  istanbul'u tanıyıp, istanbulda dini eğitimlerini  alıp sonra memleketlerine dönselerdi mutlu bir şekilde,  daha  iyi  olmaz mı ? İGGO Ayasofya  hakkındaki  görüşlerini Patrik Bartelemous  iletirse  eminim kendisi  çok  mutlu  olur. belki  Viyanaya  gelir İGGÖ’nün  misafiri olarak. Burda beraber Kardinal ile birlikte akşam yemeği  yenir, bir konferans yapılır:”21 yy dini azınlıkların durumu” diye, sonra  hem Arapça  hem Rumca  hemde Latinca  ilahiler  okunur bütün din adamları dünyada  barış  için dua ederler. Böyle  bir etkinlikten sonra  eminim Avusturyalıların en azından önemli bir  bölümü  artık İGGÖ  hakkında  anlatılan gazete haberlerine, bilimsel safsatalara itibar etmezler. Avusturyada siyasetin manipüle etmeye çalıştığı  “siyasal  islam” diskursunu nötralize eder, anlamsızlaştırır.

Son Halife Abdülmecit efendi Sultan II Abdülhamid'in dizinin dibinde büyüyor. Altı tane dil biliyor , piyano çalabiliyor ve çok iyi bir  Ressam, kendisi Nü resimleri de ciziyor. Avusturya'da yaşayan türkler  50 yıldır yaşadıkları  toplumda bu özelliklerde  olan bir  insan yetiştiremedi, belki imkanları yoktu, belki bilgileri yoktu, belki paraları yoktu. Şimdi ama Avusturyada ekonomik  olarak büyümüş zengin  insanları var. Bu iş insanları bir araya gelip . Abdülmemcit efendinin  resimlerini Avusturyaya getirilip  6 aylığına  Hofburg’ta sergileyebilirler. Bu süre  içinde  Abdülmecit efendi  hakkında: konferans, seminer, yarışmalar düzenlenir.  Halife nedir ? Neden geldi? neden kalktı ? Acaba kalkmasa  daha  mı  iyi olurdu? diye  sorular sorulur  Diskursa? Avusturyalıların eğitimli  olanların dışındaki insanlar  Halifeyi tanımazlar. Viyanada böyle bir sergi Avustruyalıları şaşırtacaktır, müslümanaları daha çok şaşırtacaktır.

Avusturya'da kurulan göçmen  kökenlilerin  ağırlıkta olduğu siyasi  partiler, çok  önemli bir  misyonu gerçekleştiriyorlar. Bir demokraside  kalite azınlıkların hakları ile orantılıdır. Demokrasinin turnusol kağıdıdır azınlıklar eğer azınlıklar yaşadıkları ülkede memnun ve huzurlu  iseler ve adalet içinde yaşadıklarını düşünüyorlar ise  işte  orası  demokratik bir ülkedir. SÖZ partisi  çok doğru bir  hareket yaparak var olan siyasi partilerin sahte demokratlıklarını bir kenara atarak kendi iradelerini daha yaşanabilir bir viyana  için ortaya  koydular.  Azınlıkların, ezilmişlerin haklarını savunmak için yola çıktılar. Avusturyada siyasette  ciddiye alınmak istiyorlarsa  Türkiyedeki  azınlıklar ve onların siyasi örgütleri ile  kontağa geçmesi  lazım. Eğer SÖZ  partisi HDP ile  beraber  ortak bir Forum (Podiumsdiskussion) yaparsa: “Azınlıklar ve Kimlik  politikaları”  hakkında . Avusturyadaki bir çok  insan merak edip  bakar  burda ne oluyor diye? İşte  o zaman milyonlar  verip müdahale edemeyeceğin Diskurs’un  içine  girersin, SÖZ partisi bu şekilde diskursu belirlemiş olur. Favoriten semtinde yaşanan şiddet ve  çatışmayı aklı selim  ile beraber,  irade koyarak çözmeye  çalışırsa  işte o zaman Avusturya siyaseti tarafından ciddiye  alınır. SPÖ kürtleri destekliyormuş gibi  görünüyor ama türklerin ezilmesine ses  çıkarmayınca ciddiyeti  kalmıyor, ama güçlü  olduğu  için bu çelişkiden etkilenmiyor. SÖZ partisi HDP  ile  Avusturya'da  yaşayan gençlere yönelik bir senelik bir Seminer başlatabilir bu seminerde  gençler eğitimli  pedagoglar tarafından eşlik edilerek: “Türkiyede  barış  mümkün mü?” sorusunu araştırırlar Bu barış semineri  kimseyi bağlayıcı olmasın, buradaki amaç sonuçta bir bildiri yayınlamak değil, birbirini tanımayan gençleri kontrollü bir şekilde  bir arada  konuşmasını sağlamak.  Barış düşman  ile yapılır, dostun zaten senin dostundur, Eğer siyasi  partilerin bir görevi varsa  oda toplumsal barışa  katkıda bulunmaktadır. SÖZ  partisi böyle bir  projeden sonra  Avusturya Diskurs’unun içinde  bilinen takdir edilen bir  aktör  olur. Belki  bu yapılan  Türkiyeye hatta  başka  ülkelere ilham  olur.

Viyana belediyesi Muhammad Asad adına bir gezi  yolunun adını verdi, Muhammad Asad Viyanada yetişmiş ve yaşamış bir intellektüel  olarak, bir dünya vatandaşı. Bu şekli ile Viyana belediyesi  Avrupada ve Avusturyada tek çok  özel bir  konumda buda  tarihi tecrübelerine ve demografik yapısı  ile  alakalı. Müslümanların en  önemli dini bayramı Ramazan ayıdır,  üç ay  önce başlanır gelişi  sonra bir  gürültü, bir  şenlik  ile  başlar sonra  ortasına gelince alışırsın Oruca, sonra birden hüzün  ile biter. 2020 yılında ağız tadı ile bir ramazan yaşamadık. Ama inşallah bir daha  ki ramazan da  İGGÖ bir ramazan çadırı  organize etse  hemde Viyana belediyesinin  önünde  o zaman  Viyanalılara hem ramazanı,  hem  kendimizi  göstermiş  oluruz. Artık bu şehirde  ramazan Avusturyalı olur. Bir ay boyunca her şey akşam gün  batınca  başlıyor,  tabi böyle bir ramazan çadırında elbette, islamın bütün çeşitliliğini, zenginliğini, güzelliğini  gösteren, etkinlikler, ve programlar  ile  Avusturyalıların ağzında hoş bir  ramazan tadı  kalsın. İşte  o zaman bir daha ki Ramazan programını Kronen  gazetesinde  Ramazan özel eki  olarak  okuyucularına  sunar.




Abdülmecit Efendi: Haremde Goethe, 1898/1917, Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi

Kaynak:Wikipedia

 

 


Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl 2020 Wien

Meine Forderungen für die Gemeinderatswahl  2020 Wien  1- Für alle Wiener Schulen 2 Wochenstunden Angebot: Empathie,  soziale Verantwortung ...